28 Nisan 2013 Pazar

Kimya: Radyoaktif Tepkimelerimde Sen

''Şebnem, her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım.

Şebnem seninleyken bir yudum çay zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana.''

Murat Menteş, KORKMA BEN VARIM


Seninleyken bütün radyoaktif tepkimeler gerçekleşiyor bende.
Ben seninle en tehlikeli maddeciklere dönüşüyorum.
Bütün elektronlarımla tepkime veriyorum.
Ne gama ışınları durdurur artık ne alfa.
Ben seninle uranyumu bile dağıtırım.
Sen baştan sona güçlendiriyorsun beni.
Seninleyken bütün dünyayı görüşüm değişiyor.
Sen her protonuma kadar etkiliyorsun beni.
Beni durduracak olan durdurur bu çarkı.
Durmamacasına sert dönüyor bu devir.
Yörüngelerim merkezince çok kararlı çekiliyor.
Sen merkezdeyken ben sana en yakın yörüngedeyim.
Alabildiğine hızlı dönüyorum senin çevrende.
Benden seni ayrıştıramazlar.
Bütün kanunlar bizim yanımızda böylece.
Bohr'da, Mendeleyev'de, Newton'da bizi anlatır tepkimelerinde.
Enerji sürekli dönüşüm halindedir.
Ben sana dönüşürüm, sende bana.
Sürekli dönüşürüz ama asla ayrılmayız.
Ben sen gibi davranırım, sen ben gibi davranırsın.
Dönüşür gideriz birbirimize daima.
En kararlı tepkimeleri biz veririz.
Biz aydınlatırız bütün dünyayı ışığımızla.
Radyoaktivitemizi araştırır herkes.
Yapay olarak incelerler her şeyi.
Oysa biz kararlı hâlde dururuz olduğumuz yerde.
Benim sana, senin bana en yakın olduğum yerde.
Atomumuzun çekirdeğinde, her yerinde.
En güçlü bağlarla.
Kimse ayıramaz.

Gülüşün Geliyor Aklıma

Sonra gülüşün geldi aklıma ve içimden dedim ki; yine gelsen yine severim seni.

Yine yine yine.
Bunun hududu var mı sanıyorsun?
Buna bir sınır çizemiyorum.
Sen gülünce bir daha seviyorum.
Sevdikçe çoğalıyorsun.
Her an aklıma geliyorsun.
Gülüşün hiçbir yere gitmiyor.
Hep benimle taşınıyor çevreme.
İçimden seni anıyorm.
Her an senle konuşuyorum.
Ben en çok senle konuşuyorum.
İçimden.
İçine.
Sessizce anlaşıyoruz işte böyle.
Sonra sen geliyorsun yine.
Yine yine yine.
Bir kez daha seviyorum.
En baştan yine.
En güzel anlarda gülüşün karşılıyor beni.
Gükmekten başka işin olmamalı senin.
En güzel yaptığın şeyi yapmalısın sürekli.
En çok gülmelisin.
En çok sen gülmelisin.
Yine yine yine.
Defalarca kez, en en en çok sen gülünce güzel oluyor her şey.
Sen gülmeyince Charlie Chaplin bile mahmur oluyor.
Gülüşün geliyor aklıma.
Sevmeye kaldığım -hiç bırakmadım- yerden devam ediyorum.
Sonra gülüşün gelince muhakkak sende geliyorsun.
O yüzden gülüşünü sürekli hatırlıyorum.
Bir sözü tekrar eder gibi sürekli gülüşünü canlandırıyorum.
Sen hep gülmelisin.
Sen gülmelisin.
Gülüşün geliyor aklıma.
Sonra sen geliyorsun.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Gül Bahçesi

Düşüncen gül ise; sen, bir gül bahçesisin.

Hz. Mevlâna


Düşüncelerle biçim veriyor insanoğlu her şeye.
Düşünmesi onu farklı kılıyor zaten.
Güzel düşünen insan gül bahçelerinin içerisindedir.
Düşünemiyorsa zaten kendisi bataklığın ta kendisidir.
Düşünmeyi bilmek gerekiyor en başta.
Neyi ne biçimde düşünmek önemli olan.
Sorgulamalı insan çevresindeki her şeyi.
Hesaplaşmalarla canlanıverir düşünceler.
Düşündükçe derinlik kazanır dünya.
Gül bahçelerinde dolaşmak gerekir.
Öbür türlü dünya yaban bir memleket.
Çok uzakta yaşanması gereken yere.
Düşüncelerle anlamlar yüklemeli öyleyse.
Emek isteyen bahçesini her gün sulamalı.
Ondan asla vazgeçmemeli.
Ancak bakımlı bahçeler gürbüz güller verir.
Suyu seven tohumlar filizlenir.
Ektiğin çiçek ancak ona bakarsan açacaktır.
Sen düşündükçe düşüncelerin büyüyecektir.
Düşünceleri büyük olanın kendisi küçük olmaz.
İnsan derinliğine dalar düşüncelerin.
Dalan bir daha çıkamaz.
Çıkmak isterse şayet o vakit bunu başaramaz.
Güllerle süslemeli her yeri.
Güzel düşünmeli daima.
Düşündükçe gül bahçesini her an.
O zaman gül kokuları gelecektir uzaklardan.
Sen gül bahçesinin ta kendisisin.
Düşüncelerin her zaman güzeldir.
Güzel düşünmeyi sen bilirsin, bildirirsin.
Gül ki gülsün alem, düşüncelerinden gelsin gül kokuları.
Sarsın dört bir yanı bahçenin rayihaları.
Gül bahçesisin, en güzeli.



Sevgiyi Kucaklamak

''İstemeyerek de olsa kendini ele verirdi sevgi denen şey.''

Franz Kafka - Şato


O ispata gerek duyulmayan şeylerdendi.
Onun varlığının göstergesi bir yerlerde yazılı değil.
Maddi olarak ispatı da mümkün değil.
İspatlanabilir olsaydı zaten duygu olarak isimlendirilemezdi.
Duygular insan kontrolünde olabilir mi?
İnsanın kontrol edebildiği şey ne denli duygu olurdu, bilinmez.
İsteyerek ve istemeyerek, kendini ele verirdi bunlar.
Kendini yakalatırlar.
Ne kadar kendilerini gizleselerde ortaya çıkarlar her fırsatta.
Boynunu uzatarak çıkarlar saklandıkları yuvalardan.
Onun anlamını kelimeler ancak kırıntılar şeklinde yansıtabilir.
Onun bütününü yansıtabilecek bir şey yok.
Onun anlamını kavrayabilecek idrakte pek kimsede yok.
Bu yüzdendir saf sevginin değerli kılınışı.
Bu yüzdendir çoğu kimsenin aradığı, amma ve-lakin bulamadığı.
Bulsaydılar anlarlardı, anlayamadıkları şeyi bulamıyorlar.
Anlasalar bakmaları gereken yere bakarlardı.
Suni şekilde onu aramakla ondan uzaklaştıklarının farkında değiller oysa.
Farkındalıkta sevgiye götüren bir gemi oysa.
Anlamıyorlar, anlamadan arıyorlar.
Sevgi umulmadık şekilde yakınımzda olan bir şey.
Bu ilahi aşktan gelen bir tufte (armağan) parçası.
Onun bütünüde her şey gibi ebediyette.
Onu anlayanlar varlığın ötesine geçmelidir.
Kendi bendini aşanlar ancak sevgiyi kucaklayabilirler.
Sevgiyi kucaklayan insan artık sınırın ötesindedir.
Bu sınır öyle bir sınır olur ki artık,
O sınırı geçen için artık gerisi bir muammadır.
Yaşadıklarını unutarak gayba diker gözlerini.
Gaypta görür o insan pekçok şeyi.
Sevgi bu dünyada yaratılmadı.
O ebedi dünyada hayat buldu.
Onu meydana getiren şey öyle bir şey ki;
Buna erenler ondan kat'iyen ayrılamadılar.
Bu dünyada yaratılmayanlar bu dünyaya bağlı kalmasınlar.
Ebediyette ebedi olan sevgiyi arasınlar.
Ve sevgiyi kucaklasınlar artık.
Sıkarcasına boğazından kucaklasınlar.
Sevgiyi kucaklasınlar, ebediyete ersinler.

26 Nisan 2013 Cuma

Sen Yokken Yorgunum

"Ne denli yorgunsun cumartesi akşamki mektubunda! Çok diyeceğim var o mektup üstüne; ama yorgunsun. Onun için susuyorum. Bende yorgunum, Viyana'dan beri ilk olarak böyle yorgunum. Uykusuz, çatlayacak gibi bir başım var. Bir şey söylemeyeceğim bugün sana; büyük koltuğa oturtacağım seni, o kadar. (Yeterince sevgi gösteremedim sana diyorsun, daha ne yapacaktın Milena? Oturmama izin verdin, karşımda oturdun, yanımdaydın. Bundan büyük sevgi, saygı olabilir miydi hiç?) Şimdi de ben seni oturtuyorum koltuğa, mutluluğumu anlatabilir miyim sözcüklerle? Ellerime, gözlerime, zavallı yüreğime nasıl anlatayım burada olmanın mutluluğunu? Benim olmanın? Oysa tutkunluğum sana değil, senin sağladığın yaşamımı seviyorum."

Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar




Oysa çok yorgunum bende.
Bu yorgunluğu anlatacak gibide değilim.
Sen olmayınca bütün enerjimi kaybediyorum.
Günden güne, saatten saate tükeniyorum.
Sen varken böyle değil ama.
Sen olunca yanımda senden başka hissettiğim bir şey olmuyor.
Ne yorgunluk kalıyor ne başka bir şey.
Kırmızı bir koltukta seyrediyorum her şeyi.
Koltuğa uzanıyorum.
Seyrediyorum seni.
Seninle olunca ben seyrediyorum dünyayı bambaşka bir yerden.
Sen bana bambaşka yerleri gösteriyorsun.
Dünyanın ötelerine götürüyorsun beni.
Ben ki hep mutluyum seninle.
Yorgunluğumu gideren sensin.
Yoksa ben ki yüzyıllardır yorgun gibiyim, hiç dinlenmemiş.
Senin tek kelimenle dinleniyorum.
Yanımda oluyorsun bazen, o anlarda yaşamla doluyorum.
Dolup taşıyorum hatta ben mutlulukla.
Sen benden santim uzaklaşınca çöküyor üzerime yorgunluklar.
Bırakıp gitmiyorlar beni hiçbir yere.
Ne zaman geliyorsun belli olmuyor.
Bunu düşünmek bile yorgunluğumu azaltıyor.
Oysa ben çatlayacak gibiyim yorgunluktan.
Bitiyorum günden güne.
Şimdi gelsen yanıma.
Oturtsam seni kırmızı koltuğa.
Onun üzerinde dinlensen biraz.
Bende senin başucunda soluklansam ve beklesem.
Sadece seyretsem seni saatlerce.
Başka ne isteyebilirim ki?
Senden gayri neyi arzulayabilirim ben?

25 Nisan 2013 Perşembe

Seninle Bir Ömür

"Ölümsüz biri olup tüm çağlarda sensiz ve tek başıma olacağıma seninle kısacık bir ömrü tercih ederim." (Lord Of The Rings)

Ne kadar kısa olursa olsun,
Budur yaşanmaya değer olan,
Oysa sen, çok uzakta olmayı tercih ediyorsun,
Bildiklerinden sıyrılıp.
Zaman ilerlemez sürekli olarak,
Durmak ister bazen,
Tıpkı benim senin yanında olmak isteyişim gibi.
Ölümsüzlük ölümle başlar,
Ben de her şeye seninle başlamak istiyorum,
Tıpkı seni istediğim gibi.
Aslan geyiğin peşinden kendini yırtarcasına koşar,
Benim senin peşinden koştuğum gibi.
Belki ben aslan değilim, ama geliyorum senin peşinden,
Yırtılırcasına ve kendimi yırtarcasına.
Bu çağ, ancak seninleyken güzel oluyor,
Senin içinde olduğun çağdır altın olan.
Seninle kısacık bir ömrü paylaşmak -da- mutlu eder beni,
Oysa ben seninle ölümsüzlüğü paylaşmak istiyorum,
Saniyeler bile çok güzel seninle;
Tut ki ölümsüzlük ne kadar güzel olur sen düşün.
Senin gözlerinde bir saniye kendimi görmek bile harikayken,
O gözlere zaman tanımadan bakmak nasıldır;
Bir düşünsen yeter.
Ben seninleyken zaman bizi sınırlasın istemiyorum,
Bizi engelleyen hiçbir şeyi istemeyişim gibi.
Tutup kolundan götürmek istiyorum seni
Ama sen, gelmiyorsun, yırtıp bendi.
Seninle kısa bir ömür bile  olsa -bu- paylaşmak istiyorum,
Her saniyede seni barındırdığım gibi;
Uzun bir ölümsüzlükte seni nasıl istemem ki?
Çağlar boyunca seninle yaşamak istiyorum,
En büyük sayı kadar seni istiyorum,
Sensiz hiçbir anı istemiyorum,
Sensiz bir ölümsüzlüğü istemiyorum,
Seninle kısacık bir ömrü dahi istiyorum,
Kısacası, seni istiyorum.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Gülün Habercisi

"Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir." - (Hz. Mevlana)


Şimdi ayaklarım dikenlerle dolu.
Bütün dikenler ayağımda toplanmış.
Kan damlıyor sicim gibi toprağa.
Her yerde kan var.
Kırmızıya boyanmış ayak bastığım her yer.
Güzel bir kokuyu duyuyorum artık.
Çok yakında olmalı.
Kokusu bu kadar yakın dururken bana.
Ona ulaşmam gerek.
Vücudumda dikensiz yer kalmamacasına.
Her adımımı ona doğru atmalıyım.
Göğsümün her yerinde diken çizikleri doluyken.
Sürekli ona yaklaşmalıyım.
Kasıklarımdan aşağıya doğru ağır yaralar açılırken.
Derin yarıklarla vücudum dolarken.
Gülü görmeliyim artık.
Göz kapaklarım delinircesine yaklaştım artık ona.
Aramaya hacet yok artık.
Çok yakın duruyor bana.
Elimi uzatma mesafesindeyim artık.
Ellerimle buluşacak çok yakında.
Aradığım gül avuçlarımda işte.
Kokusu artık benimle.
Sürekli olarak benimle artık.
Ayrılamamacasına.

14 Nisan 2013 Pazar

Rüzgar Kokunu Getirdi: Canım Burnumda

Rüzgar yine kokunu getirdi. Anlayacağın yine canım burnumda ... 

İlhan Berk


Yine burnumda buram buram,
Kokun var, rüzgârın taşıdığı.
Hasret kalmak zor,
Yüklendikçe yükleniyor özlem,
Kazanan bir ordu gibi,
Mağlubun üstüne.
Dayanılmaz bir haddeye varıyor bir süre sonra,
Dayanamıyorum.
Özlemi seninle öğrendim,
Senin özleminle beraber tattım hasreti,
Bambaşka şeylerin de olduğunu, bildim.
Rüzgar insafa geldi,
En azından kokunu getirdi bana.
Canım burnumda geziyorum artık,
Senin kokuna doğru yöneliyorum.
Yönüm sana doğru,
Senin özleminle büyüyorum artık.
Giderek büyüyor, büyüyor,
Artık önlenemiyor,
Özlemin bir çığ gibi akıyor.
Senin kokunu içime çekmek istiyorum,
Özleminle tutuşurken seni bulmak.
Rüzgarın getirmesini değil senin getirmeni istiyorum,
Kokunu.
Artık gel.
Botticelli Venüs'ü rayihası kokunla beraber,
Kokuna tutunup gel.
Rüzgar taşımak zorunda olmasın,
Ben rüzgarı beklemeyeyim,
Sen gel artık, gel.
Buram buram kokunu yanına al, gel.
Kokuna sarılarak, beni düşünerek, gel.
Hasret kalmayayım sana,
Bu kadar özletme,
İnsafa gel, kokunu al, yanıma gel.
Canım burnumda,
Rüzgâra karış da gel.

13 Nisan 2013 Cumartesi

Dudaklarından Sesin Damlar

-Sabah uyandığında ses tonunun harika ötesi güzellikte oluşu aklına şu soruyu getirmişti: Sesi bu kadar güzelken yüzü kim bilir nasıldır?-



Sesi o kadar güzeldir ki.
Onu duyunca hiç konuşamazdım.
Sadece dinlemek isterdim.
Sesi o kadar berraktır ki.
Ben daha bu kadar berrak bir su bile görmemiştim.
Fethederdi beni onun o ince sesi.
En derinlerden gelen iniltisi.
Şiir okuyan dudaklarının hareketleri.
Şarkı söyleyen dudaklarının kıvrılışları.
Soluk alıp veren boğazının şişip inmesi.
Alt dudağının üst dudağını çarpması gibi.
Sürekli hareketli tavırları.
Ve kalbinden diline dökülen kelimeleri.
Sesi o kadar güzeldir ki.
Anlatamayışım bu yüzdendir.
Sadece dinlemek istiyorum.
Bu sesle doğmuş gibiyim.
Ve bu sesle ebediyette olmalıyım ve ebediyyete kadar.
Kim bilir şimdi yüzü ne kadar aydınlıktır?
Şimdi yanaklarında çukurlar vardır belki.
Gülümsüyordur en derin hislerle.
Düşünüyordur belki, düşünülmesi gerekeni.
Biraz insaflıysa eğer.
Sesi o kadar huzurludur ki.
Huzura kavuşturur bir anda.
Sabahın kör bir saatinden gecenin kör bir saatine.
Onun sesiyle yaşamak isteyişim.
Ve bu sesden asla kopamayışım.
Bunların hepsi açıklaması olmayan bir şey.
Uygun kelimeyi bulamayacağım bir duygu.
Bunların hepsi onun sesinin eserleri.
Kim bilir sesi bu kadar güzelken yüzü nasıldır?
Sesinin döküldüğü dudakları neyi mırıldanır?
Ve her nefesinde sesinden çıkan tiz ses hareketlenir.
Dudaklarından sesin damlar.
Her damlada bir daha bağlanırım.

12 Nisan 2013 Cuma

Çoğalıyorsun

"Gitgide alışıyorum sana. Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz." - (Ümit Yaşar Oğuzcan)


Hiçbir şey senin kadar güzel olamaz.
Giderek çoğalıyorsun içimde.
Sen tahta oturuyorsun bütün endamınla.
Pamuk Prenses utanır karşında senin.
Ve Raphunzel eğilir saygısından karşında senin.
Artık bir destan yazma zamanı geliyor sana.
Adını kazımak gerek ebediyen edebiyata.
Senin yüzünü işlemek gerek satırlara.
Senin kalbini aşketmek gerek harflere.
Bugün kadar sıcak bir günde.
Seni yaşarken bu yoklukta.
Giderek çoğalıyorsun bende.
Alışkanlıklarıma dahi müdahale etmişken sen.
Hiçbir şey bu kadar güzel olamaz.
Hiçbir şey senin kadar güzel olamaz.
Gitgide artıyor bendeki varlığın.
Gitgide çoğalıyorsun bende.
Giderek artıyorsun içimde.
Ciğerim giderek büyüyor artık.
Göğsümde taşıyamayacağım kadar ağırsın.
Çok yakında kamburlaşacağım.
Seni taşımaktan iki büklüm olacağım.
O zaman çabuk yamulurum ben.
Sense hep el üzerinde taşınıyorsun.
Göğsümde herkesten uzaktasın.
Kaburgalarımla koruyorum seni.
Hiçbir şey sana benden daha yakın olamaz.
Hiçbir şey sana ben varken dokunamaz.
Şimdi inip kalkıyorsun göğsümde.
Giderek çoğalıyorsun.
Sadece seni taşırken varlığımda.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Sevmeye Senden Başladım

Acaba ağaçtan, ottan ya da uçamayan böceklerden filan bir yerden sevmeye başlamış mıydım? Bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. Ya hiç sevmemişsem bugüne kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolay sayılmazdı herhalde.
Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken

Ben sevmeye senden başladım.
Bu yüzden sevme tutkum.
Bu yüzdendir sevmekten vazgeçemeyişim.
Ben sevmeye senden başladım.
Sen olmasan sevgi nedir bilemez, arar dururdum.
Seninle beraber sevdim her şeyi.
Sen yoksan sevgi çok uzak olur artık bana.
Ben sevmeye seninle başladım.
Senden öncesi sevgisizlik çağı olmalıydı.
Böyle bir sevgiyi bilmem ben başka.
Seninle başlar benim için sevginin tarihi.
Sen ancak milat olarak düşünülürsün benim tarafımdan.
Sevgimden öncesi ve sonrası olabilir ancak.
Senden öncesi bir karanlık çağ timsali.
Artık seninle başlıyor benim için aydınlık çağ.
Böyle sürüp gidiyor bu devir.
Sevmek için sen şartsın benim tarafımdan.
Sen olmasan ben nasıl severim?
Neyi, nasıl, niçin sevebilirim?
Sevgim senden doğar ve beslenir.
Onun kökleri sana dayanır.
Senden güçlenerek dallanıp budaklanır.
Sevgim senden başlar.
Şimdi ben sevmeyi yarım bırakamam.
Muhakkak artık tamlanmış olmalı benim sevgim.
Yarıda bırakılabilir gibi değil.
Baştan başa saf olarak sen varsın artık.
Düğünlenip kalmış olarak.

9 Nisan 2013 Salı

Anla Artık

"Yanımda yürüyordun Milena. Düşünsene yanımda yürümüştün." (Franz Kafka)


Seninle yürüdüğümü düşünmek bile güzel geliyor bana.
Anla artık nasıl bir etkin olduğunu.
Seninle aynı gökyüzünü paylaştığımızı bilmek bile beni güçlü kılıyor.
Anla artık beni neyin güçlü kıldığını.
Seninle aynı havayı solumak bile ruhumun derinliklerine ulaşıyor.
Anla artık seni ne kadar derinlere kadar işlediğimi.
Sen benim için her şeysin.
Her şey senden başlar benim için.
Benim için hiçlik yoktur senin yanında.
Anla artık benim seni hangi dereceye çıkardığımı.
Gün doğar ve batar, sonlanan her şey gibi.
Başı ve sonu belli olan onca şey varken çevremizde.
Ben başını hatırlayamadığım ve sonunu bilmediğim bir hâldeyim.
Sen başlangıç ve sonunu bilmediğim bir noktasın.
Senin denklemini ne yazabilirim.
Ne senin resmini çizebilirim.
Anla artık benim için ne kadar mükemmel bir anlam ifade ettiğini.
Ellerin uzun beyaz parmaklarıyla dolanır çevremde.
Onlar; bana uzanan ellerin, cennetten uzatılan bir dal parçası gibi.
Anla artık, milyarlarca kez söylerim, sen benim cennetimsin.
Gün olur asra bedel, ömür törpülenerek geçerken böyle.
Anla artık, bu dünya benim için cehennem kuyularındandır.
Şevk ile atarak gelirken sana her adımımı.
Sonu olmayan bu sevgimle koşarken senin yanına.
Anla artık sana doğru olmayan her adımım atılmamış gibidir.
Sesim boğumlanarak çıkarken ağzımdan.
Senin adını anmadığım her sözcük benim için kayıp bir kelimedir.
Anla artık, anla.
Senle ben, hâyâl bile kurulamayacak kadar güzel bir şeyiz.
Düşünsene ya, sen benim yanımda yürümüştün.
Konuşmuştun, dinlemiştim.
Susmuştun, susmuştum.
Gözlerini kırpmıştın, gözlerimi kırpmadan bakmıştım.
Şimdi yutkunuyorum ben.
Sen izlemek için çırpınırsın beni.
Anla artık, sensiz ben; ben değilim.
Sen benim cennetimsin, anla artık.
Anla.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Biz'den Ben'e

"…sen bende gizlersin yüzünü, ben de sende; bizi bir daha kimse göremez artık." 
Franz Kafka / Şato

Seni öyle derin bir yere sakladım ki kimse bulamaz.
Derinlerde senin için öyle bir mahzen yaptırdım ki seni kimse rahatsız edemez.
Pencereni öyle bir manzaraya karşı kondurdum ki daha iyisi bulunamaz.
Ve sana öyle bir yer verdim ki daha anlamlısı görülemez.
Ve işte seni sakladım içime.
Yüz hatlarıma seni nakşettim.
Her hatta milyonlarca kere seni kaydettim.
Hafızamın her yerini seninle doldurdum.
Bize bakan bende beni göremez artık.
Bende benle beraber sen gizlisin.
Artık biz, bizden çok ben gibiyiz.
Ya da tamamen sen.
Ne ben farklı senden, ne sen farklı benden.
Bizden çok ben varmış gibi.
Artık ayrı ayrı göremeyip tek olarak algılıyorum.
Kızıyorum artık ayrı konuşmalara.
İki farklı ögeye bölmelere.
Sürekli ayrımsal olarak ele almalara.
Biz, biz olabilir miyiz artık?
Sen zaten baştan sona bendeyken?
Artık bizden çok bendeyiz bence.
Bence bendeyken biz daha farklı.
Farklıyken bendeki ben, sendeki bizle aynı.
Aynıyken biz bizde, senle bende tamamen anlamlı.
Anlamlı olunca artık birinci tekil şahıs.
Şahısların en güzeli olma yolunda ilerliyor.
İlerledikçe kişi kipi kendi bildiği gibi, bizde ilerleriz öyle.
Biz bizden çok benli olalım.
Benle daha güzeliz.
Bence.

7 Nisan 2013 Pazar

Müjdelenmiş

"Sana her baktığımda, kendimi seçilmiş, kutsanmış ve cennetle müjdelenmiş gibi hissediyorum."(Murat Menteş)


Bugünde müjdeli bir gün.
Sen hep benimleyken her gün müjdeli.
Senin sesini her işitişimde yeni bir müjde alıyorum.
Sen müjdelerin müjdeleyicisi!
En büyük müjdeleri ihsan ediyorsun bana.
Senin varlığın varlıkların en güzellerinden.
Bütün bu müjdelere kaynaksın sen.
Senin gözlerine bakmak sürekli yeni müjdeler işitmek gibi.
Sürekli senin sesinle sarhoş oluyorum.
Dilinden akan her söz bir damla bal gibi.
Tadını sürekli hissediyorum.
Senin söylediğin her söz müjde gibi.
İçten olarak hepsini benimsiyorum.
Müjdelerin müjdecisi olduğun için her zaman.
Sürekli sesini işitmenin verdiği sevinç var.
Bütün müjdeler bana senin dilinden geliyor.
Kulaklarım her şeyi senden işitiyor.
Artık sensiz bir müjde düşünemiyorum.
Sen olmayınca müjdelenemiyorum.
İçimi kaplıyor bilinmez devirler.
Alıp sürüklüyor beni görülmez yerlere.
Bir müjde daha ver bana.
Bir buse ver en derinlerden.
Sıcak bir nefes, dilinden bir damla bal.
Sen ki müjdelerin müjdecisi.
Tuttun sarhoş ettin, ayıltma artık.
Müjdelerinle döndür başımızı.
Müjdecimiz olarak kal daima.
Seninleyken ben;
Seçilmiş, kutsanmış, müjdelenmişim.

6 Nisan 2013 Cumartesi

Kutsanmış

"Sana her baktığımda, kendimi seçilmiş, kutsanmış ve cennetle müjdelenmiş gibi hissediyorum."(Murat Menteş)

Ben ancak kutsanmış olabilirim.
Seni tanımak için kutsanmak gerekir.
Sensiz bir yol gözükmemekte.
Aksi halde bütün karanlıklar çökerdi üzerime.
Kutsandığım için seni tanıdım.
Seni tanıdığım için kutsanmışım.
Kutsallık ancak ve ancak böyle olabilir.
Yoksa her şey basitleşmez miydi?
Basitlikten kurtaran sensin içinde olduğum her şarttan.
Münezzeh bir yapın var senin daima.
Sürekli yeniliyorsun hayatı.
Sürekli damarıma yeni bir kan olarak akıyorsun.
Sürekli dolaştırıyorum seni kanımda.
Bir nefes seni çekiyorum içime.
Kutsal bir nesne olmalısın sen ancak.
Yoksa olamazdı böyle bir şey.
Sen olmadan yapılamazdı.
Sen olmadan yaşanamazdı.
Sen olmasan olamazdı.
Kutsal bir ayin gibi seninle olmak.
Dolaşmak, konuşmak.
Senin varlığın pahalaştırıyor her şeyi.
Seninle yükseliyor değeri insanın.
Senin sayende doğuyor insanüstü.
Sen varsın diye daha güzel oluyor dünya.
Şimdi kutsanmış gibi her şey.
Kutsanmış hissediyorum.
Kutsandık belki de.

Seçilmiş

"Sana her baktığımda, kendimi seçilmiş, kutsanmış ve cennetle müjdelenmiş gibi hissediyorum."(Murat Menteş)


Sana her bakışım cennetten bşir köşeye göz atmak gibi.
Bütün güzellikler seriliyor önümde.
Kevser'in suyu tatlıdır ancak bu kadar.
Birde orada topladığım meyveler.
Sen tadasın diye.
Seni her görüşümde müjdelenmiş gibi hissediyorum.
En güzel hediye bana ayrılmış olmalı.
Bu tufte (armağan) o kadar güzel ki.
Ondan ayrılmak, cennetten kovulmak gibi.
Uzakta durmak ise cennetin kapısında beklemek.
Ve onu uzaktan seyretmek içmeden tatlı suya bakmak gibi.
Serinlemek için dudaklarını pınara dayamalısın.
Kevser'in suyuyla coşkun ırmaklar gibi coşmalı.
Cennet güzelliklerin barınağıdır ancak.
Bu yüzdendir senin evinin orada olması.
Meşe ağaçlarından en güzel köşkler senin için inşaa edilir.
En güzel çiçekler senin geçeceğin yollara ekilir.
Çimlenir bütün doğa senin için.
Sen varken ne kadar güzel her eşy.
Bana gülümseyişin cennetten bir sahne.
En güzel köşesinden.
Dişlerini görmek en güzel aydınlığa bedel.
Ruhuma kadar aydınlatır içimi.
Sen cennetten bir müjde.
Bir hediye, bir seçiliş ve kutsanış.
Sen güzellerin en güzeli.
Çok çok güzel olan ve buna daim olan.
Ebedileştiren!
Sen bir hediye iken arştan;
Bu tufte ile sarhoş olmak düşer bana.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Siz'den Sen'e

Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilebilirmiş! Sen sevilir, değil mi?

Yusuf ATILGAN, Aylak Adam


Siz diye bir şey olmaması gerekir.
Baştan başa olmamalı zaten.
Sadece 'Sen' var olmalısın.
Ancak uzaklığı belirtir 'Siz'.
Sadece mesafeleri anlatmak için yetiyor.
Arada olan oysa o kadar çok şey var ki.
Bir gün baştan başa sen olmalısın.
Siz'leri sen'ler yok etmeli.
Seller götürmeli siz'leri.
Dört nala koşan atlar kovalamalı siz'leri.
Azgın köpekler parçalamalı siz'leri.
Bir gün hepsinin köküne kibrit çöpü çakmalı.
Bütün hepsini yok etmeli.
Sadece sen' olmalı.
Senden gayrı bir şey olmamalı.
Ne mesafe, ne rakam, ne başka bir şey.
Sadece sen olmalısın.
Senden başka bir şey olmamalı.
Sizler yok ediyor her şeyi.
Sapkınlar gibi saldırmakta sürekli.
Siz'ler ordusu çok kuvvetli olsada sen' yenmelisin.
Sen yenerse ancak başlayacaktır her şey.
Sen yok yakınken bana artık siz' çok uzak.
Sanırım köprünün öbür tarafında kaldı artık.
Yol çok ilerledi ve siz'den çok uzak.
Sadece sen' varsın.
Sadece sen'le doluyum.

2 Nisan 2013 Salı

Üşüyor musun?

Üşüyor musun bu saatte?
Çok uzakta bir yerde belki.
Belki ekvatorun kapsamında.
En sıcak mevsimlerde.
Ben yokken yanında.
Üşüyor musun?

Üşüyor musun bu gecede?
Güneş çok uzakken.
Sana uzanan ellerim yokken.
Ve meltemler dolanırken çevrende.
Avuçlarını ısıtacak nefesim yokken.
Üşüyor musun?

Üşüyor musun bu limanda?
Gemiler tek tek demir alıyor.
Bahriyeliler uzaktan el sallıyor.
Acı bir siren bölüyor sessizliği.
Şimdi uzaklaşırken sevdiklerinden sevenler.
Üşüyor musun?

Üşüyor musun bu şarkıda?
Melodiler tane tane çıkıyor.
Ürkütmeden çevrede dolanıyor.
Nefesinle canlılık buluyor.
Kulaklarımda anlam kazanıyor.
Üşüyor musun?

Üşüyor musun bu sevgiyle?
Kalbini kanatların örterken.
Ellerinde sıcak bir kalbi tutarken.
Sevgi rüzgarlarıyla saçların uçuşurken.
Sana uzanan sıcak bir el varken.
Üşüyor musun?

1 Nisan 2013 Pazartesi

Anlamıyor Musun?

Mecnun kör müdür?
Benim kadar.
Anlamıyor musun?
Gözün gördüğüne kalp bakmaz.
Kalbin gözü başka bir şeyi görmez.
Gerçek güzelliği bulan güzelliği aramaz.
Ve bulan aramaktan vazgeçer.

Leyla güzel midir?
Senin kadar.
Anlamıyor musun?
Senin sesini duyan başka bir sese dönüp bakmaz.
Senin sesini bir kadeh şarap gibi içen duramaz.
Seni mayasına katan böylece beklemez.
Beklerken sevmekten vazgeçmez.

Ferhat azimli midir?
Benim kadar.
Anlamıyor musun?
Dağlar önümde engel olsaydı.
Evvelce hepsini delerdim ömrüm boyunca.
Keza şimdi koca dünya dururken önümde.
Sana ulaşmak için delik deşik etmekten vazgeçmiyorum.

Şirin gerçekten var mıdır?
Senin kadar.
Anlamıyor musun?
Kanımda dolaşıyorsun durmadan.
Kanıma karışmışken ben daha seni ayıramam.
Kan ki kutsaldır hep benim için.
Sen bunun artık mutlak bir parçasısın.

Kerem yorulmuş mudur?
Benim kadar.
Anlamıyor musun?
Senin için yeryüzünü kasıp kavurmak istiyorum.
Sadece sen kalmalısın.
Birde papatyalar, birde balinalar, birde ben.
Daha güzel olacaktır o zaman yeryüzü.

Aslı sevilmiş midir?
Senin kadar.
Anlamıyor musun?
Ne güneşe lüzum duyuyorum artık huzur için.
Ne yağmur senin kadar anlamlı.
Ben iliklerime kadar seninle doluyken.
Artık görmek seni sadece bana mahsus.

Yazıyorum işte.
Anlamıyor musun?
Sen bana ilahi bir hediye.
Gökten zembille indirilmiş.

Dolunay

Gözlerinde yine dolunay.
Göle düşen yıldız gölgelerini say.
Dört nala koşmaktan çatlayacak tay.

Gözlerini kırptiğin güzel bir an.
Sevginin ateşi içerisinde ömrünce yan.
Sevgimi taşıyan nardan bir kan.

Milyarlarca ışık hızı öteden gelen ses.
Ömrüm boyunca durmadan nefesimi kes.
Kendi portrelerini duvarlara as.

Saçımda dolaşan eşsiz el.
İçinde olduğumuz ormanların kuytu yerleri kel.
Bağımlılıkları yapan kopmaz tel.

İçine düştüğüm alev gibi bir tanbur.
İnsanlar ezilmiş bedenleri kanbur.
Sen onlardan uzaklaş bana bak ve yan dur.

Yazılan romanların en güzel yerlerini çiz.
Öten bülbüllerin sesleri tiz.
Korkunç geçen günler sensiz.

Sen yokken yine gökyüzünde dolunay.
Bu sefer rengi karanlık.
Ardına saklanmış bulutların.