10 Ocak 2016 Pazar

Azrail Sunar; İki Namaz Arasında Bir Film: Sait Fâik Abasıyanık'ın "Semaver"i Üzerine

Azrail Sunar; İki Namaz Arasında Bir Film:
Sait Fâik Abasıyanık'ın "Semaver"i Üzerine

"-Sabah ezanı okundu. Kalk yavrum, işe geç kalacaksın."
Her şey bir sabah ezanı etrafında başlayıp sonlanıyor. Ertesi günü başlatacak sabah ezanınında her şey çok değişmiş, başkalaşmış, yeni bir güzergâha girmiş olacak.
Sait Fâik'in Semaver öyküsü şâirce bir öykü. Özenle seçilmiş ve art arda sırılanmış kelimeler; çok küçük cümlelerle büyük anlamlara yol açma; iç içe geçen örgülerden pekçok hayatı sunma; hepsi duyarlı bir karakterimizle beraber anlatılır bize. Kendisinin de dediği gibi: "Alimiz biraz şâirce idi." Peki Ali'ninki nasıl bir şâirlik, buradan düşünmeye, düşlemeye başlamak gerek belki de. Alimiz'i ağlatmaz annesinin ölümü bile, hatta ne onun öldüğü sabah ezanı, ne beraber yatacakları saati söyleyen yatsı, ne ev ne eşya ne de konu komşu. Ali ağlamayı bekler sanki son âna dek; kaynamayı bekleyen bir semaver gibi. İçi uzunca yanmadan içindekini/suyu/gözyaşını bırakmaz dışarı.


A- Semaver, Yandırdın Bizi:
Bir Obje Etrafında Öykünün Dönüşümü

Semaver, öykünün dönüm noktalarını belli eder gibidir. Onun karşımıza çıktığı zaman dilimleri değişen duyguları gösterir. Her şey onun ilk kez kaynamasıyla başlar. O gelip geçen Halıcıoğlu hayatını anlatır bu devirde, evin içinde süregidenliği belirtir, Ali'nin yorgun gözlerine canlılığı verir. Semaver yalnızca ismi değildir öykümüzün.
Semaverin metnin başında karşımıza çıkışı daha sonra tekrar edecek şu cümleyledir: "Ali semaveri, içinde ne ıztırab, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi." Semaver burada dönemin Türkiye'sini çıkarır gibidir karşımıza. Ekonominin iyi olmadığı, sürekli işten çıkarmaların, grevlerin, protestoların olduğu zamanlar. Politikanın karmaşası. İnsanların zihin bulanıklıkları. Semaverin olmadığı dünya sabah saadetinden mahrum gibidir. Yani bu pasajın ilk kısmı toplumadır.
Pasajın ikinci cümlesi Ali'nin hayatını anlatır bize. Cümlenin ikinci kısmıdır Ali, o güne kadarki hayatı: "Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi." Ali'nin hayatı yıllardır bu saadet üzerinde dönenip duruyor gibidir. İlk cümlenin toplumu gözler önüne seren yapısına karşılık ikincisi Ali'nin birey olarak yaşamını belirtir. İki cümlede her şey bellidir. Her sabah aynı mutlulukla semaveri kurmak.
Alışkanlıklar insanda hayat temposunun göstergesi gibidir. Kim hangi alışkanlıklara sahipse hayatı da ona bakarak okumak gerekir belki de. Ali'nin biricik alışkanlıklarındandır o semaveri tutuşturmak, onunla beraber odayı, içini ve annesinin tenini ısıtmak, çünkü hâlâ ısıtabileceği bir teni vardır annesinin o vakitler. İnsana alışkanlıklarıyla süregiden hayatının dönüm noktalarında yine onlar etki eder. Semaver bir kez daha karşımıza çıktığında bu sefer her şey değişmiş gibidir. Semaver yakma alışkanlığı sonsuza kadar terk edilecektir. O, bir ağlama pınarıdır. Sessiz sedasız yaşlarının akmasıdır Ali'nin. Ali, bir semaver gibi ağlar, sıcak sular boşanır gözlerinden. Ali ağlar, semaver ağlar. Kızgın yaşlar bırakır ikisi de ardında.
Hikâyemize görkemli bir giriş yapan semaverin serüveni hüzünle son bulur. Yerini bir başka objeye bırakmıştır bile. Değişen hayatlar beraberinde kendi objelerini de getirir. Semaver, salep güğümüne evrilir.

