30 Eylül 2017 Cumartesi

Saint Augustine

Ortalık tanrıdan geçilmez oldu,
Gökyüzü yıldızlardan,
Yeryüzü insanlardan
ve insan yalanlardan.
İçim sana adanmış putlardan,
Geçilmez oldu.
Ortalık âşıktan geçit vermez oldu sevgilim.
Şimdi ben seni nasıl anlatayım,
Her söz yeni bir tekrarlayışken,
Benden önce gelenleri.
Tüm sözler aynı şâirin kaleminden,
Ozanın dilinden kopan,
Bir feryat sanki.
Fuzûlî dediyse sen, Gâlib dediyse sen,
Berk dediyse sen, Necatigil dediyse sen,
Kim ne dediyse seni dedi sevgilim,
Sen daha doğmamışken:
Nasıl söyleyeyim ben şimdi yenibaştan,
Hiçbir şey olmamış
ve hiçbir şey söylenmemiş gibi,
Tüm bunların üstünden.
Ortalık bıçaktan geçilmez oldu,
İhanet sarmalından,
Sözlerin ayrıksılığından
ve inancın yitmişliğinden,
Tanrı'nın uzaklığından
ve içim senin için inşa edilmiş mâbetlerden,
Geçit vermez oldu sevgilim.
Ortalık âşktan geçilmez oldu sevgilim,
Benliğimin yansımalarından.

9-29-2017
JAX

26 Eylül 2017 Salı

River Side

Eski bir çanağın içinde,
Yürüyorum.
Üstünde olduğum doğrunun kıyılarında,
Yer bulanık ve kaygan.
Seçiyorum,
Ayaklarıma batan çakıl taşlarını.

Bu eğri nerden geçerse,
Kendimi oraya asacağım.
Sanki ellerinle tutuklanmışçasına,
Kendimi feda edeceğim.

Çıkış ve sapma noktasını bulacağım,
Bu koyu çemberin,
Kaçış.
Sürüp giden bu döngüyü,
Koparacağım.

Eski bir sürahinin dibinde,
Kalan son üzüm tanesiyim.
Ne sarhoş ederim,
Ne de atılırım bir köşeye.
Ayrıksı düşüp bir köşede,
Dudaklarına değerim.

24 Eylül 2017 Pazar

San Jose

Özlemin kırıyor kalbimi.

Kemik seslerini dinledim geceye vuran,
Hışırtısı dinmiyordu otların ve ben,
Dinliyordum sanki daha önce hiç,
Duymak nedir bilmemişim gibi.
Yürüyüşe çıkmış tasması elinde bir köpek,
Kaldırımlarda durup insanları dinlemiş,
İzlemiş ve iz sürmüş ara sokaklarda,
Gece fahişelerin peşine düşmüş ve görmüş,
Farklı değil insanlar da kendisinden
ve tasması elinde herkesin, yürüyüş sırasında.
Muzip usturalar boyunlara yaklaştıkça,
Kabarır damarı şah insanın atarken,
Bükme bıçağı körelmiş ucu kesmez havayı.
Mum yak üşürsen eğer ısıtır seni.
Kendini ruhundan soy en içten.
Kendimi bir aslanın dişleri arasında hissediyorum,
Parçalanmaya yüz tutuyor etlerim,
Sıyıracak kabuğumdan ve özüme varacak,
Görecek içimde hiçbir şey olmadığını
ve beni kemiklerimle baş başa bırakacak
ve işte o an ben de oturacağım bir köşede
ve konuşacağım benden arta kalanlarla
ve diyeceğim, işte her şey bu.
Beli kırılınca nasıl bırakırsa anne aslan yavrusunu,
kırların ortasında, işte öyle, bıraktı beni,
yokluğun.

9-23-2017
JAX

11 Eylül 2017 Pazartesi

Irma

Karanlıkta herkes aynı.
Gözüm görmüyor,
Körlükten değil:
Gözüm görmüyor,
Her yer aynı.

Elimi uzatsam,
Tuttuğum bu boşluk,
Ardına kaçar.
... /

Âh, sessiz bir film gibi:
Karanlık bulaşmış geceye.

Suya değmiş pas.
Kir tuttu ellerim.
Gözüme güneş kaçtı.
Körlüğüm aydınlıktan.
-Değil.

Peşini bırak tutsaklığın.
Etim dağlanıyor
ve kokusunu duyumsuyorum,
Günahlarımın.

