28 Mayıs 2017 Pazar

Umulmadık Zamanların Bekçisi

"umulmadık zamanların bekçisi oldum, ve artık yoruldum"

Yoruldum,
umulmuş zamanların koynunda
bir ala geyiğin yanında
yoruldum
her gün aynı yitimi yaşamaktan
ve avcı olup avlanmaktan
yine de koştum
hiç durmadan.

Yoruldum,
boynunun en güzel yanında
yüzmeye çalışırken kanında
dokunamadığım parmak uçlarında
alevlendirirken aşkı yenibaştan
bitimsiz duygular diyarında
hiç durmadan
sana koştum.

Yoruldum,
boğazının geçit vermez oyuğunda
aşkın bin bir renge boyandığı
şehr-i kalp diyarında
dolanıp durmaktan
ve sana duyurmadan
kalbine doğru sefere çıkmaktan
hep hoşlandım.

Yoruldum,
yorgunlukları içime taşımaktan
sana öznelliğimi sunarken
her şeyi sana yormaktan
ve her yoruşumu
sözlerinle incitmenden
ve her incitmeni
aşkın güzelliğine yormaktan
hiç durmadan
sana döndüm.

Yoruldum,
ama yorgun değilim
yoruldum
ama düşüş değil bu
yükselir âşık hiç durmadan
ve kalbine döndüğüm her sabah
yeni bir başlangıçtır
her yeni güne yeni umudun
ve "ben
kölesiyim
umulmadık zamanların bekçisinin
yorulmak bilmeyen".

...
ve her sabah
kalbine
yeniden döneceğim
evini seven
biri olarak

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Grace'e Mektup

Grace'e;
Söze nereden başlamak gerekiyorsa ben oradan başlamıyorum Grace. Grace, ne güzel ölüyorsun Grace, dayanamıyorum. Ne kadar dayanıksızım ve hemen eriyorum. Çaya değdirilmiş bir küp şeker kadar çabuk eriyorum. Ne güzel ölüyorsun Grace, gördüğüm en güzel ölüsün. Daha önce pek ölüm görmedim ama gördüğüm en güzel ölüsün. Kırmızıya değiyor beyaz, mendilin ne kadar güzel. Mendil olmasa da o ne fark eder, ben onu mendilleştiriyorum. Sesini işitemiyorum ölümünün yıldırımlardan ama ne güzel hissediyorum damarlarıma sızarcasına. Ölümün kanıma karışıyor Grace ve ben seni dolaştırıyorum damarlarımda kan diye. Uçan balıkları tutup besliyorum, en güzel yemleri önüne koyuyorum, bir tanesini evimizin kapısına bağlıyorum, balıkları sevmesem de senin için katlanıyorum. Söz vermiştin, tutmadın ama anlıyorum seni. Gerçekten anlamak mümkün değildir ama anlıyorum seni. Grace ölümü anlıyorum ve dayanamıyorum. Küpün değdirildiği çay gibiyim ve eritiyorum bana dokunan ne varsa. Ölüm içini ısıtıyor mu, fazla üşümüştün yaşarken. Ben hangi ölüye aitim veya hangi canlıya, ben niye hiçliğe aitim Grace, tutamıyorum. Hiçliği tutamamak beni çıldırtıyor Grace, belki içimde dokunamamanın hasreti var. "Hasret" değil "özlem" benim kelimem ama hasretim demek geliyor içimden çünkü kelimelerime kadar sirayet ediyorsun. Ölünce yazdıklarımız da peşimizden gelecek mi, söylediklerimiz geliyor-muş. Ölünce her şey peşimizden gelmesin, burada taşıyamadıklarımı ötede taşımak zorunda bırakılmayalım. Yeter Grace, yeter ama ölmek ne kadar sürer; bir ân mı saniye mi dakika mı saat mi yıl mı ömür mü? Bir ölüm ne kadar sürer anlat bana sen biliyorsun ben hiç öğrenmedim bunu. Yaşarken zor öğrendim hep parçalandım ve parçaladım ve bütünlük nedir hiç bilmedim. Parçalanmışlığımı al Grace, bana yalnızca kendini ver. Nedir en zor alışveriş, insana en pahalıya mal olan şey nedir Grace; ben seni almak için ne verebilirim, lirim yok, lirim yok, sen gitmişken nasıl döndürebilirim? İnsan en zor aşkı mı alır yoksa ölümü mü, ikisi birbirinden ayırt edilebilir mi, nedir bu dümenin suyu nerden gelir, anlat bana bir bir. Hayatım gibi rüyalarım da boş, gel ve anlat bana. Her şeyi yansıtan zihnim neden seni alıkor, ben nasıl değebilirim sana Grace, anlat bana. Senin anlattıklarına öyle çok ihtiyacım var ki. Çayla küp şeker arasında kalmış çay bardağıyım, sadece seyirci. Grace dur, Grace dur, söz vermiştin! Söz vermiştin anlasana. Bir ân duruş ve bakış. Bana mı yoksa boşluğa mı; insan ölmeden önce zihninden en son neyi geçirir, bu önemli değil; sen ölürken en son ne düşündün, bu önemli; anlat bana ihtiyacım var sana. Yüzünü silen mendil olayım Grace, yüzünü silen bez parçası, dokunayım sana, bırak dokunayım sana, içimde dokunamayışların yarası açıldı, derim dökülüyor dokunamamaktan. Bu yıldırımlar, yıldırımlar, yıldırımlar, şaklayıp duruyor karşımda bu yıldırımlar. Hep ölümü mü haber verir bu yıldırımlar. Korkuyorum vurdukça evimin üstüne durmadan. You promised. Ben iki dilli değilim, sana her şeyi kendi dilimde anlatsam yine de anlar mısın Grace? Biraz süt ver bana ama dudaklarından. Mutfaktayız ve ölmene daha çok var-dı. Ölmene daha çok varken öleceğini düşünmeden ölümün gerçekleşeceğini bilmek, ne tuhaf şey şu ölüm ve sen ne güzel ölüsün. Biraz süt ver bana ama dudaklarından, ancak böyle eriyorum. Hiç yaşlanmayacak olmak ne demek bunu ancak sen bilebilirsin ben çürürken. Ritmimi kaybediyorum.



