26 Kasım 2016 Cumartesi

Merkezkaç

Seni hayatımın merkezine yerleştirsem,
Bir sorunsal bekler beni:
Hayatıma nasıl devam edeceğim konusunda.
İçinden çıkılmaz bir hâl alır,
Tüm savruk düşüncelerim.

Merkezimin kuşatıldığını hissediyorum içte,
Oysa dışta her şey bir köy yolu kadar tenha,
Bir çeşme kadar ıssızlıklar içinde,
Dağ yamacından seyredilen bir geniş ova.
Seni içime yerleştirsem ne olur merkezim,
Hayatına payitaht mı yoksa harabe mi?

Söyle bana nasıl geçeyim içinden,
Her şeye dokunarak mı,
Yoksa teğet mi hayatına;
Neresinde durayım yolun,
Kesişme/kavuşma durağında mı,
Yoksa iki uzun yol ayrımında mı?

Bir Anafarta zaferine dönüş hayatım için,
Yıkılıp giden bir imparatorluk olmak istemiyorum,
Yalnızca tozlu kitaplarda hatırlanan.
Bir kuruluş ol benim için,
Her şeyin sonlandığı ânda olmak istemiyorum.
-Bir zafer ol benim için.-

Biliyorum ki karamsarsam da,
Aydınlanabilirim seninle.
Her yol ışıklı değil anla,
Karanlık yollardan geçip de geldim.

Yeni bir söyleyişle seslenmek istiyorum sana,
Yeni bir dille,
Yalnız bana ait olan
ve yalnız sana yönelen,
Yalnız sana seslenen.

Bir orkide ol ama bükme boynunu,
Köklerin acı çektiriyor bana.
Âh kılcallarıma kadar girmişsin,
Eri(ş)mişsin beynime kadar.
Aşmışsın aklımın hudutlarını.
Ulaştığın köklerim acı çektiriyor bana.

24.XI.16, yolda.

12 Kasım 2016 Cumartesi

Alacakaranlığın Elsa'sı / Elsa Seni Seviyorum

Elsa seni seviyorum ama bunu söyleyemiyorum,
Anlıyor musun;
Bir diken gibi dilime batıyor sesler,
Aldığım her nefes boğazımı yakarak geçiyor,
Sanki sıcaktan kavrulmuş bir ısırgan otu.
Elsa seni seviyorum, beni duyuyor musun?

Öfkesini kusmak istiyor içindeki saklı yas,
Bir kin bulutu gibi üstünde dolaşan ne;
Kus artık sözlerini ve rahatla hiç olmadığın kadar,
Sen böyleyken dilsiz kesiliyor tüm kullar;
Elsa seni seviyorum, beni kavrıyor musun?

Ne yana gitsem kimsesizlik karşılayandır beni;
Dilimin ucuna gelenler lav gibi,
İçimi yakıp çıkar dışarı, sıyırır tenimi.
Geceye meftun olsam da severim günü,
Alacakaranlığın perdesi arasından görürüm seni;
Uykuyla uyanıklık arası düşümsün benim.
Elsa seni seviyorum, söylüyor musun türkümü?

8 Kasım 2016 Salı

Su Kanatlı Kuş

Kanatları sudan olan bir kuş görüyorum rüyâmda,
Uçuyor iklimler boyunca gözlerinde silik bir buğuyla.
Kim bilir hangi harabeden topladığı kırık dallarla,
Bir ateş yakmak istiyor konduğu dalgaların ayağında.
Mânâyı tüyleri arasına sakladıkça birer birer,
Görünürlüğü azalıyor kendisinin ve kimse inanmıyor,
Su kanatlı kuşun dinginliğinin geceye sirâyet ettiğine,
Söz ovasında bilinmez bir yaraya yuva yaptığına.
Oysa kabul görmese de bir baş tâcı edilse de,
Yalnızlık onun yaratılışından bir nişâne gibi içinde.
Dokunuldukça dalgalanmaya ve dağılmaya mahkûm varlığı,
Bir su damlası olarak çoğalıyor halka halka.
Genişledikçe çizgilerini kaybediyor duruluğu,
Artık her şeyi görüyor ve kapatmak istiyor,
Bu sessiz dinginliğin içinde buruk gözlerini.
Ben ne rüyâmdan uyanmak istiyorum ne de kalkmak.
O uçsa denizin üstünde hiç konmadan sonsuza dek,
Ben de kalsam bu kitli ânın derinliklerinde.

5 Kasım 2016 Cumartesi

Albatros

Âh albatros,
Konsana omuzlarıma,
Uçalım uzaklara,
Derinden yol alarak,
Duyurmadan kimseye.
Sen bende,
Ben içinde saklı,
Hafif.

Herkes geçmişimin yabancısı,
Oysa herkes sahibi gibi bildiğinin;
Bana aitmiş sanki çoğu zaman,
Yokluğun müjdecisi oysa;
Bilinmeyenlerin söylemi,
Bu gülünç çağın köksüz oyunu/onuru.

Açık denizlerin gölge değmemiş ufkunda,
Dolaşsak kime rastlarız,
Kendimizdan başka.

-Bâkir tüm düşler.-

Utanç kaldı mı dünyanın,
Herhangi bir köşesinde?

Albatros şâirim misin gerçekten,
Şiirin kanatları mısın;
Bir düş perisi misin,
Leşi seyreden mutlu ölüm mü;
Kimsin sen,
Ak düşün kara albatrosu?

Değişmeyecek ve değiştirmeyeceksek,
Yaşamayalım daha fazla.

Bir leş ne kadar onurluysa,
O kadar gururlu çağ.