Bu yağmuru getiren bulut
ve üstüme saçan
ve okyanusu yarıp,
Miami'den akan bulut,
Atlas'ı benim için geçip,
Çiçeklerini deren bulut:
Hoşgeldin.

Dilimin ucunda bir damla.
Sırılsıklam oldum;
Bunun için,
Değmez mi sana,
Bana Atlas'ı getiren bulut.

Su kir tutuyor burda.
Gece aydınlık.
Gözlerim karanlık.
Su yüzümde eriyor burda.

Sokaklar,
Sonlanan ve
Sonlandığı yerde yine başlayan;
Birbirine karışan
ve birbirini taklit eden
Sokaklar,
Birbirine gebe kalmış sokaklar.

Boulevard, road, street:
Gittikçe daralan,
Bahçesinde sincaplar büyüten,
Avlusunda kertenkele ve karıncalar,
Sonra hepsini üstüme savurup,
Koynuma sokan.

Gir bu gece koynuma Irma,
Hemhâl olalım,
Birbirimize dolanıp,
Atlas'ı yine geçelim,
Sonsuz bir döngü olup,
Kaybolalım.

Gözümü dikip baksam,
Geçip giden bulutlara,
Gökyüzü taş kesilir-
-mi?

Gök değişti,
Bulutlar, yağmur ve su.

Yabani otlarından,
Öpüyorum seni Irma.

9-10-17, 11:26 pm.

2 Eylül 2017 Cumartesi

Kış Gülü

Kış gülü büyütüyorum avuçlarımda,
Gözlerim kan çanağı,
Çağa acıyı haykıran Ferhat, feryat figan.
Kim sulayacak gülü benden sonra;
Kurumaya mahkûm,
Ataları gibi.

İnsanoğlu sönmeye meyyâl.

Burçlarında ateş yanmıyor kalenin,
Şehir işgal altında imiş gibi her yer;
İçten içe fethedilen bu yosunlu kent,
Suya hasret kalacak bir gün;
Çün' mecbur arınmaya yabanıllarından.

Kaya ayracı yarar durur ayrılığı yarığından,
Kimse es geçmez eğilen başkası olunca;
Asılı duran bukağıların ağırlığından,
Ölür durur güvercinler ağaç dallarında.

Yola çıkınca bir kez bir gülden bir başkasına,
Güller arasında kalır insan,
Yiten ve yine biten güller,
Kışa rağmen.

Kış gülü solar durur yanaklarında durmadan,
Rengini emer durur damarların uyarmadan.
Göğsünü çek -göğü çek -gördüğünü çek
ve bırak ardına göğün kızıllığını.
Güller koyulmuş gibi kulak artlarına,
Yola koyul ve bakma ardına.
Gülün çağrısını hisset ve başla güne,
Kış gülüne dudaklarını bahşet.

Emer aksatmadan böcekler etindekini,
Ne var kemiklerini dolayan bu evrende;
Masallar biter gider arda ne kalır,
Belleğe yazdıklarından başka.

Sana cevap da verir sorularım.

Sefil düşmüş ve üşümüş asker dört yol ağzında,
Bir kadeh su düşler durur yâr koynunda;
Çölün çağrısı içinde haykırır,
ve çağırır insanı azgınlığına kumların.
Ulu Tanrı insanın göğsünde otağ kurup durur,
Kimse gelmez -kimse gelmez -kimse gel-mez.

Yazgısı bu - insanoğlunun.

Yabancı kalması insanoğlunun insanoğluna,
Yaban çiçeklerinin sarması gibi bahçeyi.
Kökünden söker atar söker atar bekletmeden, o,
Çiçekler Tanrı'dan değilmiş gibi,
Bazı çiçekler Tanrı'danmış gibi:
Bazıları reddedilir durmadan.
Kış gülü, kış gülü,
Yetiştiriyorum avuçlarımda.
Gözlerim kan çanağı,
Rengini, kırmızı-
-Yitiren dudaklarımdan alan.

Haykırdım üç kere:
Kan, kan, kan;
Hayatıma yön veren
ve beni kanlı küvette bulan:
Yan, yan, yan;
Hiç durmadan,
Aşk ateşse eğer;
Yoksa: dön, dön, dön;
Geldiğin yere,
Gelmediğin yerden.

II.9.XVII
JAX