Kendi Trajedim Yetiyor Bana

Zamanı tut esniyor her yanından kara deliklere doğru
kara delikleri tut esnetiyor mekânı boşluğa doğru
taşarsak boşluğa her taraf varlık dolacak tutun
yoklukta güzeliz böyle, kaldıramayız daha fazlasını
bu kadar masal yeter
kara deliklerin içini doldurun taşıyamaz daha fazla
buhran geçirir bir gün o bile.

Duayı tut dilim genleşiyor sahibine doğru
sahibi gülüyor durmadan kime doğru
ölüler mutlu, ölüm mutlu hayatın yanında
tekrarlar götürüyor loş ışıkta anlamsızlığın yakınına
ölüm saçıyor sakatlık saçıyor felç saçıyor zaman
tutup indirin tahtından
yerine geçirelim üveyzamanı.

Elması kümese saklarsan kalbini güveye
kemirir hiç durmadan kurtlar yüzeyi bileye
bir kavağın sert şaklamalarını dinler gibi
mezarlıklarda da olur kavaklar selvi gibi
selvi mi servi mi yoksa gönül seli mi
mezara dost olan o bitimsiz aralıkta
biri deyiversin bana
kim ölünün bekçesi öteye geçince.

Kendi trajedim yetiyor bana fazlasıyla
aç avuçlarını
birkaç şeker koyacağım içine biraz trajedimden
aç avuçlarını
içine biraz bayram koyacağım biraz mezar ziyareti
nasıl birleştirmişler tüm bunları anlamak güç
kendi trajedim yetiyor bana
al istersen biraz yeter sana da.

Kandiller söndürdüm hiç durmadan derinden üfleyip
derinden üflemezsen sönmez kandiller sönmez doğumgünü mumları
derinden üfle, derinden üfle ve söndür güneşi de
yakayım bir kandil gibi güneşi yeniden
koyayım gece başucuna da korkma rüyanda
uyanırsan ben gökte dolanıyor olacağım yıldızlar arasında
gezinmesin hiçbir kötü düş ve yorumu yıldızlar arasında
tepelerim yaklaşan olursa uykunun arasına
uyu sen ben aydınlatacağım güneşi.

Titriyor ellerin çünkü korktun taşımaktan geceyi
zordur taşımak bilirim geceyi
doldur torbana günleri al alabildiğin kadar
ama bir gece milyon güne feda
elveda, milyon günle vedalaşmadan sen
ben sırtlanırım geceyi
elveda, milyon gün ve bir gece.
"Sonsuzluk ve Bir Gün"...

Şimdiki Zaman Şiirleri: V
16.5.17 2:52

23 Mayıs 2017 Salı

Kalbimin Eleği Süzmüyor Artık

Bir yılanın peşindeyim sarı bir yılan
derisine güzel derler ama korkutur beni sarı bir yılan
yol yol derisi, her yanda ondan bir parça
bir parçasını bırakmış baktığım her yanda
sarı yılan, sarı çıyan, dön git buradan
korkutuyorsun tüm çocukları hakkın yok buna
âh, hakkımız yok öldürmeye çocuklarını da.

Kimin laneti bu sarı yılanın mı çıyanın mı
iğdiş etmeyin artık bırakın kalsın öylece
bırakın kalsın tek parça
her yarım yanında onlarca bütünü eksiltiyor
iğdiş etmeyin düşlerimi bırakın kalsın
her erken uyanış binlerce mutu götürüyor
giden her mut koynunda kutu öldürüyor.

Tut sev beni işte süt koyarım eşiğine kapının
içer sarı yılanlar içer kana kana her vakit
beslerim evinin yılanını koynumda bile
korkarım, korka korka beslerim sütü dilimle verip
sunarım odamızın bir parçasını da ona
tut sev beni bakarım evinin yılanına bile
et koyarım sunağına her gece etimden kesip
etimle etlendirir sütümle beslerim
verirdim gözyaşlarımdan da ama tuzlu, âh
yakar onu, yakar sarı yılanı bile gözyaşlarım, âh
tut sev beni muhtacım.

Eğilmiş eleğin telleri iyice süzmüyor artık
kalbimin eleği eğilmiş iyice süzmüyor artık
kanım bozulmuş dolaşır damarlarımda
damarlarım taşır yorgunlukları
kalbim ayırmıyor artık.

Derdim acılardan bir buket al koydum önüne
için açılsın yerken bedenimi koydum önüne
al bu kadehteki kanımdır
al bu ekmekteki etimdir
al işte bu nefesteki de tanrımdır
tut tüket hepsini
derdim acılardan bir buket koydum önüne
içine çektiğin cinsiyetimdir.

Şimdiki Zaman Şiirler: IV
16.5.17 2:30

21 Mayıs 2017 Pazar

Aşkın İki Gözü İki Çeşme

Say kaburgamdaki kemikleri kaç tane kaldı
birini ilk gün düşürdüm çok erkendi
hiç düşmeden hiç çarpmadan kemiğim alındı
say bakalım ilk günden kaç kemiğim kaldı
söyle bana da.

Portakallar ne güzel kokar portakallar
sobanın üstünde işitirim yanışını bile küller arasında
ne güzel duyumsarım -âh- ne güzel
bilir misin ne güzel yanar portakallar
ala karışır turunç, renk renk üstünde
turunç mermerler mazgalların üzerinde.

Çevirdim başımı öte yana, ne var orda
kim var orda, dedim, cevap verdi he
iki gözü uykusuzluktan kan çanağı
dedi, aşk gözüme uyku sokmuyor
dedim, aşk gözünden bir vakit ayrılmıyor
he'nin iki gözü iki âşık kavuşamayan
âh-mine'l-aşk.

Tuttum Latin harflerini tuttum yakasından
dizdim Arap harflerinin karşısına
bir ondan eksilttim bir ondan
hepsini dizdim kurşuna ses çıkarmadı hiçbiri
fırsat vermedi günlük telaş harflere ses vermeye
işaretlerin vadisinde anlamları kaybettik
bilmem kaç on yüz bin milyon yıldan beri.

Kafesin kapısını kırdım girmek için içeri
yönümü şaşırdım herkese yön gösterince
kuşlar ne tarafa uçar yazın güneye mi
ben kuzeye giderim soğuk çekiyor beni
ölüm ne güzel ıssız bir vadide
hiç seyircin yoksa eğer
kalabalıklarda konuşamıyorum.