B- Ölüm, Aktör ve Figüran

Ölümü kabullenemiyoruz, ona hazırlanamıyoruz, onu beklemiyoruz. Biz ondan kaçtıkça o bizi ağına düşürüyor. Allah'ın yarattığı en vizdansız avcı gibi çıkıyor karşımıza. Ölüm, insanoğlunun tüm planlarını altüst eden o büyük canavar. İnsan, yalnızca kendi ölümünün aktörü, diğer bütün ölümlerin figüranı. Bir fabrika işçisi de yaşamında ancak bir kere aktör olabilir ama o vakit gelmemiştir daha, henüz figüranlık çağı. Ölen annedir. Peki annenin ölümü nedir bir oğul için? Ali gibi bir oğul için? Anne, öyküde karşımıza tüm şefkatiyle, sevgisiyle, bireyin hayattaki tek varlığıyla çıkar. O, metnin nefes alan iki varlığından biridir. O zaman ortaya çıkan sonuç bu ölümdeki anlamının çok büyük olduğudur. Ali'nin hayatı annenin onu sabah kaldırması ve gece beraber yatmaları üzerine kuruludur. Günün başında da sonunda da o vardır. Belki Ali anne kuzusudur, çok nahiftir, tabiri caizse süttür. Sait Fâik böyle bir tablo çizer. Zaten o şâircedir, duyarlılıklara sahiptir. Ancak yine de ağlayamaz onu kaybedince. Camus'nün Yabancı'sındaki gibi. "Gözleri yandı, yandı, bir damla yaş çıkmadı." Bu duyarlılıklara sahip birini ağlatan bir şeyle karşılaşmayız metin boyunca. Ali hep durur, dolaşır, oturur, kalkar. Ancak bir semaverdir onun kopuş noktası. Alışkanlıklarından bir parça olan semaver onun kopuş noktasıdır. Şâirce beyefendi ağlar onun karşısında. O ağlar, semaver ağlar, karşılıklı. Ali, gidip geri gelmeyeceğe; semaver, gidip gelemeyeceğini bilişine.
Hayat kısa, ölüm gereğinden fazla uzun. Ölümün bu uzunluğuna gülenler vardır muhakkak. Ölümü hiç bilmeyenler de vardır şüphesiz. Ölüm yalnızca yolu dünyaya düşenlere âit, yaşayanlara, kovulmuşlara, itilmişlere. Allah ne yapar bu ölüm karşısında Ali'nin dediği gibi. Namazdaki annesini güldürmeye çalışan Ali varken Allah güler mi, anne öldüğünde ağlar mı? O her şeyin üstünde, acının da sahibi mutluluğun da; ama yine de insan çok zayıf. Mutluluk da acı da onun sırtında şaklayan bir kırbaçtan fazlası değil, çünkü hiçbir şey kalıcı değil. Devamlılığı olmayan bir şeyin anlamı ne olabilir? Başlayan her şey sonlanıyor.
Ali'nin annesi hayatın aktörü. Onun ölümü bir hayatın merkezine yerleşiyor. Cenazesi kalkarken de gömülürken de odanın ortasında üstünde bıçak yatarken de dünyanın merkezinde olacak, herkes çevresinde. Herkes ondan bahsedecek, tüm dillerde o. Ali'nin annesi aktör olacak. Herkes bir gün aktör olacak. Bu süreçte Ali de herkes gibi figürandır. Ağlaması beklenecek, dövünmesi. Aktörün çevresinde onun etkisini güçlendirmesi istenecek figüran gibi. Ali gibi yaşamlar yalnızca böyle öykülerde ve bu gibi yazılarda aktör olabilir aslında.
Herkes hayatı boyunca figürandır. Herkes hayatı boyunca aktör olacağı günü bekler. Kimi bundan korkar, kimisiyse sabırsızcadır.


C- Hayat Kimseyi Beklemez. Şâir, Şiirini Söyler:

"Ali semaveri, içinde ne ıztırab, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi." Hâlâ öyle mi dersin Ali? Ali hâlâ öyle demez, zaten yazar da cümleyi görülen geçmiş zamanla kurmuştur. Artık ondan ne 'koku', ne 'buhar', ne de 'sabahın saadeti' istihsal edilebilir. Semaver de Ali de susarlar artık, çünkü gerçek şâirler şiiri nerede bitirmesi gerektiğini bilenlerdir.

16.12.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder