29 Ağustos 2012 Çarşamba

Alzheimer

Hafızamdan geriye kalan tek şey; varlığın.
Hafızamdaki yokluk bile yokluğunu hatırlıyor.
Yokluk içerisindeki tek varlıksın.
Var olmanın anlamında senden bahsedilir.
Her şey unutulsa da hayatımızda sensin tek geriye kalan.
Herkesin her şeyi unutup benim unutamadığım.

Eski bir CD'den geriye kalan son parçacıklarsın.
Bir buruşuk sayfanın kıvrımlarındasın.
El yazımın harf aralıklara saklanmış, saklambaç oynarcasına saklanıyorsun.
Koşuyorsun, bana bakıp gülüyorsun.
Bulmacanın kareleri arasına saklanmışsın.
Ustaca varlığını gizliyorsun, seni bulmak için uğraşıyorum.

Hafızamdan geriye kalan tek şey; varlığın.
Varlığınla varım.

28 Ağustos 2012 Salı

Sevenin Sevimsizliği

Ve Ben, Olric. 
Sevmeseydim birini delicesine, karanlıklarda kaybolup gitmeyecektim.

-Oğuz Atay

Etraf karanlık, yollar ıssız, dünya kimsesiz.
Kimsenin hiç kimsesi yok.
Dünya temelde bu anlam üzerinde kuruldu.
Birine bağlandıkça onun bağlılığı azalmakta.
Birisine değer verdikçe değersizleşmekte.
Ve birini sevdikçe erimekte insan.

Delicesine sevmek demek kendini kaybetmek demek aslında.
Sevdikçe, sevimsizleşirsin.



Mum ışığıyla evrende kaybolmak gibi.
Nerden sevdim ben seni hiç? Sevmez olaaaydıııım.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Benimle Radyo Dinler Misin?

Hoş bir şarkı çalıyor şu küçük kutuda.
O kutu alıp götürüyor beni başka diyarlara.
Eski püskü bir metal yığını o.
Üzerinde annemin dantelli örgüleri.

Benimle Radyo Dinler Misin?
O şarkılarla beraber çıkalım devr-i aleme.
Beraber koşalım kırlarda.
Papatyaları toplayalım, senin saçlarına bir taç yapalım.

Benimle Radyo Dinler Misin?
Radyoda çalan şarkıya eşlik edelim.
Benim sana armağan ettiğim şarkıyı senin bana armağan ettiğin şarkı takip etsin.
Hayat döngüsü radyoda devam etsin.

Benimle Radyo Dinler Misin?
Sadece susalım ve dinleyelim.
Durgun sularda birbirimize bakalım.
Ve sarılalım sımsıkı.

Matematik Formüllerinde Kaybolurken Yağmura Tutulmak

Aralıksız olarak Matematik çalışmayı denerseniz beyniniz artık rakamlardan ibaret oluyor.
Geride kalan hiçbir şeyi hatırlamıyorsunuz.
Sorularla boğuşurken yağmur başlamış, farkına bile varmamışım.
Hava kararmış ama ben gözümü kırpmamışım.
Vakit geliyor.

Yine bulutlar ağlıyor.
O kadar bıkkınlar ki bütün dünyayı gözyaşları kaplıyor.

Yine bulutlar hüzünlü.
Hüzünlerini yıldırımlarla bastırıyorlar.

Yine bulutlar içine kapanık.
Güneşi bizden alarak belli ediyorlar duygularını.

Ve her şeye rağmen;
Yağmur güzeldir, yağmur berekettir, yağmur rahmettir, yağmur candır can.
Dışarı çıkıp ıslanmak veya kahveyi alıp cam kenarına yuva yapma zamanı bu saatler.
Kıymetini bilmek lazım.
İlki daha cazip geldi bana.

Saçlarımı yağmur suyuyla yıkayacağım.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Ritm

Sana yazdığım şiirlerim var benim.
Sana söylediğim şarkılarım ve sana okumak istediğim kitaplarım var benim.
Sana adanmışlıklar, sana hitap eden umutlar.

Ritmini senin sözcüklerinin değiştirdiği bir kalbim var.
RİTM senin ellerinde.
Sözcükler ağzında şekillendikçe onuda şekillendiriyorsun.

Senden gelen her kelime güzel.
Senden gelen her sözcük anlamlı.
Senden gelen her fısıltı özel.

Sana ait olan ne varsa; hepsi birer hazine.
Senden iz taşıyan ne varsa; hepsi birer define.
Senden bahseden ne varsa; hepsi cennetin parçası.




Ritm ellerinde; ona hükmet.
Dünya döneeer tek bir yana, doğsun diyeee gün bir dahaaa. (Aşk durdukça.)

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Zaman Paradoksu

Philip Zimbardo'nun ZAMAN PARADOKSU isimli konferansına resimli gösteri eşliğinde bir video hazırlanmıştır.
İzlemenizi öneririm, keyifli ve anlamlı bir çalışma.
Zaman olgusuna bakışınız değişecektir.
Muhabbetlerimle . . .

Suni İnsanlar

İnsanlar bile artık birer makine formuna girmeye başladı.
Onları kontrol eden sistemler geliştirildi.
Artık her saniye dahi kullanıma uygun bir boşluk olarak değerlendirilmeye başlandı.

Çevremizde robotlar artıyor.
Makineler heryeri kaplıyor.
Elektronik sistemler uzaktakileri yakına getiriyor.

Bunca şeye rağmen güzel olan ne var ise hepsi kayboluyor.
Ve bunu yapan yaratığa önceden insan deniliyordu.
Kanlı, canlı bir insan.

Şimdi damar yerine kablolardan oluşuyor.
Kan yerine motor yağı taşıyor.
Beyin yerine saksı ve tabii ki kalp yerine et parçası.

İnsan, insan nedir?
Et, kemik, yağ, sinir.
Önemli olan; İçinde ne var?

İnsan kelimesine bir ek getirdim ve onu artık bir kelime grubu olarak kullanıyorum.
Çevremizde olan pekçok yaratık birer; SUNİ İNSAN.

21 Ağustos 2012 Salı

Alışamamaya Alışmak

Alışılmışın dışında bir yazı olacak bu.
Alışkanlıklarım genel olarak yoktur veya vardır ama alıştığımı söylemeye alışamamışımdır.
Aslına bakılırsa alıştığım bir şey var ve bunu söyleyebilirim; alışamamaya alıştım.
Alışamamaya alıştığım için saplantılar ve takıntılar çok daha farklı bir noktada.
Alışkanlıklar insanı zayıf düşürebiliyor.
Alışkanlıklar insana yön verebiliyor, şekle sokabiliyor ve yaşamı biçimlendirebiliyor.
Alışkanlıkların olmazsa sıradışı bir yaşantı önünde uzanıyor demektir aslında.
Ne yaparsan yap bu sıradışı gelecektir sana.
Attığın her adım diğerlerinden daha farklı olacaktır.
Aldığın her kokuda diğerlerinden farklı hissedeceksindir.
İnsanların parfümlerinin farklı farklı olduğunu anlayacaksındır.
Alışılmış parfüm kokuları farkedeceksin ve bu sana yıllardır giyilen bir çamaşır hissi verecektir.
Bu yüzden alışkanlıkları alışılmış düzenden kurtarmak gerekiyor.

Tekerleme şeklinde bir yazıya benzedi sanırım.
Ama önemi yok, sonuçta buda alışılmış bir şey değil.

Alışılmamış olan; güzeldir.

Alışamadığım alışkanlığımsın.

Sen Gelirken

Sen geliyorsun;
Bahar geliyor.
Çiçekler açıyor.
Arılar her yeri kaplıyor.

Sen geliyorsun;
Güneş dünyadan yüzünü çeviremiyor.
Ay seni görmek için sabırsızlanıyor.
Gökyüzü maviye boyanıyor.

Sen geliyorsun;
Balıklar seni görmek için yanaşıyor sahile;
Gemiler sana selam vermeden ayrılamıyor,
Kuşlar adını haykırmak için yarışıyor.

Sen geliyorsun;
Kelebekler kozalarından ayrılıyor,
Kuş sürüleri senin olduğun memlekete kanatlanıyor.
Rüzgar en serin halini sana yolluyor.

Sen geliyorsun;
Umutlar yeşeriyor.
Korkular tükeniyor.
Mutluluk filizleniyor.

Sen gelirken; Ben geldim.
Beeen geldim, beeen geldim, beeen geldim. Senin için.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Sanırım Lanetlendim

Kendimi lanetli gibi hissetmeye başladım.
Nedeni ise belki biraz tuhaf.
Biraz önce zilimiz çaldı.
Kitap okuyordum ve kitaba dalmış olduğum bir andı.
Birden zilin sesi aklıma O'nu getirdi.
Kalbim çok daha farklı atmaya başladı.
Sanki o gelmiş diye heyecanlandım.
Dünya durdu, kitap elimden kaydı ve zaman durdu.
Saatin tik-tak sesi kesildi, rüzgarın esintisi kayboldu.
Kendimi çok farklı hissettim.
Dudaklarıma kontrol edemediğim bir gülme hissi ve kalbime hafif bir korku geldi.
Veya onun gibi bir şey.
Bu duyguyu tam olarak isimlendiremedim.

Ve o an farkettim ki;
Çalan her zilde onu görme ümidi, gelen her mesajda ondan bir haber, telefonda arayan herkeste onun sesini, çalan şarkılardan ondan bir parça arıyorum.
Yolda yürüyen her insanda ona benzeyen bir özellik arıyorum.
Bütün kitapların aşk sayfalarında onu görüyorum.
Filmlerin başrollerinde sürekli onun oynadığını görüyorum.

Sanırım lanetlendim.
Bunlar alışkın olduğum şeyler değil.
Ve itiraf etmem gerekirse alışkanlıklarımı değiştiren her şeyi seviyorum.
Ve alışkın olmadığım şeyler mükemmeliyatın birer parçası.

Sanırım lanetledim.
Kendimi kontrol edememek farklı bir şey.
Sanırım lanetlendim.
Kalp atışlarım düzensiz.
Sanırım lanetlendim.
Aklımda onun başrolünde olduğu filmler.
Sanırım lanetlendim.
Aklımı kaçırdım, kalbim yerinde değil ve ruhum ellerini ona uzatmış.
Ben lanetlendim, lanetlendim, lanetlendim.

Sarı Sakalın Hikâyeleri

Her gün yeni bir hikâye gibi geçiyor başımızdan.
Çevremizde olup bitenleri veya hiç gerçekleşemeyen şeyleri büyük bir beklenti ile izliyoruz.
Televizyondaki dizinin gelecek bölümünü bekleyen umutsuz bir ev kadını edasıyla.
Veya istediği şarkının çalmasını bekleyen dinleyici merakıyla.
Ya da müzik kanalının altyazısında aşk ilan eden birisinin sabırsızlığıyla.
Hepside temelde boş birer uğraş.
Gerçekleşmesinin daha mantıklı yollarını aramak yerine kolaya kaçan insanların mücadeleleri.

İnsanlar hep zorlu bir hedef belirleyip bu hedefe kolay yollardan ulaşabilmenin hesaplarını yapıyor.
Bunun için başka insanları yoksayıyor, kırıyor ve eliyor.
Hayatları eleme iç güdüsüne yenik düşmüş de diyebiliriz aslında.
Bütün yaşamlarını hep bir üst seviyeye çıkma amaçları almış.
Ve yukarıya tırmanmak için üzerine basıp bir basamak gibi kullanmayacakları insan yoktur.
Bu yüzden insanlar, başka insanlar için basamak niteliğindedir.

İnsan hayatları hikâyelerden ibaret.
Herkesin farklı bir hikâyesi var.
Anlatamadığı, anlatamayacağı, anlatırsa anlayanını bulamayacağı hikâyeler.
Bunlar benim için insanların hikâyelerinin özeti  niteliğinde.

Kendi hikâyemi anlatmak isterdim ama 2 satır önce bunun gerekçesini belirttim.
Hikâyemi sakladım, kitaplarımın arasına.
Eğer hikâyeni anlatacak birini bulduysan hiç durma, ona bütün çıplaklığıyla anlat bunu.
Zira ben anlatacak birini bulabileceğimi sanmıyorum.
Buda benim hikâyemin özü.

Bu kadar saçmalama yeter.
Sarı Sakalın Hikâyesi biter.

İlham Perisiyle Randevu

İlham perimden randevu talep ettim.
Randevu vermedi bana.
Nedenini sorduğumda bunu kendim keşfetmem gerektiğini söyledi bana.

Düşündüm, düşündüm nedenini bulamadım.
Sonra bir kıvılcım çaktı, bir ateş yandı, bir yıldız kaydı.

İşte o zaman farkettim.
Beni hiç terketmemiş olanla görüşme talep edilemez.
O hep benimle, o hep benimleydi, o hep benimle olacak.

İlham perim sensin; VENÜS.

19 Ağustos 2012 Pazar

Bir Yalnızın Güncesi

Saatler ilerledikçe sessizlik artıyor.
Tabii sessizlikle beraber karanlıkta artıyor.
Güneş yüzünü bizden çevirip bambaşka diyarlara gidiyor.
Onu özleyenlere kucak açıyor.
Ve yerine vekâlet olarak yıldızları gönderiyor.
Ama hiçbir şey onun gibi olamaz.
O yüzümü aydınlatırken aynı zamanda içimizide ısıtıyor.

Bir yalnızın güncesini süslüyor bu satırlar.
Bir yalnızın not defterinin tek sayı olarak numaralandırdığı sayfayı dolduruyor.
Eğer yalnızsanız hiç çift sayı kullanmazsınız.
Çift sayılar yalnızlığı bilmezler çünkü.
Eğer yalnızsanız kahve içmenin hazzını daha iyi bilirsiniz.
Kahve herkesle içilmez çünkü.

Yalnızlık güncesine hergün yeni satırlar karışıyor.
Araya noktalar, virgüller giriyor.
Cümleler bile birbirinden ayrılıyor.
Saatler ve dakikalar arasına uçurumlar giriyor.
Ve güneşli saatler azaldıkça yalnız saatler yaklaşıyor.

Hoş geldin yalnızlığım.

Yalnızlık saltanatını kurdu ve yıkılacak gibi durmuyor.
Belki alışman laaazııım, yalnızlığaaaa.

Bayram Şekeri

Bugün bayram.
Herkes eli telefonda toplu mesaj çekmekle meşgul.
Size kendinizi daha özel olduğunuz hissini veren o toplu mesajlar, ama aslında diğerlerinden farklı olmadığınızın göstergesidir.
Buna rağmen kendinizi kandırıp buna inanabilirsiniz.