Kafesin kapısını onardım benden başka kimse girmesin içeri,
yanlış oldu bu, yanlış oldu ama gerekli
kimseyi içeri almadan yaşamayı bilmeli
saklar içinde gök doğayı
saklar içinde gök duayı
saklar içinde gök devayı
verir bir nefes de bana.

Şimdiki Zaman Şiirleri: III
16.5.17 2:39

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Aşk Şirk Tanır mı?

Duvara asılı tüfeği alıyorum ve tutuyorum güneşe
güneşe ateş ediyorum ölmüyor güneş
güneş öl diyorum yalvarıyorum ölmen lazım güneş
kaldıramıyorum bu kadar aydınlığı
ölmen lazım güneş doğurtamıyorum yeni günleri
yeniden yaşamaya koyuluyorum aynı günleri
eski günleri bahçemden deriyorum.

Seni ben doğurtayım mı sevgilim n'olur
uzansın annen bir köşeye
sen tutulu kal en bereketli topraklarında onun
baban beklesin kapıda doğum haberini
hiç durmadan sesi işitilsin İsrafil'in
nice anlamlar yüklensin bunlara
seni ben doğurtayım sevgilim n'olur
başını tutup yavaşça çekeyim
öpeyim hiç durmadan omurilik soğanından seni
öpeyim ve öpeyim hiç durmadan seni
bırakıvereyim annenin kucağına
tekrar alana dek kucağıma seni.

Beni sen doğur sevgilim n'olur
ne güzel doğurursun sen beni
bir dağ başında bir başına bir ânda
doğur beni gösterme kimseye emzir durmadan
ne çok emerim memelerini ne çok severim sütünü
ödeyemem hakkını senin sevgilim n'olur
cennet serilir ayaklarının altına ne güzel olur
doğur, doğur ve doyur beni sevgilim
doğur ve sevgilim ol sevgilim ne olur.

Doğursun bizi tanrı sevgilim, âh
ne güzel olur,
ne güzel olur doğmamız seninle beraber
kucağında tanrının ne güzel resmedilir
bir tarafta sen bir yanda ben
gülümseriz dört büyük meleğe
diğer bütün melekler de gülümser bize
belki şeytan bile,
doğursun bizi tanrı, âh
ne güzel.

Aşk şirk işler mi sevgilim söyler misin
kim bilebilir bunu,
öleli çok oldu Ebu's-suud bile
çözebilemez bu düğümü
Cüneyd öleli çok oldu Bâyezid
kimse çözebilemez kuşağıma gizlediğim bu düğümü
üflerim kundağındaki cenine,
aşk şirk tanır mı sevgilim söyler misin?

Şimdiki Zaman Şiirleri: II
16.5.17 2:20

18 Mayıs 2017 Perşembe

Her Aşk Yalnızca Sahibinin

Bir kuş kanatlandı göğsümden
sığıntıyım bu yeryüzünde
kime anlatayım derdimi, âh
he'nin iki gözü kanlı
mim'in gözü kendine bakar
kime anlatayım içimi kimin önüne dökeyim
sözlerimi kimin göğsüne kusayım, âh
topladığım çalıları yakmışlar yuvama
yakmışlar yuvamı, âh
yavrularım içinde dünyam içinde
bir sığıntıyım yeryüzüne.

Kanla suladım gülleri kanımla
rengini verdim kendimden
bunca güzel kokuyorsa güller sevgilim
hepsi kanımdan kanımda kanım
tut kopar açılmamış bir gül ve gör ki
içinde oluşumu gizli bedenimin
damlatmaktayım içine kendimden
renk kattım can kattım her şeye nefsimden
yollarına saçlarımı serdim çim diye
yollarına sakallarımı serdim çim diye
batmasın ayaklarına kalbimin kırıkları, âh
toplarım kırıklarını kalbimin batmasın yüreğine
eğilir alırım ter damlalarını yapraklarından gülün
alırım düşümü ben de geceden.

