29 Haziran 2016 Çarşamba

Oluşum

Öleceğim,
Oluşumumu tamamlamadan,
Sarınmadan bir kalp tarafından,
Rüzgâr ülkesine varamadan.

Sonra dirileceğim,
Hiç ölmemişim gibi,
Hiç sarhoş olmamış,
Daha önce hayatı tatmamış gibi.

Doğacağım,
Benliğimin bittiği yerde,
Kendimden büyük olumlar çıkararak,
Ala göğün durduğu yerde.

Yıllar ne aldı benden,
Geriye bıraktıklarında neler var;
Zaman sadece yıpratır mı,
Biraz da bıraksa insanı kendi başına.

25 Haziran 2016 Cumartesi

Mistik

Hakikatin peşinde olan bir mistik gibi,
Uzun yollar katettim içimde;
Yalınayak, yalınlığın peşinde.

Nerde başladı hayat;
Dünyaya geldiğimde mi yoksa,
Oluştuğunda mı belleğim?
İlk andığım annemin sütü müydü yoksa,
Feryat mıydı beni karanlıktan koparan?

Ne zaman ben olacağım;
Koptuğunda mı tüm bağlarım yoksa,
Hepsinin altında yükseldiğimde mi;
Ölmeden önce yaşayabilecek miyim?

Gerçeği aradım bayır bucak demeden,
Altına bakılmadık taş bırakmadan,
Yüzülmedik su, yürünmedik ova koymadan.
Gerçeği aradım,
Bulduğum bir şey yoktu;
Yansımamdan başka.

Her söze anlamlar gizlemek marifetmiş,
Söz ovasında;
Ben terkettim, terkettim.

Unutma,
Aşk ne senle başladı ne de senle sonlanacak,
O hep var oldu ve hep var olacak.

Kendine gömüldüğünde yeni gizemler bulacaksın,
Kendine, hayata ve Allah'a dâir;
Yeni açmazlar edineceksin,
Kilidine hiç dokunulmamış ve mührü bozulmamış,
Bir kapı bulacaksın.

Düşler, kurtuluş muydu hayattan yoksa,
Onu reddetmek mi?

Herkes cenneti yeryüzünde istiyorken,
Neden perdeler ardına gizlendi o;
Tüm gözlere buğusu çökmüşken cehennemin.

Herkes sevdiğinin peşinde,
Bundandır tüm yolculuklar,
Sevilen de.

Bir oyuncaksın, bir av, bir gölge;
Kırılacaksın, avlanacak, silineceksin.
Bir etsin, bir kemik ve buhar;
Pişeceksin, kaynayacaksın, uçuşacaksın.
Eğer izin verilirse, yaşayacaksın.

Ne ararsan ara,
Bulduğun düşündüğünden farklı olacak.
Neyin peşinde olursan ol,
Yalnızca aldanacaksın.

Allah bir nefes üfledi içine,
Sana kendinden verdi;
Unutma ki halife olurken yeryüzüne,
Gökyüzünden silindin.

Ona ne dediklerinin bir önemi yok,
Sessizlik vardı başlangıçta,
Söz sonra doğdu.
Ona nasıl seslendiğinin bir anlamı yok,
Kalbin işi kelimelerle değildir.

Ruh bağlandı bedene,
Özgür değil o da;
Anla artık,
Uçan her şey bağlı yere.

Bir ayağın çukurda doğdun.
Bir gözün hep öte âleme bakar.
Sözlerinin yarısından çoğu uçucudur,
Geriye çok az şey kalır.
Asırlar süren bir hayatın da olsa,
Yaşamın tek bir nefese sığıverir.

Örtünsen de bir soyunsan da,
Anlamadıktan sonra varlığınla.
Nemrut da olsan bir İbrahim de,
Konuşmadıktan sonra onunla.

14 Haziran 2016 Salı

Başıboş Yahudi

Vadedilmiş toprakları arıyordum,
Yolunu yitirmiş bir yahudi olarak.
Bir iz, bir anıt, bir kitap peşinde,
Tanrı'nın sözlerini arıyordum.
Üzeyir, dirilip söylediklerini tekrarla bana,
Kapanıp kalmışım bu âna,
Sanki mezarlıklar içinde dolaşıp,
Lâhitlere yatıyorum her gece yana yana.
Vadedilmiş toprakları arıyordum,
Dicle ile Fırat'ın suyu kurumadan önce,
Firavun çıkmadan Mısır'dan,
Musa hiç gelmeden dünyaya,
Bir peygamber olmak istiyordum hayata.
Neresini vadettin ey Tanrım,
Kimse işitmedi sesini
ve kimse bilmedi orasını.
Bilmediğimiz yollara sapıp,
Olmayan geçitlerde kaybolduk
ve yayıldık dünyanın dört bir yanına,
Senin vadinden sapıldı diye.

ve bir gün her şeyden sıyrılmış,
Dolaşıyordum gökyüzünde,
Kurak yeryüzünün üstünde,
Ormanlar ateşle harmanlanmış,
Sular kum deniziyle örtülmüş,
Erkekler kadınlarınca terkedilmişti.
Hiçbir kitapta adı geçmemiş
ve senin hiç dile getirmediğin
Bir büyük mucize doğdu hayatıma
ve buldum tüm tarlaların en bereketlisini
Suların en rahmetlisini,
Toprakların en kabul sevenini
ve buldum senden bir iz ey Tanrım;
Ben bir onu yarattığın gün geldim dünyaya,
Bir de onunla karşılaştığımda
ve ben bir beni yarattığında buldum seni,
Bir de onunla tanıştığımda.

Şimdi başıboş bir yahudi sayılmam artık,
Hesap kitap peşinde koşan,
Bağlanmış dünyaya,
İsa'yı taşlamış, Musa'yı terk etmiş,
Üzeyir'i senden doğurtmuş.
-Şimdi peygamber olmak istemem,-
Bulmuşken onu,
Bulmuşken mucizemi.

Vadedilmiş toprağımsın,
Tanrı'nın asırlık sözü
ve hiç vazgeçmaz Tanrı sözünden,
Ben de senden.

Seni, sen olmadan anlattım,
Kendimi soydan soya atlatarak.

Kızıl Işık

Bak, bir ışık yakıyorum sana,
Kıpkırmızı,
Biraz önce vişne yemiş gibi dudakların.

-Yeni imgeler doğursun zihnim.-
Bilincim her şeyi taşıyor sana doğru,
Yolumun neresi eğri neresi doğru,
Yürüyorum, yürüyorum;
Ardımsıra kızıl bir ışık.

Renklerin savaşı bu içimdeki,
Dünyayı güne boyayan dışardaki.
Dişlerin yeni yanmış bir kandil ışığında,
Dişlerin bin bir söz büyücüsü,
Her gece bin bir tıslama arasında.

Vişneçürüğü lekeler ellerimde,
Yolumda karadut izleri,
İşaretlenmiş gibi her yanım;
Alnımda dişlerinin izleri,
Kızıl ve kızıl, şafak kadar.

Korktum sıraladığım kelimeler arasına adını kondurmaya.
Bir ürperti geçti yakınımdan,
Bin iz bıraktı ardında.
Korktum adını yazamazsam diye dağların doruğuna,
Kartalların oluğuna,
Çınarların silinmez kabuğuna.
Bir ürperti geçti içimden.
Yazdım adını kalbimin oyluklarına, mahzenlerine.

10 Haziran 2016 Cuma

Şimdi Yarıçıplak Uyuyorsun Sevgilim

Şimdi üstün yarı açık uyuyorsun sevgilim. Uykun baskın, uyanıklığı sevmezsin. Rüyâlar daha fazla hayata bağlıyor insanı gerçeklerden. Böyle olunca da insan her uykusunun sonsuzluğa uzanmasını istiyor. -Belki ölüm düşü burda başlıyor insanlar için.-
Şimdi üstün yarı örtük uyuyorsun sevgilim. Elin belirsiz kıpırdanışlarda, göğsün inip kalkarken kimseye hesap vermeden.
Şimdi ben, oturmuş bir başıma, eski şiirleri ve sözleri karıştırırken zihnime yalnızca seni dolduruyorum, sanki bir boyacıymışımcasına her yanı senin rengine boyuyorum. Ne yapacağım da kurtulacağım bu renklerden, insan kaç renge bürünür hayatı boyunca, ben her renge boyansam da renk vermeyeceğim sevgilim.
Yarıçıplak yatıyorsun. Gece sıcak senin için. Oysa sıcaktan çok kurak benim için. Her insan ıssız ve çorak bir toprak. Bomboş yatağım. Bir ölüyü bekliyor sanki. Cümlelerim kısaldıkça anlamları daha bir keskinleşiyor ama bununla beraber sanki beni daha bir hızlı solup alıp vermek zorunda bırakıyor. Uzun cümleler yazdığımda nefesimi daha kolay kontrol edebildiğimi düşünüyorum sevgilim. Sen ne dersin, bilmek isterdim. Gece sıcak, bir yandan diğerine dönüyor, uyumaya devam ediyorsun...
Bir İskandinav filmi olsaydım şu saatte. Sorunu kendi içinde başlayıp nihayetlenen. Oysa ne filmi olduğumu bile bilmiyorum. İnsan gece vakti ne olduğunu daha bir şaşırıyor sanki. Oysa gündüz olsa, ben şuyum, derdim gözümü kırpmadan. Zihnime doluşanlar ve gözümün önüne gelenler beni hep geri itiyor. Bu gecenin eli, çok sert ve kırıcı. -İnsan korumalı kendini geceden.-
Victor Hugo okuyup İskandinav filmleri izliyorum, birinde rastlantıların zenginliğinde ve romantikliğinde, diğerindeyse sorunu daha da dışarda arayan bir gözde dolanıyorum. Ne anlatmak istediğimi ben de bilmiyorum, o yüzden cümlelerim anlaşılır mı emin değilim. Oysa bu yazdıklarımı TDK'nın okumayacak olması rahatlatıyor beni veya bir sınav kâğıdım olmadığını bilmek, hatta bunları senin bile okumayacağını bilmek. Şimdi sen uyuyorsun...
Şimdi yarıçıplaksın. Yarıçıplak nasıldır tenin, bilmiyorum. Gece, ilham verir, unutma... Gece açar tüm kapıları. Cinler geceleri mi sırları çalarlardı göğün kapısından kapatılmadan önce, hatırlamıyorum. Unutur mu zihin her şeyi? Reddediyorum.
Ellerin yaşlandı mı, beliren damarlar rengini koyulttu mu, tırnakların hâlâ aynı mı, diye gelir peşinden sorular ilkinin ardından. Hepsinden sıyrılıyorum. Tenini porselenleştireceğim aklımda. Ona hükmedebildiğim kadar.
Gece gidecek böyle peşinden beni de sürükleyerek. Bak, cümleleri devrikleştirince de soluk almam için bir parça daha vaktim varmış gibi hissediyorum, sonra bazı kelimelerin aslında cümlenin içine tam oturmayıp onu değiştirmem gerektiğini hissettiğimde ama bunu yapmayarak da vakit kazandırıyorum kendime. Kendimle oynuyorum, kedinin yumakla oynayışı gibi, fareyle oynaması sert biraz, bu yazının teninin porselenliği kadar "naif" olmasını istiyorum. "Naif" kelimesini seviyor ve ona sığınıyorum.
Şimdi üstün yarı açık uyuyorsun. Örtmek isterdim üstünü. Üşüme, gece ne kadar sıcak olsa da aldatıcıdır. Her şey bir aldanışın parçası.
Sessizlik. Her zamanki gibi. İnsanlar ölü doğar, yaşamı içinde bulur bazıları.

6 Haziran 2016 Pazartesi

Bir Kadeh Venüs

Dolu zihnim,
Kim bilir nerelerden,
Biriktirdiklerimle.

Bir gün bilincin denizinden,
Kıyıya vuracağım;
Dişi bir ahtapot gibi,
Gözlerim kan çanağı.

Şişti avurtlarım,
Acıdı avuçlarım,
Seni kavramaya çalışırken.

Saatler geçti,
Akrep soktu kendini;
Zaman böğrümü deldi.

Şimdi düşünüyorum,
Bir âh kopsa dudaklarımdan,
Benden başka kim işitir;
Herkes sağır başkasına,
Dil yalnızca kendinden feryat eder.

Hiçbir şey olmuş değil,
Her şey oluşum hâlinde,
Sonsuza dek sürecek.

Ben düşünüyordum,
İnsanlar yan vagonda sevişirken;
Hangimiz yaşıyorduk,
ve anlıyorduk hayatı?

Şimdi seni içiyorum sevgilim,
Dudaklarından başlayarak,
Akıyorsun içime,
Doluyorum seninle.

Gün kutludur gece kadar,
Gün altı hazirandır.
-Haydarpaşa-

Venüs Çağı

Bir çağ battı içimde,
Bir başkası yükselirken.
En derininde soluğumun,
Bir yenisi daha başlamayı dilese,
Yetinmese kendinden öncekilerle,
Neye yarayacak,
Tüm bu yaşananlar,
Alıp verilen nefesler,
Birbiri peşi sıra düşen,
Mor kum taneleri;
Eflatun'un kaftanı ve
İbni Arabi'nin pabuçları,
Neye yarayacak,
İçinde insan olmasa?

Oysa kimse yalnız kendine âit değil.
Geçmiş bekler bedeni,
Gelecek çöker omuzlar üstüne,
İnsan sıyrılamaz çevresinden,
Kimse âit değil yalnızca kendisine.

Kaç çağ geçtiyse ilk günden bugüne,
Ne daha karanlıktı ne de daha aydınlık;
Tüm örtüleri kaldırsaydık eğer,
Gördüklerimiz ne daha fazla tozlanmış olurdu,
Ne de daha az eskimiş.

Bilincim, yıllanmış bir kadeh şarap -kadar değerli-,
Acılar mahzeninde;
Gün yüzü görmemiş bir üzüm tanesi,
Tanrı bağlarında.

Venüs'ten Beri

Bana kutsanmışlıklar öğretildi,
Kendimi bildim bileli,
Sevgilim,
Seni kutsamam öğretildi.

Bir kavanoza hapsedilmiş,
Kalbimi gördüm,
Boşluğa düşmüş,
Sesi sonsuzlukta yankılanmış.

Hiçbir şey öğrendiğim gibi değil,
Soyundu tüm anlamlar,
Şimdi büyük bir çıplaklığın ortasındayım,
Hiçbir şey başlangıçtaki gibi değil.

Seni anlatmak istesem,
Neye ihtiyaç duyardım,
Beni sevmeni istesem,
Neye ihtiyaç duyardın.

Şimdi sana seslensem,
Bu boğuk gecenin yüreğinden,
Sesim içimde yankılanır,
Varmaz sana.

Anladım ki hiçbir şey eskisi gibi değil,
Venüs'ten beri,
Anladım ki bir defa seven,
Bin defa gelendir her seferinde aynı başlangıca:

Bana kutsanmışlıklar öğretildi,
Sevgilim. (...)