31 Aralık 2014 Çarşamba

Yeşildeniz

Karaya çıkamıyorum ve esir kaldım denizde,
Sonsuzluğu bir uçtan bir uca,
Kuşatıyorum karalarımla, gel benimle,
Tüm müdafalar kaybedişe hazırlanıştır, bil.

Yağmur yağdı ve gökle deniz,
Birleşti dünyanın en kesif yerinde.
Kendi içimde başlayıp sonlanan,
Adı konmamış bir nehrin kendisiyim.

Denizime yeşil rengi seçtim, can diye.
En dipten alglerle sardım, korunsun diye.
Ben yeşile kendimi verdim, kimse görmesin diye.

Yeşil deniz yarıldı Musa tarafından,
Kızıla boyadım yüzünü,
Kimse bilmesin diye cismi olmayanın adını.

25 Aralık 2014 Perşembe

Âdem'den Önce Havva

Tabiatın içinde yalnız bırakıldım,
Kimin adını Havva koydular,
Ben henüz Âdem olmadan;
Sen benden önce mi doğdun?

Senden önce doğmadıysam,
Senden önce ölemez miyim;
Kim tuttu mahremiyetimin uçlarını,
Ben henüz hazır değilim, gelmeye.

Gövdemde dalların çizikleri var, affet,
Dikenler tünedi bedenimden,
Ben bir ağacın insan haliyim, köküm gökte.

Âşk, senin içindeki hayatken Havva,
Ölümün eşiğinde kim kucaklayacak beni,
Henüz çok erken doğmam için.

24 Aralık 2014 Çarşamba

El

Çirkin bir elden daha korkunç ne olabilir,
Bir sanatçının adını yazan, elin çirkinliği;
Önce eller başlar yaşatmaya, yaşatmak kadar yazmaya,
Ölünce ellerimizi beyaz ipeklere sarmayın.

Bir el nasıl çürür ve hangi hayvan büyük bir iştahla,
Yer bir şâirin elini, bir zamanlar şiirler yazan;
Akıl tutukluklarının sebebidir unutulmaları,
Bir insanın anlamlanmaya elden başlayacağı.

Ey ellerinin çirkinliğiyle katleden kiralık katil,
Bir ele 'ölüm' denen kelepçeyi, geçirmeye utanmıyor musun,
Canlılık pınarının kurumasına neden olmaya.

El, el, el dedim ve yazdım ellerimle,
Altın varakları süsleyen eller kadar sevgiyle,
Bir minyatür üstâdı daha çıkmaz, bir elin haritasını çizmeye.

22 Aralık 2014 Pazartesi

Düşüş

Dallarından düştüm Tuba Ağacı'nın,
Tüm nimetlerden mahrumum;
Tüm düşüşler şiddetlidir, gece kadar,
Keskin mi çalılar senin kirpiklerinden?

Kapandığımda kaplumbağanın mahfazasına,
Üzerime karanlığı da serdiler, çirkin bir elle;
Üşüyüşüm soğuğun olmadığından, ellerin çirkinliğinden,
Ben yaz vakti daha da korkarım.

Güneşi istemiyorum bana karanlığı verin,
Hiçbir aydınlık gizlemez karanlığı, ortaya çıkarır yalnızca,
Biri anlasın artık kötülük çiçeklerinin iyiliğini.

Kim bir iyilik yaptıysa çetelesi tutuldu,
Defterlere yazıldı satır satır, oysa aynı defterde,
Çirkinliklerimiz kayıtlıydı bir zamanlar.

21 Aralık 2014 Pazar

Rayiha'ya Mektuplar

Rayihacığım, ben bu hayatta en çok seni sevdim, gece karanlığında dolandığım sokaklar, köşebaşlarında beni büyük bir hırs ve yabancılıkla karşılayan köpekler, beni büyük bir aldanışın içinde dünyanın en mutlu insanı yapan amcaoğlum Süleyman, Çukurcuma'nın Tarlabaşı'nın Beyoğlu'nun yokuşlarını tırmanırken aslında hayat denen şeye tırmandığımı her zaman bilir ve bu tırmanışı gerçekleştirdiğim ipin Rapunzel misali senin saçların olduğunu görürdüm, her şey senin ve senin olduğun şeylerin bir izdüşümü, daha ben gelmeden yolumu gözleyen sen ve Fatma ile Fevziye benim hayatımın büyük mirası, ben en çok sizi sevdim Rayiha, başıma ne gelirse gelsin ev denen o dört duvar arasında seni bulacağımı ve senin durum ne olursa olsun beni hep koruyacağını, kollayacağını, saracağını ve canımı yakan ne varsa büyük bir hassasiyetle onları benden alıp tekrar huzuru içime ekeceğine inandım ve Rayiha sen gittiğinde ben kendimi büyük bir acının içinde buldum ve artık ne yaşadığım hayat daha önceden düşüncelerle boğulduğum zamanlarda ve kıyıda seni gördüğüm ânlardaki gibi ne de hissettiklerimi söylediğim insanlar senin anlayışına sahip, ben bu hayatta yalnızca seni sevdim çünkü hayatta niyetin her zaman kısmetle kesişmediğini ve kesişse dahi bunun  kesin olarak insanı mutlu eden şey olamayabileceğini öğrendim ve öğrendiğim bir şey daha varsa niyet ile kısmet arasındaki uçurum zaman içinde kapanabiliyor ve insan kısmetine niyet etmeyi de öğrenebiliyor ve hatta içinde gizliden gizliye kısmetine niyet ettiğini bazen farkedebiliyor çünkü insan genel olarak mutlu olmaya niyetlendiğinde kısmeti de ona bunu getirebiliyor ve Rayiha, hayat dediğimiz bu karmaşa bizim üzerimizde hiç anlamlandıramadığımız, düşünemediğimiz ve düşünsek dahi kurallarını kendisi belirlediğinden hiçbir zaman bizim irademize tam olarak teslim olmayıp bildiğini okuyor ve kendisi bunu yaparken haşin bir çocuk gibi önüne ne çıkarsa çıksın yok sayıp yalnızca kendi istediğine odaklanıyor ve bazen insan, hayatın içinde konumunu sorgulamaya başladığında bir kukla olup olmadığını çözemiyor ve bu hayat karmaşası ömür boyunca sürüp giderken ne yapacağını bilemeyen milyonlarca insan ya komünist olup çıkıyor ya da faşist olup bir köşede bekleyişe geçiyor ancak unutulan duyulardan birisi de hangi tarafa geçerse geçsin insanın içinde tarafını belirleyenin kendisi mi yoksa çevresi mi olduğuna dair bir şüphe hep kalıyor ve her iki kesimden de insanlarla bağı olanlar iki arada bir derede hep itelenip, ötelenip, kakılıp kalıyor ve insan tarafsız olmaya niyetlense kısmetine bu düşmeyebiliyor ve ben biliyorum ki Rayiha, her ne kadar nötürleşme eyiliminde olsam dahi herkes bir tarafa ait olduğu için beni diğer tarafa itelemeye çalışırken asla tam olarak oraya yanaşmama da izin vermiyorlar, arada kalanlar hep uzaktaki yakın olarak değerlendirilmeye alışılmıştır ve insan hiçbir zaman yalnızca kendisinin değildir ama Rayiha sen bil ki ben her zaman kendimin bile değil seninim, senin olmak ve kızlarımız Fatma ile Fevziye'nin babası olmak benim yeryüzünde var olduğum gerçeğinin yansımasıdır işte, ben sokaklarda boza, yoğurt satarken ait olduğum tek şey sensin Rayiha, ben ne diyeceğimi bilmiyorum ve sen zaten benim çok da konuşkan olmadığımı biliyorsun, neden öldün Rayiha, neden bize ait olan bir şeyle başını alıp gittin, bizim olanı sen aldın ve gittin Rayiha, şimdi benim payıma düşen hayatta en çok seni sevdiğim gerçeğiyle baş başa kalmak, yanına geleceğim Rayihacığım, herkes belki bir gün kavuşur.
Abdullahmevlut
#KafamdaBirTuhaflık

Gökteki Cehennem Çukuru

İçinde olduğum çukuru,
Görüyor musun?
Ey buluta tünemiş hayat,
Zindanlarım içimden dışarı taşar.
Bir yalvarış gökten yere.
Cehennem gökte mi dipte mi?
Kim dedi çukurların yukarda olmadığını,
Ben yükseldikçe dibi buldum:
Simgelerimin içinde hayat var mı?
Ağaç kovuğuna tüneyen ağaçkakanlar gibi,
Saplandım kaldım yeryüzüne.
Kim açacak kapıları;
Kilitlerin sahibi meydana çıksın.
Ben bir Ebabil'im;
Gökte gezer yere tünerim;
Konmam tenlerinize.
Yeşil kapıdan çıktığımda, dönmemecesine,
Evimin duvarları karanlıktı,
Ardımda bir yeşil kapı, gözleri ıslanmış mıdır?
-Kimse bilmiyordu yeşilin uğurunu.-
Ben giderken kaderimi de içimde taşıdım,
Boynumda muska taşır gibi,
İnsan kaderinden kopamıyormuş.
Benim cehennem çukurum gökte,
İnsan yükseldikçe de çukurun dibini boylar.
Tüm anlamsal ifadeler donuklaşırken,
Bir çukurun içinde hayat bulur kederler.

Cinsiyet Kokuyor Aşklarınız

Cinsiyet kokuyor aşklarınız.
Hangi ara yalana bulaştınız?
Canım sıkıldı ayıklarken,
İyiyle kötüyü birbirinden.
Birbirine dolanan bedenleriniz son kez birleşsin,
Artık ayrılma vakti ıslak dudakların.

Ne vardı bu kadar birbirine dolayacak,
Kaderlerimizi.
-Biz Kızılırmak'ın suyunda boğulduk.-
Her güz yeniden doğan doğa,
Bir kez olsun yeşertmez içlerindeki,
Ölü kalmış sevda kuyularını.

İsyan etmek istiyorum,
Köhnede kalmış umarsızlıklara,
Kalabalığın ortasında birleşen dudaklara,
Mahremiyeti yerle bir eden,
Bezmiş yapay-insanlara.
-Biz Harman Kaya'nın tepesinden kendimizi attık.-

Evin köşe başını yıkayan kadınlar gibi,
Yıkamalıydınız aşkları;
En baştan,
Eskiye ait tek bir köşe kalmayıncaya.
Tenlerden söküp atsaydınız cinsiyetleri,
Geriye kalmayacaktı, elem.

19 Aralık 2014 Cuma

Yokoğlu Yok

       Yok, var olduğu günden beri varın da üzerinde. Hiç tekrara düşmeyen varlık, her ân içimizde hissettiğimiz. Babadan oğula kadim miras, dededen toruna, büyük dededen küçük toruna, Âdem'den sevgili soyuna.
    Adı 'Yok' olan büyük baba ve adı 'Yok' olacak torun, işitin sesimi. Gelenektir bize atadan, doğacağa adını vermek ölenin, gelenle gideni yaşatmak, en büyüğün adını en küçüğün taşıması; unutulmamak ve unutulmaya müsaade etmemek, unutulmamak için. Yok'un oğulları, unutmayın yoklukta çekilenleri, varlık hapsetmesin sizi, özünüzden kopmayın.
      Bir kopuşun izinden gidiyoruz. Herkes bir kopuşun neslidir, kendi içinde. Kendi içimizde doğurup öldürdüğümüz ruhlar, henüz bir bedene kavuşamadan ayrıldı. Daha kalemi alıp yazmadan silgiyle boş sayfayı silmek.
       Daha yemek yeyip dudakta lekesini bırakmadan yüzü yıkamak.
       Daha denize varmadan soyunup kumda yüzmeye çalışmak.
       Daha soru sorulmadan cevabı düşünmek.
      Yokoğlu Yok, söze gerek bırakmaz. Yok'u anlatmak için bu kadar mücadele etmek belki de onu 'var' kılmak için çalışmaktır. Benim yaptığım görülmeyi görülür kılmak, yazılmayanı yazılmış kılmak, seçilmeyeni seçildiğine ikna etmek, sonsuza hiçlik demek, benim yaptığım hangisi?
      Bir nesil türedi ardında hiçliği besleyecek. İntihar, katliam, infaz. İçinde sadece yokluğa geçiş var. Var olanlar hiçbir zaman kendilerine böyle sarılmadı. Yok olanlar hep keskin saflarla ayırdılar kendilerini, ölüm hiç kendini gizler mi?

7 Aralık 2014 Pazar

Bu Şiir Sen Oku Diye Yazıldı

Sen oku diye bir şiir yazdım,
Kaynağını avuçlarından alan,
Doya doya içtiğim gözyaşları,
Tükürdüğüm çamurlu su.

Ben sana bir şiir yazdım,
Kamıştan kalemim eğrilmeden,
Saman kâğıtlar yırtılmadan,
Kitaplarım yağmurla sulanmadan önce.

Senin okumanı istediğim bir şiir yazdım,
İçinde Lokman'ın kaybettiği ilaç,
Süleyman'ın gizemli yüzüğü,
Mecnûn'un vazgeçtiği aklı olan.

Bu şiir sen oku diye yazıldı,
Kendimi kaybettiğim bir ân,
Henüz elimdeyken kalem,
Unutmuşken yazmanın ne demek olduğunu.

Cem Arian, Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım
Enver Aysever, Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı
Selam olsun.

5 Aralık 2014 Cuma

1001 Gece Şiiri

Kim tutturdu gece vakti,
Karanlığa şiir yazmayı ve uykumu kaçırıp,
Bin bir geceden bin bir şiir çıkarmayı?
-Benim masallarım ölü doğar.-
Ceninlerin üzerinde mührüm.
Özür dilerim, dilerim özür, sus.
Öldürmek değildi niyetim doğumlarda,
Hiç bilmediğim günlerin sabahında,
Sergilerlerdi seviyi yüreklerde,
Ben kaçardım,
İnanmazdım.
Kim tutturdu bir şaire,
Gece vakti geceden soyutlanmış,
Şiirler yazmasını?
Bin bir gece için bin bir ağıt yakılır da,
Bin bir şiir dökülmüyor,
Ömrüm yetmiyor.
-Bazen bir şiir için bir ömür beklemek gerek.-
Ufka değin yürüsem yine,
Yolun var daha, denilecektir sinsice.
Feleğin çarkı üzerimden geçer,
Ben bir yolun zeminiyim, çiğnenen.
Menzilimin sonu gelmez,
Geldiği gün gülümsenmez.
Ağıtlar sussun, hayır;
Henüz ölmedik ve yaşıyoruz,
Buna yaşamak denirse, ki yaşıyoruz.
Hâlâ gülüyoruz yüzümümüze etten maskeler çekip.
Seviyoruz, yetmez mi?
İçinde sevgiliyi barındıran şiir,
Bin bir gece masalına denk düşmez mi?