Putları devirdim gece gece ama olmadı
inancı nereye gömdülerse yeniden hortladı
dudaklarım bâkir ellerim bâkir gözlerim bâkir
sözleri bâkir değil oysa insanlığın
kalbim bâkir ruhum bâkir benliğim bâkir
kuşlar değil oysa yuvasından ayrılan.

Ayın'ın sesi korkunç ürkütür beni
elif hep geçmişte kalıp ulaşamaz güne
âh, ne korkunç şeylere şahidiz susarak
âh, ne zaman ortak olduk bu zulme bilmem
titriyorum korkudan çünkü ürperme kendiliğinden
ve barındırıyor içinde tüm öksüzlerin feryadını
kökü sökülmüş ağaçlar hesabını soruyor
benden, senden ve bizden
ötesini kimse bilmiyor.

Bebekler ağlıyor durmadan işitiyorum,
âh, bizim değil bunlar
âh, devam edemedi soyumuz
yaktım parmak uçlarımdan güneşi
fenerler doğurttum kibrit uçlarından
alevler bir külün gül renkli bitimi
alevler aşkımın renk almak seçimi
yakar beni tuz buz eder un ufak eder
geçirir iğne deliğinden zamanla sınar
ben ki her zamanla sınanışımda incelirim
belim ince dilim ince sesim ince körelirim
körelirim dile getiremezsem aşkımı
aşkım benim sevgi ben, düşlerim ben
aşk bizim değildir yalnız benim
her aşk yalnızca sahibinin.

Kavurdu gece yaz günü kucağına koşanları
biledi yıldızlar bıçaklarını yüzünü ona dönenlere bakıp
gece acıtacak çok canları belli aydınlığından
aydınlık geceler korkutur beni çünkü fırsat verir
tüm eşkiyalara inmek için sokağa
aydınlık izin verir geceyse eğer karanlığa gizlenenlere
savurdu gece beni bir yana seni öbür
yardı içimi ve çıkardı seni
içimden kaç sen çıktı ve kaç kadehe doldun
iç, iç de dolalım beraber sarhoşlukla kendimizden doğurttuğumuz
ben kendimi doğurttum
ben beni doğurttum
ben kendimi çoğalttım
bakarak sana her gece ayna karşısında
ben seni ellerime çizdim.

Şimdiki Zaman Şiirleri: I
16.5.17 2:10

14 Mayıs 2017 Pazar

Öpüşlerin Rengi, Şarap ve Sen

Yıldızları toplayıp getirdim önüne,
Baktıkça kamaşır,
Gözlerin,
Işıkla ilk tanışma gibi.

Bir kapana tutulmuş gibi,
Kapalı ellerin, aç onları.
Güle lütfet kanından,
Alsın senden rengini. 
Tüm alacaklılarına bedeli bağışla,
Bana aşkını bağışla.

Sönük bir soy getirdim sana,
Soyu tükenen masallar.
Küle çalmış rengi göğün.
Limon kolonyası uçucu,
Durmaz teninde.
Saçların arasına karışmış otlarsa,
Sonsuza dek kazınmış,
Aklıma,
Çıkmaz yerinden,
Oynamaz bir tel bile.

Kırılganlığım yeter sana,
Tüm üzünçlerini bana yükle,
Ben taşırım senin için.
İşte şurda ova, şurda dağ,
Ben tırmanırım senin için.
Adı Golgotha'ymış, ne fark eder,
Ben çıkarım senin için.
Şurası dünya, şurası mezarlık,
Ben ölürüm senin için, ne var.

Dünya küçükse bizim suçumuz değil.
Dünya büyükse bizim suçumuz değil.
Yaşayalım sadece.

Koşuyorum,
Yüzünde öpülecek tek bir yer kalmamış,
Hepsini kuşatmışım çoktan.
Teninde alev almamış tek bir yer kalmamış,
Kundaklamışım,
Tüm yangınlarına karışmışım çoktan.

Kundakladıysam aşkından gönlümü ne çıkar,
Senden değil mi,
Bırak hepsi senden olsun.

Çocukluk elbiselerimi getirdim sana,
Küçüldü biraz oysa,
Zaman beni oydu, onu büyüttü ama ne çıkar;
Hepsi sevdiğim şeyler değil mi;
Tüm sevdiğim şeyler gibi,
Hepsini taşıdım sana,
Sevdim diye.

