31 Mayıs 2013 Cuma

Bende Sen

Ben senden beni ayıramam.
Sen beni senden ayırabilir misin?

Seni benden ayırmak imkansız artık.
Sen diye bir şey yok çünkü.
Ben diye bir şey de yok.
Karışık bir hal var ortada.
Karışmışlık var en çok.
Kaybolmuşluk var.
Yok olmuşluk var.
Yitip gitmişlik var.
Ayrı gayrı bitmiş artık.
Canımda bir can.
Kanımda bir kan.
Ruhumda bir ruh.
Gözümde bir göz.
Gönlümde bir gönül.
Dilimde bir isim var.
En çok da bende bir sen var.
Beni senden ayırma.
Sensiz bir ben, ben olamaz artık.
Bu beden yoklukla duramaz artık.
Bendeki sen, aslında ben gibi.
Ben aynaya baktığımda seni görüyorum.
Seni görür gibi oluyorum.
Bende bana benzer bir şey de yok.
Güzelliklerin hepsi senin aslında.
İçinde olduğun her şey bana güzel geliyor.
Güzellik sensin.
Seni benden ayıramıyorum.
Senle ben artık aradaki tekil şahıslar durumunu kaldırmışlar.
Tek bir şahısta toplanmış hepsi.
Sadece sen varsın benim için.
Bende varsın.
Öyle bir sen var ki bende.
Benden çok sana benzeyen.
Sen gibiyim artık.
Senin gibiyim.
Etimle, kemiğimle, canımla, dişimle.
Sadece sen olmak gibiyim.
Karışmakta böyle bir şey işte.
Karışıklık.
Karmaşıklık.

30 Mayıs 2013 Perşembe

Sana Rastladım

"Bir evren, 9 gezegen, 7 okyanus, 7 kıta, 809 ada ve 204 ülke içinden doğru insana rastlama olasılığı 6.4 milyarda birdir."


Rakamları alt üst ediyorsun.
Sonra beni de alt üst ediyorsun.
Bunca rakamın içinden kendini gösteriyorsun.
Her yerde karşıma çıkıp dimdik dikiliyorsun.
Sen bütün imkânsızlıkları yıkıyorsun.
En dolu anlamlarımda solumda sen vardın.
Sol yanım hep sana ait.
Oraya yaklaşan hiçbir şey yok.
En boğulduğum anlarda bana hayat nefesini sen üflüyorsun.
Ciğerlerime havayı sen dolduruyorsun.
Bedenime adrenalini sen veriyorsun.
Sen karışıyorsun kanıma.
Bütün her şeyi alt üst ederek.
Ve göklerden bana elini uzatıyorsun.
Şimdi bir kuş kadar özgürüz.
Ve tutku ile sadece yolumuzda yürüyoruz.
Rüzgarla ferahlıyorum her seferinde.
Nefesinden bir rüzgarla.
Sonra engin denizler karşısında gözlerine bakıp dalıyorum.
Sana rastladım.
Hayatımı değiştirdin her yanından.
Sol yanıma öyle bir geldin ki.
Geldiğin yeri tamamen kapladın, taştın.
Senleyim şimdi her daim, hep, sadece seninle.
Senden başka bir yanım, yörem, varlığım yok.
Sadece sen varsın benim için.
Bunca gezegende.
Bütün bu insan güruhları içerisinde.
Her yanımı sürü sürü insan kafileleri sarmışken.
Sadece sen varsın benim için.
Tutup elimden kaldıran beni, doğrultan, ellerimden tutan.
Sen olduğun için güzel bunca şeyim.
Sana rastladığımdan ötürü.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Kendimce

"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: 
"Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
Oğuz Atay, Tutunamayanlar


Kendimce sevebildim.
Kimsenin sevgisine benzemeden, kimseye benzetmeden.
Sadece ben olarak, ve sadece sen olduğun için.
Seni kimseye benzetemeden herkesi sana benzetmeye çalışarak.
Çok büyük sevgileri bilmedim.
Bildiğim kendi sevgimdir.
Büyük sevgiler nasıl ifade edilir öğrenemedim.
Kendimce ifade etmeye çalıştım bende.
İnsan sevdiğini nasıl ispatlar bilemedim.
Bilemediğimle kaldım.
Sevgimle baş başa kaldım bende.
Her şeyi kendimce ifade etmeye çalıştım.
Kendi kendime yeni kelimeler ürettim.
Bütün kelimelerden yeni anlamlar türettim.
Yepyeni bir şeyler yaptım kendimce.
Sadece bize ait olan.
Ve bize ait kalabilecek şeylerin peşinde koştum.
Kimseye hiçbir pay vermedim bizim haricimizde.
Her ne varsa sadece bize ait olmalı dedim.
Bütün güzellikleri senden toplamalıyım.
Güzel olanlar güzelliklerinde seni göstermeliler.
Denizler bu kadar güzelse gözlerindendir dedim.
Rüzgar bu kadar güzelse, saçlarını göklere savurduğu içindir dedim.
Gökyüzü bu kadar enginse senden dolayıdır dedim.
Ve güneş bu kadar parlaksa senden aydınlanıyordur dedim.
Ne dedimse kendimce dedim.
Kendi kendime ürettim.
Her şeyi senden türettim.
Ama kendimce bir şeyler yapmaktan geri durmadım.
Ne yaptıysam kendimce yaptım.
Sana benzemek için yaptım.
Sana benzersem her şeyin hallolacağını düşündüm.
En çok senin gibi olmak istedim.
Kendimce.
Sence?