Bugün bayram.
Samimiyetten uzak TV kanallarında bayram afişleri hemde boy boy çeşit çeşit, aslında tek dertleri reklamlarını yapmak.
Size kendinizi daha farklı hissettirmenizi sağlama amaçlarındalar, ama aslında onlar için toplu insan sürüsünden farkınızın olmadığının göstergesidir.
Buna rağmen kendinizi kandırıp buna inanabilirsiniz.

Bugün bayram.
Telefon operatörleri çok cazip teklifler (!) sunacaktır önünüze, sadece bayram olduğu için mutluluğunuzu arttırmak istediklerini söyleyecektirler.
Size kendinizi daha iyi hissetmenizi söyleyeceklerdir, ama aslında onlar için bir müşteriden farklı olmadığınızı gösterecektirler.
Buna rağmen kendinizi kandırıp buna inanabilirsiniz.

Ve bugün bayram.
Her şeye rağmen, paradan uzak bir bayram.
Bugün içten gülücüklerin günü.
Milyarlarca kötülük tohumu olsa ne olur?
Önemli olan içimize ektiğimiz tohumlar.

Ve bugün bayram.
Herkese rağmen, mutluluğa yakın bir bayram.
Hadi gülelim, eğlenelim ve kapımıza gelen çocuklara şeker verelim.

Bugün bayram.
Gerçek anlamıyla bir bayram.
Aklıma gelen ilk şey o güzel duygularla birlikte Barış Manço oldu biraz da.
7'den 70'e herkesin sevdiği muhterem kişilik.
Onunla analım bu güzel, cennete yakın günü.

Cennet, artık daha yakın. Çocuklar gülüyor. Çünkü;
Bugün bayram; erken kalkın çocuklaaaar.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Uyku Sersemi Karalamalar

İnsan uykusundan uyandığında dünya çok yabancı geliyor.
Bambaşka bir evrenin bir parçasıymış gibi düşünüyor.
Çevresini tanımlaması zamanını alıyor.
Bu hâller ne kadar güzeldir aslında.
Dünyanın boş bir uğraş olduğunu anladığı ve uğraşını kestiği dakikalardır aslında.
İnsan uyanana kadar dünya değersizdir.
Ne zaman ki insan uyandığını düşünür, işte o zaman dünyaya değer yüklemeye başlar.
Bir nevi insan uykusundan uyanıp, gaflet uykusuna yatar.

Bebeklikte olduğu gibidir aslında.
Dünyaya boş gözlerle bakar insan. Çevresinde dolaşan objelerin anlamını, mantığını ve varlığını kendine kanıtlamaya çalışır.

Bende işte böyle bir ruh haliyle, böyle karalamalar yaptım.
Bu kadar yazıyıda yazabildiğime göre artık uyanmışımdır.
Günaydın.
Bu güzel güne 2 güzel şarkıyla başlayalım balım.



Bu sabah erken uyandım hiç uyuyamadım gözüme uyku girmedi 
Yorganlar yastıklar sivrisinekler uyumamı istemedi 
Yinede senle uyanmak herşeye rağmen beni kendime getirdi 
Oysa sen burda değilsin bile 
Seninle olmak sana dokunmak değilki 

Günaydııııın, günaydın sevgilim  


Biliyorum sende kalkınca hemen yanında aradın beni 
Kahvaltı yapmak istemiyorsan suçlama zeytinleri 
Şimdi bende bir çay koydum içiyorum keyifli keyifli 
Belki sen burda değilsin bile 
Seninle olmak sana dokunmak değilki 

Günaydııııın, günaydın sevgilim 

Fısıltı

Fısıltılar, fısıltılar.
Her yerdeler.
İnsanı kemirmek için mücadele eden sürüler.
Her an ensemizdeler.
Bizi parça parça etmeye çalışan çakal sürüleri gibiler.
Her fırsatta dibimizdeler.
Paçamızdan sürükleyerek bizi uçuruma doğru götüren birer piyon onlar.

Fısıltılar, fısıltılar.
İnsana ne kadarda çok zarar verir onlar.
Her kafadan çıkarak onlara yenileri eklenir.
Hiçbir zaman azalmadığı gibi sürekli çoğalmaktadır.
Amiplerden bile daha hızlı ürerler.
Üredikçe dahada farklılaşır olaylar.
Öyle bir noktaya geleceksin ki bazen başlangıçtaki olayı hiçbir zaman hatırlamayacaksın.

Fısıltılar, fısıltılar.
Fısıltılar gazete gibi çok satar.
Gazetelerinde çok satmasını sağlayandır fısıltılar.
Şeytandan gelen cümleler gibidir.
Çelikten güçlü bir zırh gibi sarar.
Hiç bırakmayacakmış gibi yutar insanı.
Sonu yoktur.

17 Ağustos 2012 Cuma

Kulaktan Kulağa

Kulaktan kulağa yayılan yeni bir konumuz var son günlerde.
Herkesin bi haber olduğuda söylenebilir tabii.
Kimileri çok aşina kimileri çok uzaktır buna.
Asıl farkedilmesi gereken bunun bir çığ gibi yayıldığıdır.
Sizde bilirsiniz ki insan duyduğunu duyurmak ister.
Ama hiçbir şeyi olduğu gibi aktaramaz.
Bir insanın son cümlesi ilk cümlesinden çok farklıdır.
Son söylenen ilk söylendiği andan çok farklıdır.
Çünkü araya kulaklar girmiştir.
Yalan yanlış her şeyi fısıldayan diller girmiştir işin içine.
İçim işine giren her insan konuyu biraz daha saptırmıştır.

Bu arada konumuz neydi?
Aslında bu yazıda hiçbir zaman konu olmadı.
Konusuz bir film gibi bir başlangıç.
Sadece kulaktan kulağa oyun oynar gibi insanoğlunun duyduğu her kelimeyi duyurma çabasını bir kez daha farkedin istedim.
Ve insanoğlunun her şeyi apaçık bir şekilde saptırdığının farkında olun.
Hiçbir cümleniz sizin söylediğiniz gibi kalmayacaktır.
Onu muhakkak ki değiştireceklerdir.
O yüzden insanların ne söylediğini hiçbir zaman düşünmeyin, sadece ne söylediğinizi bilin yeter.

İnsanoğlunun ne söylediğini hiçbir zaman umursama derim ben;
Kooorkma, bu dünyayı soooorma, hayatııı yaşaaaa.

Aşk Dedikodusu

Son zamanlarda böyle bir dedikodu çıkmış.
Benimde kulağıma kadar geldi.
Nasıl bir şekli olduğunu kimse tam olarak bilmiyor, zaten  robot resmi dahi yokmuş.
Ama her insanda bunun olduğunu söylüyorlar.
Ben görmedim, tanımadım.
Ortalıkta dolaşan herkesin lafını ettiği, tarifine uğraştığı, 'midede dolaşan kelebekler' diye anlattığı bir şeymiş.
Kimilerine göre ise yaşamın kaynağıymış.
Ama öyleyse bunca insan neden acı çekiyor?
Aşkı yaşayan milyarlarca insan neden mutsuz?
Birisine aşık olduğu için ızdırap çeken bu kadar insan neyin göstergesi?

Aşk gerçekten var mı?
Varsa nerede?
Neden mutluluğu dağıtmıyor insanlara?
Yoksa bu insanoğlu, her şeyi yanlış algıladığı gibi 'aşk' kelimesinide mi yanlış anladı?
Yoksa aşk bir kelimeden daha fazlası mıydı?
Adına şiirler yazılan aşıklar nerede?
Uğruna can verileceği dahi söylenen güzel safkanlar nerede?
Bunların hiçbiri var olmadı. Hepsi birer yalandı belki de.

Bildiğim tek bir şey var ise eğer;
İnsanoğlu yanlış anlamaya doğuştan meyillidir, ve aşk saptırıldı.
O amacından çıktı, amaçsız bir uğraşa döndü.
Aşk yok artık, o safkanları süsleyen bir masaldı.
Gerçekleşmesi umuldu, ama onun için mücadele edilmedi.
Aşk için ölüneceği söylendi ama savaşlardan hep mağlup ayrılındı.
Emek verildiği, uğraş verildiği söylendi, ama ilk fırsatta tepetaklak olundu.
Aşk bir kelimeden daha ötedeydi, insanoğlu farkedemedi. Farketmediği için boğuldu.

Bir varoluştan bahsediyorsan buna yürekten inanmalısın;
Elleri ellerimeeee, gözleri gözlerimeeee, saçları saçlarıma karışan bir seeeen olsaaaaan.

Sessiz Sinema

Sessiz sinema oynamak geliyor içimden.
Seni anlatmak istiyorum herkese, hiçbir harf kullanmadan.
Kelimelere sığınmadan ifade etmek istiyorum seni.
İçten gelen notaları vücut dilime dökmek istiyorum.
Bütün sağırlar bile varlığından haberdar olsun istiyorum.
Bütün dilsizlere bile senin nasıl biri olduğunu anlatmayı öğretmek istiyorum.
Bütün görmeyenler dahi senin güzelliğini hayâl etsin istiyorum.
Dünya üzerinde senden habersiz hiç milim kalmasın istiyorum.
Gökyüzünden senin güzelliğinin kırıntıları, güneşte senin aydınlığının zerreleri ve gökyüzünde senin içsel berraklığının parçacıkları olsun istiyorum.

Sessiz sinema oynamak geliyor içimden.
Seni haykırarak anlatmak istiyorum.
Seni bağıra çağıra herkese öğretmek istiyorum.
Senin benim 'öğretimsin.'
İnsanlığa öğreteceğim gerçeksin sen.
İnsanlığa ezberleteceğim, okutacağım ve yazdıracağım gerçeksin.
Katıksız bir gerçek ile anlatacağım seni.
Su katılmamış bir şekilde saf olarak sergileyeceğim seni.

Sessiz sinema oynamak geliyor içimden.
Kimse olmasada seninle oynayalım biz.
Kimseye ihtiyacımız yok ki zaten.
Biz onlara değil bize muhtacız.
Biz masallara değil gerçeklere muhtacız.
Biz kendi masalımızı kendimiz yazar, kendi hikâyemizi anlatabiliriz.
İnsanlara hiç bilmedikleri şeyleri gösterebiliriz.
Onlara teoride öğretilenin pratiğini anlatabiliriz.
Herkesin düşlediğini biz gerçek kılabiliriz.
Gerçek kılmakta bizim elimizde, herşeyin olduğu gibi.


Herkesten korudum ben;
Seni kendime sakladıııııımm.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Kendi Katilimi Arıyorum

Her insan aslında kendi katilinin peşinden koşar.
Onu öldürmesi için yalvaranlar bile olur.
Buna kendi arasında 'Seni seviyorum.' şeklinde diyenler dahi olur.
Kişiden kişiye farklılık gösteren bir şey aslında bu.
Ama sonuçta herkesin vardığı ve farklı şekillerde söylediği temel cümle şudur;
KENDİ KATİLİMİ ARIYORUM

L'Amor

L'Amor.
Arayış.
Herkesin yaptığını söylediği şey aslında.
Hep bir arayış.
Neyi aradığını, kimi aradığını bilmeden yaptıkları çırpınma.
Bir okyanusun içinde milyonlarca insan görüyorum.
Hepsi çırpınıyor, çırpındıkça batıyor, battıkça vücutlarıda kendileri gibi kararıyor.
Hepsi gündelik yaşamlarına bir farklılık katmanın derdinde.
İlk tercihleride bu oluyor tabii.
Farklı olmak için farklı olma çabalarındalar. Ve bu onları sıradan yapıyor.
Saatler geçiyor, günleri haftalar kovalıyor, haftalar ayların peşinden yetişiyor ve yıllar kum saati kadar hızlı geçiyor.
Herkes vaktini nasıl geçireceğini bilmezken vakit çok hızlı geçiyor.
Vakit geçsin diye uğraşırken yıllar tükeniyor.
Geriye sadece arayışın getirdikleri kalıyor.
Ama bu onlar için anlamsız oluyor.
Çünkü arayışlarında yıllar boyu sadece istedikleri şeyi gördüler. Gerçeği farkedemediler.
Arayışlarıda hayatları gibi sahteydi.
Maskelere bürünmüş yüzler, eldivenlerle gizlenmiş eller ve giysilerle örtülmüş bedenler.
Hepsi sahteydi.
Kimse derinlere inemedi, kimse derinleri göremedi.
Kimse okyanusun berraklığının farkına varamadı.
Hepsi sahteydi.
Sahtelikleriyle boğuldu.

Ben sıyrıldım hepsinden.
Tereyağından sıyrılan kıl gibi. Sadece kıllık olsun diye.
Ben arayışıma yön verdim, rota verdim, amaç verdim, bağlılık verdim, inanç verdim.
Ben arayışımı güçlendirdim. Ona bir ömür verdim. Bedel verdim.
L'Amor adını verdim.
Senin adını verdim.

Ve geliyorum sana doğru L'Amor.
Senin bana geldiğin yön gibi L'Amor.


L   a Fontaine'nin masallarından alınmış bir alıntıydı.
A   macı içerisinde saklanan uzunca bir yolculuktu.
M  utlak sevgiyi kanıtlamak için bir melodiydi.
O  z büyücüsünün ölümsüz kıldığı büyüydü.
R  otasını gizlediğim bir arayıştı varlığın; Venüs 'L'Amor.'

Başucu Kitabım: Yalnızlık

Kitap okumayı seven her insanın diğerlerinden ayırt ettiği ve başucunda sakladığı bir kitabı vardır.
Bende yalnzlığı seçtim kitap olarak.
Hep onu okudum, onunla konuştum, onunla yazdım.
Onu başucumdan hiç ayırmadım. Çünkü o beni hiç bırakmadı.
Hayatımıza pekçok insan giriyor ve pekçok insan çıkabiliyor.
Ve hayatımızdan çıkarken arkalarına dahi bakmıyorlar.
Bunların hepsi düzenin birer parçası oluyorlar.
İnsanın yalnızlığını giderme çabasının bir parçası.
Ben hiçbir zaman böyle bir gaflet uykusuna yatmadım.
Yalnızlığımı hiçbir zaman terketmedim.
Çevremde onlarca insan varkende yalnızlığımı hissettim, çevremde kimse yokken de.
Bazen çevremdeki insanlardan sıyırdım kendimi, bazen içten içe kapıldım ona.
Ama hiçbir zaman ondan vazgeçmedim.
Yalnızlıktan vazgeçilmez.
Vazgeçilirse yalnızlık olmaz.
En iyi dostum oluyor kendisi.
Her zaman yanımda, benimle konuşuyor ve en önemlisi beni hiç bölmeden dinliyor.
Saatlerce ona bir şeyler anlatıyorum ve bıkmadan, hiç ses çıkarmadan dinliyor.
Diğerlerinden çok farklı. Herkes gitmenin peşinde. Herkes uzaklaşmanın derdinde.
O hepsinden farklı. O gerçek bir dost. Onun adıydı 'Yalnızlık.'
Ve ben onu kimseyle paylaşmadım. Hep kıskandım durdum. Herkesten sakladım.
Çarşaflara sardım, eski gazete kâğıtlarına sarmaladım, kitaplığım başucuna yerleştirdim.
Başucuma gösterişten uzak, yalın bir kitap olarak bıraktım.
Her gün onu okuyorum, hiç bıkmadan.

10 Ağustos 2012 Cuma

Vazgeçilmez Kâbuslarım

Dün gece bir kâbus gördüm.
Hayatımın en güzel kâbusuydu.
Sen vardın içinde.
İçinde senden bir parça olduğu sürece her gece kâbus görmek istiyor insan.

Aforizmalar I

Aelluminati Anlayışı

Aelluminati esin kaynağı olarak Aydınlanmış Kişiler'i seçmiştir.
Tarihe yön veren o kişileri seçmiştir.
Leonardo, Michelengelo, Raphael, Galileo ve daha niceleri.
Aydınlanmış ve etrafını aydınlatmış kişiler.
Aydınlatmak için yanan güneş gibi.
Aydınlatmak için yanan ay gibi.
Aydınlatmak için yanan yıldızlar gibi.
Karanlıkları aydınlığa kavuşturmanın mücadelesi bu.
Bütün ilahi dinlerin mücadelesi de buydu.
Ve şimdi güneş yansın, ay parlasın, yıldızlar gökteki yerini alsın.
Aelluminati.

Edmont Dantes'i Anlamak

Zor zaanat o karaktere yorum yapabilmek.
Zor bir konuşma olur muhakkak ki bu.
Onu anlamak, onu yaşamak ister.

Saçmalamalar Kitabım II

Monte Cristo Kontu Olmak

Dün gece yine o film dönüyordu CNBC-e'de.
Cont de Monte Cristo.
Kaçıncı izleyişim bilmiyorum, ama her defasında yine aynı duygular egemen oluyor.
Bu filmi bu kadar etkileyici kılan nedir sizce?
Hayatımızdan parçalar taşıyor belki de.
Her şeyi olan bir insanın sırayla her şeyi kaybetmesidir belki de insanı uçuruma sürükleyen.
Daha sonrası daha karmaşıktır, yokuştur, tozlu yollardır.
Daha sonrasını herkes göremez, görmez.
Ayakta kalmayı başarırsan eğer onlarda seninle gelir.
Para mı kazanmak istiyorsun?
Önce içerisinde bulunduğun savaşı kazanacaksın, para sonra gelecek kendiliğinden.
Herkesin aslında alınacak bir intikamı vardır hayatta. Bu intikamın sıcaklığı insanı ayakta tutuyor.
O intikama bağlanır gibi bir şeylere bağlanmalı insan. Bir şeye sıkı sıkıya bağlı olan insan dimdik durabiliyor.
Ve sonra saati geliyor ve devr-i alem gerçekleşiyor.
Gerekli olan mücadeleyi verdiysen eğer kaybedilen her şey daha iyi şartlarda sana geliyor.
O hâlde kaybettiğimiz şeyler için üzülmek yerine kazanmak için çabalayalım. Hiç bir çaba boşa gitmeyecektir.
Çünkü herkes hakettiğini alıyor, farklı yollar ve farklı şekillerle. Biz sadece seçim yapmalıyız.
Edmond Dantes.
Nasıl bir karakterdi sizce?
Kesinlikle saf, içten, samimi ve sevgi dolu.
Ve onu yıkan yine kendisi oldu. İnsan ne yapıyor ise kendisine yapıyor bir şekilde.
Ve onu ayağa kaldıran yine kendisi oldu. Zayıflıklarıyla karşılaştı, onlarla çarpıştı, savaştı ve zaferi kazandı.
Ve istedikleri o zaferle birlikte kendiliğinden geldi.
O seçimini yaptı ve .


Saçmalamalar Kitabım I

7 Ağustos 2012 Salı

Bi' parça limon?

İnsan zihni kocaman bir labirent gibi.
Elinde olmadan düşünüyor, düşündürüyor, yoruyor ve insanın içerisinde kaybolmasına neden oluyor.
Bu labirentten çıkmanında bir yolunu bulmak istiyor insan bazen.
Yoksa bu fikirler, aklımızda takla atan o bücür yaratıklar bizi yiyip bitirecekler.
Peşimizide bırakmaz düşünceler.
Sizde o düşüncelerin peşini bırakmayın öyleyse. Her şeyi enine boyuna düşünün ve mutlaka bir sonuca bağlayın.
Varacağımız en kötü sonuç bile bana göre bu düşünüp durma evresinden daha iyidir.
Karar verirken en önemli noktadır benim için; ani ve kesin bir karar vermek.
Ani verdiğiniz kararlar genelde doğru kararlardır, çünkü üzerinde düşünmeden verdiğin kararlardır.
Üzerinde düşünmezsende fazla bir acı çekmezsin, kabullenirsin.
Ve yokluğuna alıştıktan sonra kimsenin ve hiçbir şeyin varlığını istemeyin.
Neyse bu kadar düşünmekde yeter, gidip soğuk bir içecek almalısın bence kendine.

Şimdi ister misin ?
Bi' parça limon ?

Kırık Hayaller Zincirlemesi, Umuda Yolculuk

Bu bir zincirlemedir; evet.
Hiçbir hayal tek başına yıkılmaz. Hep bir zincir halinde pek çok umudu beraberinde götürür.
Öyle şeyler yaşanır ki bazen yaşamdaki anlamı bile kaybetme konumuna gelinebilir.
İşin en acı veren kısmı genelde insanın yanında olanların o anlarda ne hikmetse olmayışlarıdır.İstediğinde bulamazsın. Öyle denir.

Boş verin. Boş verdiğinizde ne kadar boş olduğunu anlayacaksınız.

Hayatın hep zincirlemeler üzerinden aktığını varsaydım. Hiçbir şeyin tekil olmadığını, görünen veya görünmeyen bağlarla birbirini devam ettirdiğini düşündüm. İnsan ağlarla kuşatılmışken onu tek olarak ele almanın her zaman eksikliklere yol açacağına inandım. Varsaydım, düşündüm, inandım, sonraki fiil?

Her kırıklığın insanda belirsiz umutlara yol açtığını ve aslında bunun neden kaynakladığının da belirsiz olduğu gibi bir kanıya kapıldım bazı bazı. İnsanda kökeni bilinmez merkezler olduğu, hatta bu merkezlerin merkezsizlikten oluştuğunu, sürekli olarak yer değiştirdiğini, kendisini yalnızca duyumsatmaktan ve hiçbir zaman açıkça göstermemekten hoşlandığını düşündüm.

Kırık hayaller uç uca eklendiğinde sonu gelmez bir yol olup uzayıp giderken insandan evrene doğru, evren yalnızca bir seyirci ve baktıkça açılan bir dünya. Kapısı insan. Eşiği düş ve düşünce. Ötesi belirsiz ve her belirsizlik kadar çekici.

Bu bir zincirlemedir; evet.
Hayatın tek başına anlamlı olabileceğini sanmıyorum. Hayatın sürekli olarak çoğaltılmayı beklediğini hissediyorum. Çoğalmak istemeyen ne var yeryüzünde? Gökyüzü ulaşılmadığı için bilinmez ve belirsiz, -aynı zamanda her belirsizin içinde taşıdığı oranda ...-.

Boş verin. Boş verdiğinizde ne kadar boş olduğunu anlayacaksınız.

Filmlerden Kareler

En ucra filmlerden, en ucra köşelerden, bir fincan kahve eşliğinde . . .


Bir Katilin Ellerinde

Bir katilin elinde yaşıyoruz aslında hepimiz.
Hem içimizde bir katil besliyoruz, hem insanları katil rolüne sokuyoruz.
Kimse farkında değil, veya bir tek ben varım katil olarak.
Saymaya kalktım ama beynimde kaç kişiyi öldürdüğümü sayamadım.
Fizik'ten bırakan hocamdan, mahalledeki sinirimi bozan o çocuğa, filmde desteklediğim karakteri yenen kişiye kadar pek çok kişiyi öldürdüm, işkence ettim, yaktım, yıktım. Zihnimde olanlar gerçeğe dönüşse kesinlikle kusursuz ve harika bir katil olurdum.
Bende bir katilin elleri var, bir katilin düşünce sistemi, bir katilin fikirleri.
Katil olmak için her şey var elimde.

Bi' fincan mutluluk.

İhtiyacımız olan tek şey.
İnsan en ufak şeylerden en büyük mutlulukları çıkarmayı öğrenmeli bazen.
Hayatımızda kimse kalıcı değil, siz sarıldıkça onlar kopmaya çalışıyorlar.
Aranızdaki bağı halatlarla dahi sağlamlaştırsanız onlar bir yolunu buluyor ve o halatı sizin boğazınıza geçirip idam sehpasında bekletiyorlar. O ilmekleri geçiriyorlar boynunuza ve gülümseyen bir katil edasıyla karşınıza geçiyorlar.
Siz onlara bağlısınızdır, her insanın bir katili vardır. Herkes öldürür sevdiğini.
Sizin ruhunuzu çalarlar, kalbinizi çelerler, geriye sadece bir kemik torbası bırakırlar.
Ama siz dimdik durmalısınız. Hayatınızda attığınız her adımda sizin katillerinize doğru giden yolda sağlam bir adm olmalı.
Bir elinizde balta diğer elinizde kalkan ile karşılayın onları.
Savaşın, vuruşun ve zaferi kazanın.
İhtiyacınız olan tek şey biraz inanç.
Bence bir fincan kahve ile başlayın işe.
Kahvenizi yudumlarken başlayın düşünmeye. . .



Muhabbetlerimle. . .