Hiç nar ağacı yoktur köyümde,
Hiç limon yoktur, bildiğim;
Ceviz koysam avuçlarına olur mu,
Dolu gibi yağar üstümüze mevsimi gelince;
Köyüm kuraksa benim suçum değildir,
Tüm pınarları rahmine bağlasam olur mu?

Unuttuğum tek bir şey varsa eğer,
O -da- unutuşun kendisidir.
Âşık en çok hafızasıyla yoldaştır,
Orda biriktirdiği ardıl görüntülerle.
Unutma cancağzım,
Sana çocukluk elbiselerimi getirdim,
Annemin sesini ve yasını.
Unutma cancağzım,
Sana bir avuç ceviz getirdim,
Benim suçum değildi kuraklık.
Unutma cancağzım,
Ben seni unutmam.

Tüm kitapların yazgısına inandım.
Her güzel hikâyeye inanılması gerektiğine,
İnandım.
Şimdi güzel bir hikâyem var,
Şimdi sen varsın belleğimde.

Öpüşlerim ne renktir,
Anlat bana;
Dokunuşlarım ne renk?
Aşkın rengi kırmızı mı Kıtmir'inki sarı,
Göğsümün rengi nedir,
Anlat bana;
Yalnız sen bilebilirsin.

Bakışların içimin hangi kıyısına takıldı,
Söylesene cancağzım;
Gülüşlerini hangi köprüde unuttun?
Susamış gibi bir halin var,
Bak dudakların nasıl da yaralı ceylan gibi,
Ürkek,
Bak dudakların nasıl kapalı.
Söylesene cancağzım,
Susuzluktan mı,
Yoksa bensizlikten mi,
Bakışların hangi cennette kaldı?

Üstüme alınıyorum her ne varsa senden.
Seni üstüme alıyorum,
Taşıyorum.

Bir reçel kavanozu gördüm rüyamda,
Dudaklarının rengi meyveler,
Ellerini gördüm onu kavrayan.
Kim girebilir rüyama senden başka,
Kim yorumlayabilir;
Dün gece rüyamda,
Seni gördüm,
-Sen olmasan da-.

Bu ayrılık hangi cins,
Ben bilmezdim bunu.
Bu insanlık ne cins,
Ben tanımazdım bunu.
Dönüşüm benim değişim ben,
Sana yönelişim benim,
Yalnız ben senin.

Ben eşiğinin gül bahçesindeyim,
Sen düşümün külleri arasında.
Ben dinlerim ıslığını ağaçların,
Sen dinle sesini yalnızlığımın.
Bu ayrılık ne renk,
Bu bir başınalık,
Cancağzım çocukluğum ne renk;
Getireyim sana,
Sar göğsünün üstüne.

Ben buradayım,
Sen nerde;
Ben buradayım,
Ya sen(.)-?

29.4.17 00:53

12 Mayıs 2017 Cuma

Seni Gördüm

Seni gördüm, odun taşıyordun ateşime,
Yine de affettim seni, sevdim.

Ben bir damla suya hasret kavrulurken önünde,
Yağmurlarda dolanıyordun, yine de affettim seni, sevdim.

Kapında kullar gibi bekliyor düşmanlarım,
Pencereyi açtım, sevdim seni, bakarken balkondan.

Baykuş çığlıklarından sonra konuşuyordun geceleri,
Sözlerini aşktan saydım yine de, sevdim.

Kapımın cehenneme açıldığını bana söylemedin,
Yine de yanarken bile, sevdim seni.

İzin verdin düştüğüm tüm çukurlarda aç kalmama,
Aşkınla doydum, affettim seni ve -yine- sevdim.

Sevmek sonu olmayan bir döngüymüş,
Belledim bunu, sevdim seni .

26.4.17

11 Mayıs 2017 Perşembe

Notre Dame'dan Dünyaya Bakış

Çirkinliğim benim suçum değil,
Affet beni.
İsterdim önüne serebileceğim güzelliğim olsun,
Verilmemiş bana, verilmemiş bana.
Affet beni, benim bu çirkinliğin sahibi,
Ayakbağımdır yolunda,
Bilirim ama değiştiremem hiçbir şeyi.
Çirkinliğim benim suçum değil,
Affet beni.
Kime anlatayım üstümde taşıdığım bu yükü;
Geceleri ne çok severim bir bilsen,
Yoksa ışık, yoksa ayna,
Her vakti severim bir bilsen,
Yoksa gören göz yoksa fark ediş,
İnsanları ne çok severim.
Dünyanın bütün çarpıklıkları toplanmış bende,
Notre Dame'ın pencerelerinden bakıyorum dünyaya.
Sana verebileceğim bir güzelliğim yok,
Affet beni, benim bu çarpıklıkların sahibi.
Konuşmak istiyorum ama dilim -de- çarpık,
Anlatamıyorum sana bükmeden kelimeleri,
Ağzımın içinde değdirmeden dişlerime,
Tüm kelimelerim sorunlu.
Bana bak, demeyi ne çok isterdim sana
ama bakma bana, görme beni;
Çirkinliğime dayanamazsın,
Dayanamamana dayanamam.
Yüzünü dönme bana,
Ben çirkinliğimin içinde -de- severim seni.
Çirkinliğim benim suçum değil ama affet beni.

27.4.17 01:18

4 Mayıs 2017 Perşembe

Anne, Meryem Ana

Meryem'e

Anne sen unutmadın anneni,
Korkuyorum.
Nasıl unutabilirim seni,
Unutmaktan da korkuyorum.

Bir başımayım.
Duvarlarını sökerlerse ne yapar ev,
Kanatsız kuş nereye uçar;
Anne seni kaybetmekten korkuyorum.
Dindir yüreğime,
Vuran dalgaları.

Hırkam kapıya takıldı,
Sökülüyor,
Al iğne ipliği dik lütfen.
Söyleyemiyorum ama
Seni seviyorum.
Seni unutma ihtimalinden bile,
Korkuyorum.

Bir başıma:
Yalnız sen taşırdın beni içinde,
Önüne konsam tüm annelerin,
Beni rahmine yalnız sen alırdın.
Bir başıma,
Sana koşardım.

Yürümeyi öğrendim
ama daha çok seviyordum emeklemeyi,
Anne demeyi,
Oysa ben koştukça mutlusun sen.
Taşıyamıyor damarlarım,
Kanımı.
Anne ben durmak istiyorum,
Tam da şu ânda.

Bir yüz belirir gece rüyamda;
İnsan özlemeye ne zaman başlar
ve ne zaman anlar özlediğini;
Sen ne zaman anladın kaybettiğini anneni,
Ben ne zaman anlayacağım:
Bana kalırsa çocuklar ölmeli annelerden evvel,
Annelere kalmalı bu yük de.
Taşıdığın gibi rahminde beni,
Taşımalısın tabutumu da omuzlarında.
Anne sana yük oluyorum ama affet beni,
Taşıyamam seni,
Koyamam kıraç topraklardan içeri.
Anne affet beni,
Seviyorum seni.
Taşıyamıyor artık damarlarım,
Sevgini.

Sesin Arapça'dır senin bana kalırsa,
Bana kalmaz,
Bir başıma.
Sesin ayet ayettir senin iyilik üzre.
Türkçe yalnız dudaklarıma damlattığın sütündür.
Kalbin Arapça'dır senin anne,
Bana kalırsa,
Bana kalmaz.
Dilin dindir senin.

Her çocuk çöküşüne yetişir annenin.
Yıpranma payıdır çocuk,
Yıpratma.
Anne çok yüklendim sana affet beni,
Seremem ayaklarının altına cenneti,
Ben cehennem kütüğüyüm kırma beni.
Her çocuk çöküştür anneye,
Güldüremem seni.

Beni sen yargıla anne.

Ben büyüdükçe daha fazla parça aldım,
Yüreğinden.
Anne yüreğin ne kadar büyükmüş,
Hayal edemezdim.

Erimesini gördün babanın.
Göremem oysa ben,
Eririm hiç durmadan.
Eriyiğim.

Kanamalarım dinmiyor anne.
Bak acılar;
Geceye kaçıyorum,
Sana benziyor.

Anne,
Tekilim,
Sen yokken.

2.5.17 22:15