28 Mayıs 2013 Salı

Adem'den Havva'sına I

Havva'ya;
Bugün Ceylon, Hindistan'dayım Havva.
Dün Cennet'ten kovuldum. Dünyaya sürgüne yollandım. Bugün işte ilk günüm dünyada.
Dünyaya uykuda gözlerini açmak böyle bir şey işte. Doğmadan doğdum gibi bir şey.
Oysa ne kadar mutlu olmuştum bel kemiğimden seni verdiğinde bana ALLAH (a.c.).
Şimdi bel kemiğimden bana verilen alındı ellerimden.
Hayır aslında alınmadı, koparıldı, koparılırken her şeyim yok edildi.
Cennetimin bedeli sensin.
Sen ellerimden alındığında işte ben cennetimi kaybetmiş oldum.
Dün şeytan kandırdı işte bizi ve ben kovuldum cennetimden.
Sürgünlerin en acısına yollandım, cehennem kadar beter olanına.
Sensiz bırakıldım, senden ayrıldım, senden ayrı kaldım, senin cehennemine yollandım.
Şimdi Hindistan buz gibi, bana öyle geliyor, ben üşüyorum, ısınamıyorum.
Çırılçıplağım bu dünya denen yerde.
Cennete alıştıktan sonra dünyayı tatmak çok acı.
Cennette içtiğim hiçbir kahve bana bu kadar acı gelmemişti.
Bir elma sunmuşlardı bana, ben aldandım.
Bir elmayla beraber cennetimden mahrum bırakıldım.
Şimdi burada üşürken yolumu bulmaya çalışıyorum
Hiç tanımadığım bir yerde nasıl bir yol açıp yürüyeceğim, bilmiyorum.
Ben kılavuzumu kaybettim ve yolumu bulamıyorum.
Bu dünyada zaten benden başka kimsede yok.
Dünyada yaşayan tek varlık benim ya da bana öyle geliyor.
Daha doğrusu aslında bende yaşamıyorum.
Dünya kadar ölüyüm işte.
Bugün ilk günüm burada, yalnızlıkla baş başa.
Havva'sız ilk günüm bugün, cenneti özlüyorum.
Cennetimde seni, cehennem çok acı, dünya zifiri karanlık.
Zifiri karanlık içerisinde her zaman geceye hap'soldum.
Güneş doğuyor belki.
Ama ışıkları bu bu dağların zirvelerine ulaşamadan etkisini kaybediyor.
Sen şimdi bu koca dünyanın neresindesin bilmiyorum.
Nerede n'eylersin, n'asıl yaparsın bilemiyorum.
Sen ki doğduğundan beri bana can olmuştun, canan oluvermiştin.
Şimdi canımdan da oldum, canandan da.
Şimdi Adem Havva'sız, yollarda, biçare, gecede, yapayalnız, permeperişan.

Zifiri bir karanlıkla örülüyken, cennetten mahrum, dünyadaki ilk günden.
I

26 Mayıs 2013 Pazar

Her Şey Oluvermek

Nefes alamıyorum Olric.
Bu insanlar içinde kendime rol biçemiyorum. 
Ah Olric ölemiyorum bile.
Oğuz Atay

Ölmek için bile mücadele etmek gerekiyor.
Vücudun hırpalanması gerekiyor.
Biz ise ancak kendimizi yıpratıyoruz.
Bambaşka bir evrende gibiyiz.
Fenomenlerimizde savaştayız.
Onlar yansımıyor dünyaya.
Dünyada ise henüz çok farklı yerdeyiz.
Düşüncelerimiz yansımıyor buraya.
Düşüncelerimiz çok uzakta dünyadan.
Nefes alamıyorum bazen.
Nefesimi düşüncelerimde harcıyorum.
Orada nefes nefese kalıyorum.
Çok koşuyorum, çok yoruluyorum.
Burası için mec'alim kalmıyor.
Teorik bilgilerim çok fazla.
Sürekli yeniliyorlar kendilerini.
İnsan her şeye sahip olmak istiyor.
Daha doğrusu bir insan başka bir insanın her şeyi olabiliyor.
Her şey o insandan ibaret olabiliyor.
İşte o zaman artık insanüstü doğuyor.
İnsanüstünün doğumu oluyor bu.
Durmak nedir bilmiyor insan.
Sevdiği şeye başlıbaşına sahip olmak istiyor.
Nefes alamıyor bazende.
Yürümeye mec'ali kalmıyor.
Her adımımda soluklanmak zorunda gibiyim.
Düşüncelerimle adımlarımı atıyorum her seferimde.
Düşünmeden attığım tek bir adım yok ki.
Eğer her adımıma kaç düşüncenin düştüğünü hesaplamaya kalksam.
Sayısalcı olarak ben bile hesaplayamam.
Düşüncelerim adımlarıma karışır.
Her adımda ben biraz daha karışırım.
Giderek karmakarışık bir şey oluveririm.
Ben yitip, tükenip, biterken.
Senden bir insanüstü meydana gelir işte.
Sen meydana gelirsin.
Her şey oluverirsin işte.
Başlı başına her şey senden ibaret olur.
Her şey sana dönüşür.
Dönüşmek ister.
Sadece sana.
Sonsuzca.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Gönül Çukuru

Gönül çukurunu öğrettin önce.
Sonra gönül çukurundan yola çıkmayı.
Bütün varlığımın ortasına gönül çukurunu yerleştirdin.
Elim her defasında uzanır farkına varmadan.
Gönül çukurundan bir kale inşaa ettin adeta.
Sapasağlam bir kale ki asla yıkılmaz.
Şimdi yerleştin sen oraya.
Elim her defasında bu yüzden oraya gider.
Her aynaya bakışımda gözlerim gönül çukuruna dalar.
Orada senden bir şeyler görür.
Her yerde gördüğü gibi.
Orada bir medeniyet yatıyordur aslında.
Kimse bilmez, kimse görmez.
Biz biliriz, bu bize yeter.
Bize bizden başkası gerek değilken.
Şimdi orada senin ellerin dolaşmalı.
Ve ellerim gönül çukurunda olmalı.
İnşaa ettiğin o kalede yaşamalıyız.
Bizim gizli sığınağımız olmalı.
Herkesten saklanabildiğimiz bir yer olarak.
Arayanların dahi bulamayacağı.
Ve anlamını kimsenin çözemeyeceği.
Bilinmez bir diyar şimdi orası.
Gönül çukurunda yaşarız sonsuza kadar.
Herkesten olabildiğince uzakta.
Hayat verir bize o çukur.
O çukura dalarak yükseliriz gökyüzüne.
O çukurda indikçe derinlere başka yerlerde yükseltiriz kendimizi.
Her bakanın göreceği ama kimsenin anlayamayacağı bir yerde.
Hep görülen ama hiç bilinmeyen bir konumda.
Biz senle yaşarız gönül çukurumuzda.
Herkesten uzak, baş başa.
Gönül çukurumuzda, aşk boğazında.

Yeşilden Öte

Benim için her yer yeşil olur.
Yeşil hiç çıkmayan çimen lekesi gibi benim kalbime işledi.
Kalbime sen işledin.
O kalbime işlediğinden beri inatla peşimde.
İnatçı bir keçi o.
Benim kadar inatçı ve inatla peşimde.
Her yeri yeşil mi görüyordum yoksa sakın yeryüzü yeşil olmasındı?
Bilemedim.
Yeşilden öte diye bir kavram girdi hayatıma.
Her şeyi alt üst eden.
Belki de alt üst ettiği her şeyin altına mutluluğu gizleyen.
Elimi attığım her yerden mutluluk çıkıyor artık.
Yeşile boyanınca bütün duvarlarım.
Evimin duvarları, kitap kaplarım, kalemimin mürekkebi.
Sonra denizlerim, gökyüzüm.
Sonra tertemiz havasıyla beni büyüleyen ormanlarım.
Her yer yeşil olduğun beri mutluluk çıkıyor.
Bütün kuyulardan.
Yeryüzünün bütün köşelerinden mutluluk fışkırıyor.
Şimdi dilimide yeşile boyayacağım.
Her kelimemden sen çıkacaksın.
Sensiz tek bir cümle dahi kuramayacağım.
Yemyeşil bir dilim olacak, sana çok benzeyen.
Yeşilden öte bir fikriyat var artık.
Yeşilden öte bir boyut var artık, yeni bir düzen var.
Yepyeni bir dünya kurmak gibi bu.
Düşselliğin daha ilerisine geçmek aslında.
Yeşili sevince bir kere her şeye onu yerleştirmek bu.
Yeşilden öteye geçmek demek sana varmak demek.
Sana varan açlığını giderir.
Kana kana yeşil suyu içer.
Senin serin sularında yıkar bedenini.
Yeşili geçen sana varır.
Senle doğar yeniden, en baştan, bir daha.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Cenneti Fethetmek

".. inandığımda gözümde canlandıramıyorum, canlandırdığımda ise pazar günkü kadar güzelsin,
- yok, buna artık güzellik de denemezdi; cennetin yerini yurdunu şaşırmasıydı bu..."

- F. Kafka


Cennet senin olduğun yer aslında.
Sen cennetten bir görünümsün.
Sen aslında benim için başlı başına cennetsin.
Sen cennetimsin.
Cennet olarak seni düşünmek o kadar güzel ki.
Sonsuzluğu sende tatmak istiyorum.
Sen benim için sonsuzluk demeksin.
En güzel kavramların en güzel anlamısın.
Bütün kelimeleri senden türetiyorum.
Her kelimemin kökünde sen varsın.
Dilime köken olarak seni seçtim.
Seni tanıdığımdan beri aklım sonsuzluğu kavrayabiliyor.
Gözlerinde kaybolduğumdan beri.
Yeşilden beri ötelere geçmeyi öğrendim.
Aklın sınırlarını aşabiliyor insan.
Aklın ötesine sahip olduğunda, ve oralara uzanabildiğinde.
Sonsuzlukta tutunmak için sen yetiyorsun.
Sana tutunduğumdan beri hiç ayrılamadım.
En şiddetli fırtınalardan dahi seninle çıktım.
Cennet bu yüzden güzeldir.
Hiçbir şekilde insanı ayırmadığı için.
Aksine orası insanı içerisinde barındıran bir yer.
Yaratıcı'nın en güzel hediyelerinden.
Cennet birazcık dünyada da var oldu.
Yeri yurdu başka yerde ama buradada ondan bir parça var.
Sen varsın.
Ben ona daha da erken sahip olmak istiyorum.
Tıpkı atalarım gibi.
Fetihlerimi çok daha erken yapmak istiyorum.
Bu benim kanımda var.
Cennet uzanmış duruyor işte önümde.
Ben cenneti fethetmek istiyorum.
Cenneti fetheden kumandan olmak istiyorum.
İmkânın sınırlarını tanımıyorum.
Ben mümkânsızı biliyorum, sınır görmüyorum.
İnançlarım sınırları yok sayıyor, göstermiyor.
Cennet önümde, fethedilmek için bekliyor.
Ben ona doğru gidiyorum.
Dolu dizgin, at sırtında, şaha kalkmış olarak, küheylan gibi.
Sür'atle ona doğru ilerliyorum.
Cennetim.
Sana geliyorum.
Cenneti fethedeceğim.


22 Mayıs 2013 Çarşamba

Hep Beklerim

''Bazı şeyleri yanlış anlıyorsun Milena. Ve ayrıca benimle ilgili bir kaygı taşımana gerek yok; son gün de ilk günkü gibi beklerim..."

- Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar


Zaten bana beklemekten başka bir şey düşmüyor ki.
Bekliyorum, uzunca.
Bu bekleyişler çok uzun gelsede.
Her günü bir asra bedel olsada.
Bekleyenin her günü azap gibi geçer.
Saça ak düşmez belki, ruha düşer ak teller.
Beklemek güzeldir diyorum.
Bekleten güzel olduğundan ötürü.
O her şeye değer olduğu için.
Bazen beklemekte güzel yanlar arıyorum.
En çokda özlemi buluyorum karşımda.
Özlemle yatıp özlemle kalkıyorum.
Bu özlemlerimi, bu bekleyişimi sonlandırmanı bekliyorum.
Yine bekliyorum, gene bekliyorum.
Aslına bakılırsa hep bekliyorum.
Bekletiyorsun.
Beklemek gecenin güne hiçbir zaman dönüşmemesi gibi.
Sonra kışın baharının hiç olmaması gibi.
Ve havada esen rüzgarın yokluğu.
Gökyüzünde hiç yıldız görememek.
Belki de çölde susuz kalmanın verdiği azap.
Cehennem gibi işte beklemek.
Sen bilmezsin.
Ben bilirim.
Bana öğrettin çünkü.
Pek çok şeyi öğrettiğin gibi.
Her şeyi bana en iyi sen öğretiyorsun.
Beklemenin bittiği gün, günlerin en güzeli.
Mağaramdan dışarı çıkacağım gün olacaktır.
Zerdüşt'ün yuvasından çıkmasıdır aslında bu.
Bir kartalın onu tutan ellerden kurtuluşudur.
Ve şahlanışıdır gökyüzüne.
Özgürlüğü kucaklamak demektir bekleyişin bitmesi.
Beklerken zincirle dolanmış gibiyim.
Kurtarmanı bekliyorum.
Bu kelepçeler çok ağır.
Bekletme, gel.
En çok bana gelince güzelsin.

21 Mayıs 2013 Salı

Sen Uyanmadan

Belki yarın soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum...

Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar


Sen uyanmadan hazırlamalıyım her şeyi.
Senden önce donatılmış olmalı her yer.
Sen bir kış gecesi uyuduğunda.
Sabah uyandığında baharı bulmalısın karşında.
Sen yatarken geceyle.
Uyandığında seni gün karşılamalı.
Ay'la vedalaşırken güneşle selamlaşmalısın.
Sen uyanana kadar her şeyin düzenini değiştirmeliyim.
Her şeyi sana göre ayarlamalıyım.
Bitirmeliyim bütün işleri.
Sen uyandığında mutluluğu kucaklamalısın.
Bende seni.
Sabah kalktığında karşında kocaman bir sofra bulmalısın.
Önünde yeşil bir deniz olmalı.
Yemyeşil bir gökyüzü olmalı tepemizde.
Büyükçe bir balkondan seyretmeliyiz.
Yeryüzü uzanmalı ayaklarımızın dibinde.
Gökyüzüne değmeli başımız.
O zaman ereceğiz ufka.
Ve kucaklayacağız sonsuzluğu.
O zaman hissedeceğiz bütün ruhumuzla gerçeği.
Her şeyi öyle hesaplamalıyım önce ben.
Ki her şey harika olsun.
Parmak uçlarında yürürüm senin için.
Bulutlara dokunarak yürürüm.
Seni uyurken seyrederim en çok.
Uzunca, hiç duraksamadan, hiç uyumadan.
Sonra doğrularak ilerlerim.
Harika bir çay demlerim senin için.
Yüreğimden süzer, öyle veririm.*
Tavşan kanından değil benim kanımdan olur.
Sen uyanmadan her şey hazır olmalı.
Seni sonsuzluk kucaklamalı.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Daim Olarak Sen

Bekledim, beklerim, hep bekleyeceğim.
Gelmedin.
Gelmesende bekleyeceğim.
Ben beklerim.
Her yağmur tanesi düştüğünde gökten,
Güneş her gülümsediğinde bana,
Gökkuşağı çıkarsa eğer ansızın,
Rüzgar bana bir şarkı söylediğinde,
Laleler donattığında İstanbul'u,
Sonbaharda yaprak döktüğünde ağaçlar,
Yaz güneşi selamladığında halkını,
Ben hep seni anacağım.
Her sözümde sana sesleneceğim.
Senin için yazacağım, yazmıştım, yazılacak.
Ölümsüz olanlar ölümsüz olarak kalacaktır.
Gün eksilmesin penceremden.*
Sen eksilme benden.
Eksileceğini düşünme.
Ruhumdan sen taşarken giderek.
Sürekli olarak sana yürürken ayaklarım.
Elceğizlerimle sana yazarken.
Çoraplarımı giymiş konuşurken.
Sadece sana yöneliyorum ben.
Seninle var oluyorum.
Pencerem sonsuzluğa açılır benim.
Yemyeşil bir deniz var benim için.
Sonsuzluğu kavrayamıyoruz belki, evet.
Kavrayamasakda tutkuyla bağlıyız.
Tutkuyla bağlı kalacağız.
Gün eksilmez penceremizden.
Adını haykıracağım milyar kere.
Milyar kere (...)!
Ünlem işaretini bile kullanmazken ben,
Sadece senin için çığlık atıyorum.
Sadece senin için söylüyorum.
Zaten bir tek ben yazıp ben söylüyorum.
Susarken de çok konuşuyorum.
Konuşurken de.
Biraz olsun sen konuşun.
"Sen hiç bir başkasını kendi parçanmış gibi hissettin mi?" - (The Dead Girl)
Evet ben bütün varlığımla hissediyorum.

19 Mayıs 2013 Pazar

Her Geceden Sabaha Kadar

Her gece seni kalbime gömüyorum, ama her sabah yeniden yeşeriyor.
İngiliz Hasta

Ne ekersem ekeyim.
Senin olduğun topraklarda yeşermesini biliyor.
Senden olan her toprak bereket taşıyor.
Yeşertiyor ne varsa.
Ektiğim sevgi tohumların şimdi koca çınarlar kadar ulu görünüyor.
Hepsinin dalları göğü kaplıyor.
Başını göğe çevirdiğinde gördüğün dallar.
Sevgi ağacımın dallarıdır.
Dallardan bir gök oluverdiler.
Şimdi heybetle duruyorlar karşımda.
Yeşil bir gökyüzüne dönüştüler.
Gözlerin kadar yeşil bütün göğüm.
Gökyüzü maviydi değişti.
Artık yeşilden bir gökyüzümüz var.
Yağmurla suladım onları.
Şimdi hepsi taptazeler.
Diri olarak yaşıyor hepsi.
Her gece kalbime gömdüğüm ne varsa.
Sabaha kadar mutlaka büyümüş oluyor.
Yeşertmiş oluyor bütün çöllerimi.
Kurak toprak kalmadı artık buralarda.
Her yer yemyeşil oldu.
Güneşle büyüyverdiler.
En çokda seninle büyüdüler.
Issız beldeler canlanıverdiler.
Senin yeşerttiğin, hayat verdiğin her yerde.
Yeni nesiller türedi.
Akın akın bir canlılık doğdu oradan.
Sevgi ağacımızdan.
En çokda senden.
Her geceden sabaha kadar.


18 Mayıs 2013 Cumartesi

Yalnızlık Benim Boğazımı Sıkıyor

Yalnızlık benim boğazımı sıkıyor.

Nefes alamıyorum.
Ellerini çekmiyor üzerimden.
Vahşice duruyor yanımda.
Kat'iyen kımıldamıyor.
Beni asla yalnız bırakmıyor.
Zaten kendisi yalnızlık.
Yalnızlık bile beni yalnız bırakmıyor.
Bu yalnızlık şartları arasında ben nasıl yalnız olabilirim?
Önce yalnızlığın beni yalnız bırakması gerekir.
O bile yalnız bırakmıyor.
Sonra yalnız olmamakla suçluyor.
Yalnızlığın elleri üzerimde.
Durmadan beni süzüyor.
Ve sürekli varlığını bana hissettiriyor.
Yalnızlık benim boğazımı sıkıyor.
Beni kendi yanından ayırmak istemiyor.
Sadece benimle olmak istiyor.
Benden daha iyisini bulamayacağı muhakkak.
Hiçbir şeye izin vermiyor.
Her şeyi kendi düsturları içerisinde gerçekleştiriyor.
Benim sadece onunla olmamı istiyor.
Bazen boğazımı sıkıyor.
Bazen olabildiğince gevşetiyor.
Sonra fikir değiştirip tekrar boğazıma yapışıyor.
Ne istiyor bilmiyorum.
Bildiğim o ki boğazım ağrıyor.
Nefes alamıyorum.

17 Mayıs 2013 Cuma

Her Sabaha Seninle Dolu Olarak Uyanmak

Her gece kalbimi boşaltıyorum sabaha yeniden dolmuş oluyor.
İngiliz Hasta

Ben her gece kendimi terk ederek uyuyorum.
Her gece bu bedenden uzaklaşıyorum.
Biraz daha aykırı oluyorum dünyaya.
İnsanlardan biraz daha kaçıyorum.
Her sabah geri dönüyorum her şeye.
En çok da sana.
Her gecenin sabahında tekrar seninle dolmuş oluyorum.
Sana doluyorum yine.
Bütün geceler böyle süregeliyor.
Her gece tekrar ve tekrar ayrılıyorum.
Bilmediğim diyarlarda gezintilere çıkıyorum.
Uçuyorum özgürlüğü hissederek.
Uçsuz bucaksız bir ülkede oluyorum.
Kuralların olmadığı bir ülke hasreti içerisindeyin.
Sadece senin olduğun bir dünyanın peşindeyim.
Nöbet tutuyorum baş ucunda.
Seslendiğinde ilk cevap veren ben olmak için.
En çok da sesini duymak için.
Her gece terk ettiğimde bedenimi.
İlk uğradığım durak sen oluyorsun.
Sana geliyorum her kaçışımda bedenimden.
Özgürlüğü sende tadıyorum ben.
Özgürlüğü sen yaşatıyorsun bana.
En güzel özgürlük sensin benim için.
Ben her gece kalbimi boşalttığımda.
Sabaha seninle dolmuş olarak uyanıyorum.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Emir

Uzaklar seninse tüm yollar benimdir!
Gördüğüm yüzünse sevmek bana emirdir!


Bu bir emir gibi kabullendim onu.
Emre karşı gelinmediği gibi karşı gelinemez.
Yüzün berrak bir su birikintisi gibi.
Durup bakmak gerekir ona sürekli.
İçime eşsiz bir dinginlik verirsin.
Berrak su kadar hassas bir yapılı.
Baktıkta sakinleşir insan.
Her dokunuş çağlayanlara dönüşür.
Sel olur gelir üzerimize.
Bu emir diğerlerinden daha farklı.
Hiçbir zorunluluğu yok.
Emir kadar kabulleniş bu.
Gördüğümde yüzün emreder bunu.
Gördüğüm sensen yaşayışım emrindir.
Sen uzaklaşırsan uzaklaşır yollar.
Sana çıkar benim bildiğim yollar.
Bu yolların hepsi benimdir.
Yolun sonu senindir.
Bütün emirler senin içindir.
Bizler kapıda azap çeken kullar.
Emir gelecek uzak diyardan.
Emir senindir.
Söz senindir.
Her şey senin.


15 Mayıs 2013 Çarşamba

Yağmur Taneleri

Niye her yağmur tanesinde seni görüyorum?

Benim adım yağmur.
Benim adım; Sen.
Benim yolumun sonu da sen.
Ben her yağmurda seni bekliyorum.
Avuçlarım ıslanıyor seni düşünüyorum.
Saçlarımdan süzülüyor damlalar, sen sanıyorum.
Üşüyorum seni sarıyorum.
Her yağmurda aklıma seni getiriyorum.
Yanımda senle yürüyorum.
Sırılsıklam seninle koşuyorum.
Her yağmur tanesinde seni anıyorum.
Ağzımdan çıkan her buharda senin gölgeni görüyorum.
Ben seninle yaşıyorum.
Her tane yağmurda, senden bir harf gizli.
Her yağmurda senin sözlerin gizli.
Dinliyorum her tanenin yankısını.
Uzun uzun çınlıyorlar kulaklarımda.
Bir güzel besteye dönüşüveriyorlar.
Sende artık söyle kulaklarıma.
Yağmurdan değil senden dinleyeyim.
En güzel şeyleri aracısız yaşayalım.
Yağmur tanelerinde beraber ıslanalım.
Her hatırlayışımda seni, yanımda bulayım.
Yanımda, başucumda.

Yağmur yağıyor seni görüyorum.
Yağmur yağmıyor yine seni görüyorum.

14 Mayıs 2013 Salı

Yedi Ok

Yedi ok savurdum yeryüzüne.
Sana ulaşması için.
Sana beni götürmesi için.
7 diyara yayıldı hepsi.
Başka ırmakların suyuyla buluştular.
Başka topraklarda bambaşka yaşamları gösterdiler.
7 kıta oldu her biri.
Her birinden başka yaşamlar geldi.
Türediler çeşit çeşit.
Savurduğum oklar döndü dolaştı.
Seni gördüler.
Seni görünce döndüler bana.
Saplanıp kaldılar göğsümde.
Şimdi var göğsümde 7 ok.
Bir demet durur artık üzerimde.
Senden gelen bir demet ok var bedenimde.
7 diyardan getirdiler bana.
En güzel kokuları, sesleri, görselleri.
Hepsine doyum var yeryüzünde.
Bir tek senden gelenler sınır tanımadılar.
Ne kadar dolandıysam insan ellerinde.
Bir yabancıymışım gibi daima.
Ne zaman ki ulaştım ben sana.
İşte o zaman ben yerimi bulmuş gibiyim.
Sözcükler değer kazandı seninle.
Sana söylediğim her söz ölümsüzlüğe doydu.
Ve her sözcüğüm 7 ok kadar savurgan.
Sadece senin için söylenir.
Ve o okları şimdi daha iyi tanıyorum.
Senden önce bilmezdim.
Savurduğum bütün gücemle gökyüzüne.
O oklar, senin kirpiklerinmiş.
Kirpiklerinden bir demet savurmuşum gökyüzüne.
Şimdi battılar kalbime, tanıdım.
Kirpiklerin kadar güzel.
Bağrımda taşıdığım okların.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Yine Islak

Öyle güzel bir yağmur ki yağan sana dair senin yanında.


Yine ıslak.
Yerler ve gökyüzü.
Damlalar içime işledi mi acaba.
Bilinmez lakin.
Ciğerimdeki sızı yağmurdan değil.
Hep bir yalnızlıkla meşgulüm.
En kalabalıklarda.
Kalabalıkta yalnız kalmak gibi.
Seninleyken senden uzak olmak.
Bambaşka bir boyutta yan yana olmak.
Vakit gelsin.
Abbas dönsün.
Ve artık ebedi olarak gelesin.
Yağan yağmur kadar güzelsin.
Gürleyen gökyüzü gibi haykırıyorum.
Bağırıyorum en çok denize doğru.

Yine ıslak.
Yerler ve gökyüzü.
Sevgin içime işledi iyice.
Bilinmez lakin.
Kalbimi söküp aldığından beri.
Boşlukta yürüyorum.
Sadece sana tutunarak.
Boşlukta sana tutunacak kadar çok güveniyorum.
Gözlerim görmesede oluyor.
Kulaklarım duymasada.
Ama seni görmemek olmuyor.
Ve sesini işitememek olamıyor.
Sadece seni görünce, seni duyunca, seni hissedince.
Ve en çok seni içime çekince güzel oluyor.

Yine ıslak.
Yerler ve gökyüzü.
Benim kadar.
Benden akan gürül gürül sen kadar.
Yıkayan yeryüzünü.
Yağmurdan çok benimdir.
Benden damlayan sensindir.
Ve her rüzgar estiğinde.
Gelecek yağmuru müjdelediğinde.
Aklıma sen hücum ettiğinde.
Yine sana ulaşacağım ben.
Ulaşılabilecek en güzel yerde.
Yeşilden bir denizin kıyısında.
Meşeden bir kulübenin içerisinde.
En güzel anlarda.
Daima seninle.

12 Mayıs 2013 Pazar

Uzun Satırlar 11.05.13

Bugün böyle kaç saat oldu artık bilmiyorum, bilemiyorum, sayamıyorum.
Ne tam saatlerin anlamı var, ne yarımların, çeyreklerin.
Canım burnumda geziyorum, dünya dönmeye devam ediyor.
Neden kimse kimsenin kimsesi olmaya bu kadar uzak?
Ve neden dünyada kimsem olacak bir kişi varken o kişi yanımda değil ki?
Ve neden her şey böyle?
Dünyanın amacı nedir ki böyle yavaş döner?
Beni sana yaklaştırmak için neden hızlanmaz?
Sorgulamayada başladım artık dünyayı.
Bizi yan yana getirmeyen her şeyde sorun var.
Yapamıyorum, anlayamıyorum, anlamlandıramıyorum.
Şimdi yine açıp fotoğraflara bakacağım.
Özlüyorum, özlüyorum.
Sadece özlüyorum.
En azından şu 3-5 fotoğrafda olsa bir anlığına senden bir parça görüyorum.
Gerçi göz kapaklarıma senin kocaman bir portreni yaptım sen hep oradasın ama arada bir fotoğraflarınada bakıyorum doğrusu.
Sen ki Yaratıcı'nın ne kadar büyük olduğuna benim için delilsin.
Ve bizi ayıran NFK'nın dediği o kahpe rüzgar olsa gerek.
Sıkılıyorum, daralıyorum, patlıyorum.
Ben böyle yapamıyorum.

Evet fotoğraflardanda belli odluğuna göre sen benim hayatımın gerçek mucizesisin.
Herhâlde bana gösterilen ve sadece benim bildiğim bir mucize.
ALLAH (a.c.) bana işte böyle bir mucize gösterdi, büyüklüğüne delil olarak.
Sen benim için mükemmel bir şeysin.
İnancımı sağlamlaştıran, beni başka bir yere götüren harika bir şeysin.
Sen benim için vazgeçilmezsin.

Bugün pamuk gibi o 2 telcik saçını aldım elime, kokladım, burnuma yapıştı böyle birisi, o kocaman burnum vakum gibi çekti birini.
Ne kadar güzeller oysa.
Keşke şu an o saçlara bizzat dokunabilseydim, o pamuk gibi, ipek gibi saçlara.
Keşke şu an sesini duysaydım, hiç susmamasına.
Şu an yanımda olsaydın ve anlatsaydın.
Hiç konuşmadan dinlesem şu an seni.
Ne kadar çok isterim.
İşte benim böylede çok keşkelerim vardır.
Keşke hep yanımda olsan, her an ve her saniye.
Hiç uzaklaşmasan benden.
Hiçbir an beni yalnız bırakmasan.
Ne olurdu ki şu an ve her an benimle olsan.
Acaba ben ne kadar büyük bir şey istiyorum diye düşünüyorum bazen.
Bilemiyorum artık ne kadar çok istediğimi.
Acaba Yavuz cihan padişahı olurken, Fatih İstanbul'u fethederken, Newton'un kafasına elma düştüğünde. Acaba onlar daha basit bir şey mi istemişlerdi ALLAH'tan? Hani onların istedikleri benim istediklerimden daha mı basit şeylerdi ki hepsi gerçekleştir.
Bir ben kaldım böyle.
Acaba ya da ben nasıl bir insanım ki böyle duam kabul olunmuyor mu acaba?
Bilemiyorum, bilmiyorum, bilmeyi ister miydim ki onuda bilmiyorum.
Bildiğim başka şey.
İstediğim başka şey.
Bambaşka.

Şimdi böyle ayakparmaklarımdan gırtlağıma kadar tıka basa bedenime seni doldurmuşlar gibi hissediyorum.
Nereme bir çizik atsan emin ol her yerimden sen fışkıracaksın.
Bir çeşmeden gürül gürül suyun akması gibi her yerimden gürül gürül sen akacaksın.
Eminim.
Yani böyle doluyum ki ben işte en çok belkide şu anlarda.
Aslında hep doluyorum zaten orasıda ayrı bir şey.
Yazmakta söylemek gibi değil.
Arada fark var.
Aslında en büyük fark sana yazmak ve sana anlatmak.
Sana söyleyemediğim her şey ölüyor.
Senin almadığın bütün kokular ölüyor.
Senin görmediğin her şey ölüyor.
Senin elinden tutmadığın herkes ölüyor.
Ölüyor, yaşayamıyor.

