21 Ocak 2016 Perşembe

Dağkahverengisi Günlüğü V

Bir de Talat Tekin öldüğünde tuhaf hissetmiştim kendimi. Tuhaf. Doğru kelime bu. Tuhaf hissetmiştim kendimi. Hiç bilmediğim bir şeyin başa gelişi. Anlayamama aslında.

Her içinden geçişimde Trump Towers'taki D&R'da kitaplara bakışım, dokunuşum. Kitapların arasından geçerek gidiyorum her yere. Bunu bilmek. Güzel.

Öğle uykularım uzarken kısalan gece uykuları. Saatin gece farklı akışı. Zamanın geçişindeki tutarsızlık. Belleğin insana oyunlar oynayan farklı algısal biçimleri. Gündüz uykularının bu aralar kesinlikle gece uykularından daha zevkli olduğunu düşünüyorum. Bunun artık kendimi kalkmaya zorlamamla mı yoksa gece uykuları kadar rutin olmadığından mı kaynaklandığını henüz keşfedemedim ama elimden geldiğince bundan zevk almaya çalışıyorum. Zira şu kısır döngüde zevk veren şeylerin sayısı giderek azalıyor. Değişen bu uyku düzenimin tekrar dönüşümü için vakit giderek kısalıyor. Bugün geceleri film izleyerek değerlendirmeye karar verdim. İlk olarak bu gece Schlinder'in Listesi'ni izliyorum. Ralph Fiennes için izlemeye başladım. Film hakkında okuduğum eleştiriler, yorumlar ve sözler ilgimi daha da arttırdı. Özellikle Kubrick ve Haneke'nin de olumlu/olumsuz eleştirileri benim için özel kıymete sahipler. Filme onların işaret ettikleri pencerelerden de bakmaya çalışıyorum. Öte yandan daha önce Polanski'nin falan da aşırı şekilde yahudilere abandığını düşünmüştüm. Bu film de salt yahudi penceresinden aktarılmakta. Nazi döneminde katledilen tek ırk onlar değil oysa. Bir gün diğer ırkların da filmlerinin yapılması vs mümkün olur umarım. Zira yeni kuşaklar koca bir savaşın sadece yahudiler için olduğun sanacak. Sözgelimi katledilen, soykırılan, yahudiler kadar kötü şartlarda yaşatılan ve sonrasından öldürülen çingeneler? Ve diğerleri. Bir gün bütün bu insan topluluklarını kuşatan bir film olur umarım. Sadece bu film özelinde değil tabi. Film 1993 yapımı. Siyah beyaz olması güzel. Siyah beyaz filmlere karşı da özel bir sevgim var. Ralph Fiennes yine çok karizmatik. Ona benzediğimi söyleyenler de olmuştu. Özel sevgimin bir parçısı. Bilinçaltı. Unutmuyor. Hiçbir şeyi. Dün gece 4 buçukta ayaktaydım. Bu geçe yolculuk saat kaça? Göreceğiz. İyi bir film var benimle geceyi paylaşan. Film için ayrıca Macar yazar Imre Kertesz'in de bir yorumu vardı. Ayrıca film Amerikan filmlerinde çokça yapıldığı gibi iyi-kötü olarak ikiye bölünmüş karakterlerden oluşmakta. Oscar Schinder'in gerçek hayatına bakıldığında aslında o kadar masum bir portre çıkmıyor karşımıza. Yine de bu bir film, gerçeklerin saptırılması, değiştirilmesi, bir şeylerin ayrıştırılması vs çokça bilinilen şeyler. Gerçekleri bilerek bakmak da. İstanbul Modern'de izlediğim Yalan Labirenti ile Autcwicz kampı ve hakında edindiğim bazı bilgiler bu filmle başka cephelere de taşınıyor. Bilinçle bakınca izlerin toplamı ortaya büyük bir lekeyi çıkarmakta. Savaş bir leke olup çıkıyor öyle dünyanın tam ortasında duran. Kıtası, coğrafyası önemli değil. İnsanlığın tam ortasında.

Bugün evden hiç çıkmadım. Sabahtan beri aynı yerde dolanıp durmak. Daha uzun bir süre evden dışarı hiç çıkmamak isterdim.

Bir ara randevu alıp doktora kontrole gitmem gerek. Haftaya umarım. İki aydır erteledim zaten.

Yahudiler acaba Hitler'den öğrendiklerini bugün Filistin'de mi uyguluyorlar? İyi öğrenciler. Bütün mesleklere yatkınlar. Hakkını vermek gerek. Gasp. Getto'ya sıkıştırıldıklarında oradan kaçar kaçmaz ilk yaptıkları hapsedildiklerine benzer evlere Filistin'de yaşayanları sıkıştırmak oldu. Evlerine el konulup yersiz yurtsuz bırakılan insanlar. İyi öğrenciler. İnsanların birbirine zulümleri. Dayanılmaz. Kuzunun kurt oluşu. İnsanlık denilen şey bunlarla dolu.

Kenya'da on bin yıl önce yaşanan bir savaşa ait iskeletler bulunulmuş.Sopa ve bıçakla öldürülmüş insanlar. Avcı-toplayıcı toplum. Öldürmek için yerleşik hayata geçmeye gerek yok. Bkz: Kabil. Öldürmek için öğrenmeye gerek yok. Akışa bırak. Öldürürsün. Bıçaklarla. Sözlerle. Öldürürsün. Akışa bırak. Oysa herkes öldürür...*

Bir şarkı: Kaybolan Yıllar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder