31 Ocak 2016 Pazar

Âşkın Asırlardır Hiç Susmayan Şarkısı: Taşlıcalı Yahya'nın Bir Beyti Üzerine Notlar

Âşkın Asırlardır Hiç Susmayan Şarkısı:
Taşlıcalı Yahya'nın Bir Beyti Üzerine Notlar

Cânânı kalb-i âşıka sôfiyi Kâ'be'ye
Kimin yakına kimini uzaga saldılar
Taşlıcalı Yahya

"Sevgiliyi âşığın kalbine, sofiyi Kâbe'ye saldılar; kimini yakına, kimini uzağa."

Âşk, insanoğlunun ezeli ve ebedi şarkısı, hiç susmayan. Taşlıcalı Yahya'nın beyti de bunun üzerine. Âşkı ne uzakta aramaya gerek vardır ne de onun için hazırlanıp yola koyulmaya. Bunu yalnızca birkaç kişi bilir ve sırrı da saklarlar. Bunun için döner semazenler kendi etrafında. İnsan kendi etrafında niçin döner? Bu kendi kendini tavaf etmesidir insanın. Çünkü âşık, kimse görmese de, bilmese de içinde taşır Kâbe'sini ve döner hiç durmadan onun etrafında.
Beyitte şâir iki planlı bir söz söylemiş ve bunu çok ustalıkla yapmıştır. İlk planda âşık-mâşuk, ikincisinde sofi-Kâbe birlikteliğinden yararlanmıştır. Böylece beytini hem dünyevî hem de ilahî boyutta yorumlamak için zemin hazırlamıştır. Taşlıcalı Yahya'nın şiir söyleme kudreti de düşünüldüğünde bu çok yerindedir.
Dîvân edebiyatı âşk üzerine kurulmuştur, desek yanlış olmaz sanırım ama burada işlenen âşkın çeşidi önemlidir, yani hem dünyevî hem de ilahî boyutu. Yüzyıllardır ondan bahsedilmesine rağmen bunun sonu hiç gelmemiştir.
Beytin ilk mısrasında klasik edebiyat çağımızın tüm mefhumları var gibidir, hatta bütün bir hayat telakkisi. Âşık ve sevgili, Kâbe ve sofi yan yanadır, hepsi birbiri ardınca zikredilir. Âşıkla sevgilinin isimlerinin yan yana gelmesi bile bir mucizedir, bu âşığın gönlündeki ateşe dökülmüş bir yudum sudur belki de, adının onunkiyle yan yana anılmasındaki zevki bilir her ne vesiyle olursa olsun. Âşık, tek amacı olan sevgili uğruna her şeyi yapar, yeter ki o hoşnut olsun. Bunun üzerine ardı arkası tükenmeyen şiirler söylemiştir. Ondan bir hoşnutluk belirtisiyle karşılaşmak içindir tüm yaptıkları. Gece gündüz evini tavaf etmesi, bir ibadet gibi sürekli onun uğruna âh etmesi, gündüz güneşi yandırması gece ayı ışıldatması sevgilidendir. Bugün güneş, gündüz vakti içimizi ısıtıyorsa; ay, gece yolumuzu aydınlatıyorsa bunda âşıkların âhının da payı olduğunu unutmamak gerektir.
Sofi, klasik edebiyatımızın en önemli unsurlarından birisidir. O da Kâbe'yle beraber anılmıştır. İsimleri yan yana zikredilir. Amaç ve arzu sahibi kişiler yan yanadır. Âşık arzunun sahibi, sevgili amaç; sofi arzu sahibi, Kâbe amaç. Sûfî, İslam Ansiklopedisi'nde şöyle tanımlanmıştır kısaca: "Tasavvufî hayat tarzını benimseyerek Hakk’ın yakınlığını kazanmaya çalışan kimse."
Bilindiği üzere tasavvufta tek amaç Allah'ın rızasını kazanmak, ona yakın olmak, dünyadan kopup onun özüne karışarak kendini bulmaktır.
Cânân sevgilidir, ulaşılma arzusunda olunandır; âşığın kalbi sevgilinin evi, zikredildiği yerdir. Cânân gözde nazar olunur, kalpte tecelli eder. Göz ve kalbin arasındaki yola düşer, en nihayetinde sevgide emek zuhur etmiş olur. Sofi tasavvuf ehlidir. Allah'a âşk ile ulaşmayı arzular. Mutlak sevgili Allah, evi ise Kâbe'dir onun için.
Ev, tüm canlılar için çok önemli bir husustur. Kişinin barınmasını sağlayan, onu dış etkilerden koruyan, gerektiğinde inziva yerine dönüşen bir mekândır. Bunun için temel insan haklarındandır barınma. Her insan kendine bir yer yurt, bir ev edinir. Her canlı yuvaya sahiptir. Allah da dünyada bir ev inşa ettirmiştir. Bu, onun yeryüzündeki nişanı gibidir. İnsana ne kadar yakın olduğunu göstermek şeklinde de yorumlanabilir. Allah, yeryüzünde bir ev inşa ettirerek insanlara mesaj iletiyor; herkes sığınılacak bir yer arar, siz de bana sığının ve benim evime yönelin. Bahsedilen sofi de bu eve yönelen kişidir. İmkânı olanların madden de bu eve gelmeleri farzdır zaten. Beyitte bahsedilen sofinin de yolu bu Kâbe'dir. Sofi o Kâbe'ye varmak için yola düşer. 16.yüzyılda İstanbul-Mekke arası aylar süren bir yolculuk demekti. Saldırılar, hastalıklar ve bunun gibi pekçok problem demekti. Bunları göze alıp yine de oraya gitmek çok değerli bir olaydır. Ancak bu beyit düşünüldüğünde Yahya Bey çok daha başka bir şeye işaret etmektedir. Sofinin bu yaptığı çok değerlidir ama ondan çok daha büyük bir yolculukla uğraşan kişiyi de görmek gerektir: âşık. Âşığın yolculuğu sofininkinden çok daha zordur. Çünkü birininki madden yapılırken diğerininki manevi boyuttadır ve içe doğrudur. Yakın ve uzaklık meselesi dünyevî ve mânevî olana göre değişir burada. Neticede de Kâbe dünyada bulunan, maddi bir unsur teşkil eder. Ona ulaşmak mesafelerle ölçülür, ancak sevgili mesafelerle ölçülemeyecek bir yerdedir. Öyleyse yakın olan Kâbe, uzak olan ise sevgilidir. Kâbe'ye yapılam yolculuk da sevgiliye yapılandan daha kolay bir hâle gelir.
En zor yolculuk, insanın içine doğru yaptığıdır. İnsanın içi yeryüzünde emsali görülemeyecek büyüklükte zorluklarla çevrilidir. İçimize giden yolu her göz göremez, âşık olma şartı ilk adımıdır bunun. Sofinin yaptığı at sırtında aylar süren yolculuk bunun yanında bir odadan diğerine geçmek kadar kolaydır aslında. Sofi, Kâbe'yi uzakta görür, ona gider. Oysa âşık o kadar zor bir yolculukla baş başadır ki bu onu sofiden kat kat yukarı çıkarır. Âşık, sofinin aksine gerçek Kâbe'nin nerede olduğunu bilir. Kâbe, insanın içindedir. Her yerde olan Allah, bu Kâbe'dedir aynı zamanda. Âşık, içinde neyin olduğunu bilir ve bu yola eğilir. O kadar çok eğilir ki... Klasik edebiyatımızda âşığın hep sevgili için çektiği sıkıntılardan gerek dal gerekse dal harfi gibi büküldüğü söylenir. Aslında bunun söylenmeyen başka bir nedeni daha vardır. Âşıklar bu içlerindeki Kâbe'ye bakmak için de bükülür. O kadar bükülürler ki kendileriyle iç içe geçerler âdeta. Düta olmaktır bu, âşığın kendi içine bakmak için eğilmesi.
Sağımda solumda kıble aramam, hem kıbledir hem Kâbe'dir yâr bana, der âşık.
Âşık, sofinin üzerindedir her anlamıyla. Yolculuksa yolculuk, zorluksa zorluk, sevgiyse sevgi hem de kat kat değerli. Hepsini yapar. Hepsinden fazlasını yapar.
Şâir, her şeyi örtmesini bilir. Bu beyitte de her şeyi örtmüştür Taşlıcalı Yahya. Beyti o kadar kolay söylemiştir ki tüm anlamları ardına gizlediği perdeden sıyırıp da bakabilecek, bakıp da görebilecek çok az kişi vardır. Ne telmih vardır ne başka bir şey. Yahya Bey öyle bir beyit kurar ki aslında her şeyin sırrını fısıldar okuyanın kulağına. Bir yandan da bilir ki şiir okuyan kişi, içine yönelen kişidir.
Taşlıcalı Yahya söyler, içine yönelen de anlar böylece. Şarkı hiç susmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder