25 Ocak 2016 Pazartesi

Dağkahverengisi Günlüğü VIII

Her gün biraz daha hücum ediyor bana. Öğrendiğim her şey bir başka soruna neden oluyor. Öğrendiklerim de beni zehirliyor her şey gibi. Hayat bir büyük yılana dönüşüp beni her görüşünde zehrini salıyor içime. Yürüyen bir zehre dönüştüm giderek.

Dün Christopher Nolan'ın Başlangıç'ını izleyebildim sonunda. Oyunculuktan ziyade kurguyla öne çıkıyor. Üst düzey bir oyunculuk söz konusu değil.Nolan'ın bu kurgusundan çok hoşlanıyorum. Hep dediğim gibi beynimi bulandırıyor. Prestij için de aynı şey geçerli. O da bunun gibi bir başka efsane olsa gerek. Bu aralar izlediğim filmlerden keyif alıyorum. Sadece. Leonardo Di Caprio, Christian Bale gibi oyuncularla çalışması da Nolan'ın hem seviyesini, hem de değerini göstermesi bakımından güzel bence. Sevdiğim oyuncuların sevdiğim filmlerde olması.

Bugün kestane yedim. Bu kış ikinci kez. Artık her hafta yaparız sanırım. Bu kışı da kestanesiz atlatmadık çok şükür. Mevsimlere göre beslenme bu olsa gerek.

İngilizce kursunda sınav vardı, küçük de olsa. Genel olarak yaptım, yapamadığımı kopya çektim. Cümleler kurdum. Ne yapacaktım başka? Önemli olan öğrenmek. Öğreneceğim ben de. İnşaallah şu Erasmus sınavını da kazanırım da giderim artık. Vaktim daralıyor. İstanbul biraz boğuyor. Boğaz beni kendine doğru çekiyor. Binalar ise üzerime ha yığıldı ha yığılacak. Bir deprem bekliyorum her şeyi silen. Dümdüz eden. Yalnız benim içimde de olsa. Kimse olmadan.

Sezen Aksu iyi hoş. Yine de bazen.

Dağkahverengisi'ni zikretmeyeli çok oldu. Çok zaman geçmiş gibime geliyor artık. Çok zaman geçti mi sahi, yaşıyoruz aynı şeyleri oysa her gün. Bugün bir şiir yazdım. Film eleştirisi yazdım. Birkaç not aldım deftere. Bir de hangi filmi izlesem bu gece diye karar verdim.

Âşktan bahsetmeyeli ne kadar uzun zaman oldu. Oysa hep yaşanan bir hâlin dile dökülemeyişi bu. Âşktan bahsetmeyeli de çok oldu. Utanç. Âşktan bahsetmeden durulabilir mi, tek şifa bu oysa.

iPad'in şarjı bitmiş. Yazı da yazamıyorum.

Geçen gün arkadaşlar benim saç sakal şeklimi ne kadar çok değiştirdiğimi söylediler. Ben de düşündüm sonra. Gerçekten de sürekli bir değişim içinde saç sakalım. Belli bir şekilde karar kılamamışım galiba. Bu sefer ne kadar böyle gideceğini ben de bilmiyorum. Sakalım çok uzadı. Bundan daha uzun bir süre uzatmış mıydım bilmiyorum. "Muhteşem Abdullah" yakıştırmaları hoşuma gidiyor yine de. Okulun yemekhanesindeki abilerden yadigar kaldı. Türkiye'den başka yerde de insanlarla böyle bir iletişim kurulamaz zaten. Fazla cana yakınız. Yine de cana yakınız. Soğuk değil. Belki bazen aşırı. Arada sakalımdan düşen tellere bakıyorum da saçımdan ayırt edemiyorum. Bir kitabın falan arasına düşse ve sonra görsem saçımdan mı sakalımdan mı düştü ayırt edemem. Ayrıştırmak gerek belki de bazen. Zaten bizimkiler de hep, sakalını uzatma, evlendikten sonra eşin izin verirse uzatırsın, diyip duruyor. Nasıl bir aile düzenim varsa her şeye kadınlar karar veriyor. Sakal uzatmak için bile eşten izin alma mecburiyeti var. Bana adını bırakan rahmetli dedem hacı olduğunda dahi eşi istemediği için sakal uzatamadıydı. Vay be, ne aile ama!

Blogun üst başlığını da "Bi' fincan mutluluk ?"tan "Oğlak Sancısı"na çevirdim. Ocak ayı böyle. Sonra değişir belki tekrar. Dönüşür. Şu Ocak ayı bakalım başka neler anlatacak bana, ne taşlar dökecek eteklerime, ne masallar akıtacak kulaklarıma, bakalım. Şu Ocak ayı.

Saat gecenin üçüne geldi. Uykum yok. Yazasım var ama biraz düşünesim de var. Düşünüp yazmamak daha iyi bu saatte. Bir de şu sakalımın rengi mevzusu var uyumadan önce söylenmesi gerek. Boyatmıyorum, demekten yoruldum. Yediden yetmişe herkesin sorduğu bu sorunun cevabı, orijinal rengi olduğudur.

Şimdi bir şeyler fısıldamak istiyorum en sevdiğim yastığıma. Uyumak istiyorum sonra uzunca/usulca. Kahvaltıyı geç yapmak isterdim ama hiç şaşmaz. On küsür dedin mi kahvaltı saati. On bir gibi ikinci uyku için yatış ve on iki küsür de uyandırılış tekrar. Bu düzeni değiştirecek biri veya bir şey de yok hayatımda.

Neyse Sezen Aksu iyi gelir bu saatte belki. Gerçi şarkı öyle iyi gelecek şarkılardan değil. Neyse zaten hep kötünün kötüsü vardır, demeli. Daha ne kadar kötüye batacağım?

Bir Şarkı: Seni Bana Vermediler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder