25 Ağustos 2017 Cuma

Tilki

Kes tilkiyi kulağından,
Ne zaman kurtaracak kuyruğunu;
Soluğunu kes ve iyi dinle,
Nasıl da (d)inliyor,
Geceyi dört kulak.
İsimsiz bir iyilik sarnıcı,
Düşer durmadan duyurmayarak,
Uzvun orta yerine.
Kirli düşlere iliştirilmiş,
Sanıp Parisyen her yeri,
Karşılaşır ışığın koynunda,
Kendini ekinle büyüten.
Hayal âleminde havi iplik;
İğnenin ucunda uranyum,
Batır tenime ve bu intihar,
Kimin aklında.
Bırak tilkiyi kuyruğundan,
Sal ormanın ortasına uyarmadan,
Yaşasın ıssız geceyi tek başına,
Kıpırtısız ağaçların oyuklarında,
Geçirsin geceyi.

20 Ağustos 2017 Pazar

Jacksonville

Hicret eder peygamber olmayı dileyen.
Ufuk dediğin bozuk bir çizgi,
Göremiyorum güneşten hiçbir şey,
Yerin altı yeşille çizilmiş,
İmgesizlik nedir gösteriyor bana her yer.
Teri gül kokmuyor insanın âşık olmayınca.
Tutsak eder güneş eğer gölgeye kaçmazsan.
Yol uzun ve siner üstüne kokusu,
Yolculuk nedir unutamaz derde düşen;
Hicret, kabullenişidir deva arayanın.
Uzak dur geçtiğin kapılardan,
İlerde sessiz barınaklar var ocağı tütmeyen.
Kapan çimlerin üstüne ve bak,
Yılan var mı ellerinin arasında,
Yoksa sadece kurumuş otlar mı tuttuğun.
Bulut dediğin alacaya çalmış düşler,
Yağar durur üstüne boşanmak isteyince,
Yağmur ilişmesi sana tanrıların
ve dokunma arzusunun karşılığı.
Gökyüzü dediğin okyanusun diğer adı,
Okyanus mavinin farklı bir biçemi,
Kabul edilmiş yasalar diyarı,
Özgürlük için vazgeçilmiş özgürlükler.

15 Ağustos 2017 Salı

Dipsiz Söz Kuyusu

Dipsiz söz kuyusuna düştüm.

Bir çıkış gördüm sonunda labirentten,
Karanlığın içinde bir aydınlık,
İçimde bir ışık.

Tırmandığım bu dağın doruğunda,
Umduğum yalnızca sen.
Çoktan yitmiş bir masalsın,
Diriltmeye çalıştığım,
Tutamaçsız bir inanç.
Kabuk bağladı yaralarım soluksuz,
Bir yüzü bana dönük günün,
Diğer yanı bilinmezliklerde.

Kapısını vurdum söz kuyusunun,
Sesini dinledim durmadan.
Suya vuran yansımalarda,
Dünyayı seyrettim,
Geçmiş şimdi gelecek, mi?

Dipsiz söz kuyusunda sessizliği gördüm.

13 Ağustos 2017 Pazar

İ Zi Ay Key

Yılanı çağrıştırdığı için,
Dilinin dişlerine değişi;
Damarlarıma her gece,
Zehir karışıtırıldığını hissediyorum.
Avuntum yok düşlerden başka.
Girdiğim bütün kapıları kırdım,
Geçtiğim tüm duvarlar yıkılırken.
Gözlerin denizlere rengini veren,
Koyu bir yeşil benim bildiğim.
Dudağından alınmış parçalardan,
Dokunurken eti insanoğlunun,
Taşıdığı ağırlığın hakkını verecek,
Doğmuş ve doğacak olan.

Sözler muallaklıklardan örülmüş,                                  
Bir yere varmak bilmeyen.
İsyan dile gelmeyen bir kelime,
Cehennemden çıktığı düşünülen:
ve kimse söylemiyor,
Hayatta kalmanın bir isyan olduğunu,
Başlangıca.

Kemik değiyor bıçağa,
Bıçak kusuyor doğradıklarını.
Birbirinin gözünde kayboluyor,
Dünyayı görenle,
Dünyayı katleden,
Biri diğerine son verirken.

Uzun cümleler ilk solukta tükeniyor,
Arda kelimeler de kalmıyor.
İsyan-isyan-isyan diyor sana insan,
Yetin-yetin-yetin diyorsun sen:
Ama neyle, sorusu,
Asılı kalıyor avuçlarında.

Bulutların üstüne çıktım,
Yağmurun, karın ve soğuğun koynuna daldım,
Sana kavuşur gibi.

Şehirler gördüm kuşbakışı,
Sokaklar, evler ve insanlar.
Dünyayı kuşbakışı gördüm,
Hayatın ne kadar anlamsız olduğunu;
Oysa bunu kimse söylemiyor

6 Ağustos 2017 Pazar

İmhotep

Vücudum artık senin tapınağın
ibadet edilmeyi bekleyen.
Sarayın nergisle donanmış odasına
gir ve beni bekle
kapıyı ört ve gör
karanlığı dolduran varlığımı.
Suskun düşerse firavun
bil ki bendendir bu
ve eylemlere karşılık bulunan
yalnızca ellerinde tuttuğun hayat.
Muhafızlar aşkımızı gözetir.
Titriyor dilin çatalı yılanın ağzında
ve sesini kim duyuyor bizden başka
çünkü herkes uyuyor
ve yalnızca biz geceyi bölüp
aramıza alıyoruz
suskun ve yıldırımdan korkan
çocuklar gibi.
Aramıza ölümü alıp uyku vakti
yatıyoruz birbirimize sırtlarımızı dönüp
kayıp gelecek ve yitik geçmiş arasında
kumlardan inşa edilmiş bu şehirde
bedenini aynalarla kaplıyorum
ve sana baktıkça uzantılarımı
görüyorum.
Uçan kartalları görüyor musun
ağzında yılan taşıyan
pençesinde yara izleri
bil ki onlarlayım
seninle olamadığım zamanlarda
alıp başımı kaçıyorum durmadan
saray boğuyor beni.
Vücudum yalnızca sana ait
tapınakların yöneldiği kutup
piramitlerin baktığı yön
ve gökyüzünden işaretlenmiş
tavaf edilen tanrılarca.
Vücudun tanrıların tavaf ettiği yer.
Dönüyorum etrafında.

5 Ağustos 2017 Cumartesi

Kasetteki Gözyaşları

Dinleyeceğim kasetteki gözyaşlarını,
Sıcak, yakıcı, kül eden beni.
Seni hep uzakta aradım, uzak, çok uzakta,
Bıraktım aramayı, bıraktım sormayı,
İçimde bulunca seni,
Bıraktım dillere düşmeyi.
-Dile düşünce aşka düşer-miş insan.-
Bir meczuptum asırlardan bugüne kalan,
Baştan başa âşıktım küllerinden doğan.
Dinliyorum kasetteki gözyaşlarını,
Kim bilir hangi demlerden biriktirdiğin,
Hangi hasretlere yoldaş,
Hangi dertlere deva diye içtiğim,
Değerini senin gözlerinden biçtiğim.
Dur, diye seslendim sana yakasında uçurumun,
Bir adım kalmıştı, tek bir adım,
Her şeyi bitirmeye.
Dinliyor musun şimdi çalan kaseti,
Gözyaşlarıyla doldurulmuş;
İçiyor musun doldurduğum kadehi,
Gözyaşlarıyla doldurulmuş.

Çok az şey var sırrından nişâne.

Sürekli aynı bandı dinler gibi,
Aynı şeyleri duyuyorum;
Aynı şeyleri düşünüp,
Yazıyorum.
Aynı plağın çalışı gibi susmaksızın,
Adını çağırıyorum.
Bir sese iniyor tüm sözlerin,
Tek bir kelimeye,
Harfe:
Benliğime indirgeniyor.

Ne eski bir söz "kasetteki gözyaşları",
Akıyor yine de güne,
Yırtıp geçiyor geçmişi.

8.3.16

3 Ağustos 2017 Perşembe

Gül Kuşatması

Şimdi karşı karşıya duruyoruz seninle,
Güllerle kuşatılmış bir bahçede;
Oysa ne ben umrundayım ne bahçe,
Her şey siliniyor gözlerinde.
Gün batımında göğü saran kızıllığa sarınıp,
Kaçmak istiyorum görünmeden.
İçime yuva yapmış korku hücrelerini,
Sana hiç göstermeden,
Göç eden kuşlarla uğurlamak istiyorum.

Senden aldığım güç yetiyor bana,
Yenilik(miş)lerin örttüğü tekrarlardan ibaret hayat.
Senden aldığım güç yetiyor bana,
Her şey akıp gider ve aksamaz zaman.

Her şeyin içinden geçip gittiğimi hissederken,
Kendimi bir duvar dibinde buluyorum,
Kanlar içinde, toprağa bulanmış;
Herkes gelip geçiyor önümden,
Ben öyle kıvrılmış dururken.
Zamana söz geçirmek isterdim,
Tutup geminden geriye çekmek.

Odam bir kurtuluş yeri sanki
ve beni dünyadan ayıran,
Duvarları kalın bir paravan,
Daha önce hiç görülmemiş (sanki).
Odamı güllerle donatıyorum,
Güller bana seni hatırlatıyor.
Kızıl, kıpkızıl güller,
Her biri yüreğimden derilmiş,
Sunuyorum sana.