Yahu o dişlerin ne kadar güzeldir ki öyle.
Sen muhteşem bir şeysin.
Bilemiyorum ki artık ne diyeceğim.
Neyi söyleyecek hâlim kaldı ki zaten.
Artık hiçbir şey yapacak hâlim yok ki.
Konuşacak, yazacak.
Hayır sadece sana yazacak, seninle konuşacak.
Bir enkaz gibiyim, bu enkaz birgün düzelecek.
Hâlim yok.
Bugün böyle karanlıklar içerisinde.
Yapayalnız.
Donarak.
Karanlıkta korkarak.
Sağır olarak.
Kör olarak.
Yaşayamayarak.
Tükenerek.
Ölerek.
Geçti, geçiyor, bitiyor.
Yine, senden uzak.

11.05.2013   XI.V.MMXIII
11 Mayıs Cumartesi'yi 12 Mayıs Pazar'a bağlayan, özlem dolu o geceden.
Sonsuzluk gibi gelen, özlemin dibindeki bir günden.

Seni Hissediyorum

Hissetmeyi öğrenin, hayatın size dokunduğunu göreceksiniz.
Jim Roan

Şimdi bana dokunan bir el hissediyorum.
Varlığını hissediyorum bana dokunan.
Saçlarımda gezen bir el hissediyorum.
Parmaklarımla oynayan.
Bir varlık hissediyorum yokluğun içerisinde.
Bir çift göz görüyorum gözlerin arasında.
İnce ince beni süzen.
Bir dudak görüyorum bu kalabalıkta.
Bana bir şeyler fısıldayan.
Bir ruh hissediyorum ruhumun yanında.
Ruhumu tutup çekeleştiriyor bedenimden.
Bu tutsaklıktan kurtarmak istiyor.
Ve bekliyorum tutsaklığın bitmesini.
Özgür olacağımız günü bekliyorum.
Uçabileceğimiz göklere.
Yuva kurabileceğimiz bulutlara.
Uçurtma uçurabileceğimiz diyarları.
Ayçiçeklerini sulayabileceğimiz alp dağlarını.
Toprağı eşeceğimiz yeşil ormanları.
Balığa çıkabileceğimiz yeşil denizleri.
Akıp giden güzel ırmakları.
Senin peşinden koşabileceğim sahil yollarını.
Adını yazacağım mavi suları.
Hissetmeyi öğreniyorum senden.
Sen öğretiyorsun bana her şeyi.
Hayatın bana dokunduğunu hissediyorum.
Bana dokunan hayat aslında sensin.
Dokunan ancak senin ellerin.
Uzananda.
Ve ben yaşamayı istiyorum senin olduğun ülkelerde.
Sessizliğin içerisinde.
Sadece senle bizi yaşamak istiyorum.
Gök gürültüsünün eşliğinde.
Bir şarkı söylemek istiyorum.
Bu şarkının bütün sözleri senin isminden ibaret olsun.
Şimdi hissetmeyi öğreniyorum senden.
Her gün yaşamayı.
Sadece senden öğreniyorum.
Seni hissettikçe yaşıyorum.
Seni hissediyorum.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Gelmelisin

"Kalbinizle yaptığınız her şey size geri dönecektir."  Mevlana 

Kalbimle yaptığım her şey dönecekse bana.
Çok uzun sürmemeli artık.
Gelmelisin.
Bir an önce gelmelisin artık.
Vakit yaklaşıyor demektir.
Ben sana dair ne var ise kalp ile yaptım.
Sana çıktı bütün yollarım.
Senden başladım yola çıkmaya.
Sende dön artık bana.
Ait olduğun yerde ben olmalıyım.
Bana ait olmalısın.
Bende kalbimle diliyorum sana ait olan ne varsa.
İçinde sen olmadığın bir şey yok.
Her şeyde sen, sen olarak varsın işte.
Bana dön artık sende.
Gelmelisin.
Kalbimle yapıyorum her şeyi senin için.
Ruhumla yapıyorum bütün mücadelemi.
Zor bir savaştır ki ben her şeyi senin için yapıyorum.
En içten gelerek yapıyorum.
Ve sen gelmelisin artık.
Bekletmek yakışmıyor ki sana.
Sen en güzel, bana gelince olduğun gibisin.
Benden uzaklaşırsan ne kadar güzel olabilirsin?
Oysa benim yanımda çok güzelsin.
Bana yaklaştıkça güzelliğin çoğalıyor işte.
Farketmelisin bunu.

10 Mayıs 2013 Cuma

Mümkün Olmayanlardan

Senden sıkılmam için dünyanın yukarıdan aşağıya dönmesi lazım.

Senden uzaklaşmam için bilmem neler lazım?
Senden uzak durabilmek için güneşin kararması lazım.
Mümkün değil başka türlüsü.
Seni görmemek demek cennete uzak durmak demektir.
Cehenneme yakın olmaktır senden uzak olmak.
Sensizlik yakıcı bir sıcaktır.
Yakar, kül eder beni, sürekli.
Mümkünlüğünü tahmin edemediğim şeyler var benim.
Senin olmayışını düşünemiyorum.
Deha seviyem henüz o raddeye varmadı.
Ve ben sensizlik düşünecesine vakıf değilim.
Her fikrimin içinde senden bir parça oluyor.
Nefes alsam senin içinde alıyorum.
Güneşe dokunsam senin için bir kez daha dokunuyorum.
Yatmadan önce gökteki dolunayı öpsem, senin için bir daha öpüyorum.
Güneşin ışığı aydınlatmayıp karartırsa birgün dünyayı.
İşte o zaman bende muhayyilemde canlanmayan şeyleri candırırım belki.
Onda bile kesinlik belirtemem.
Sen bana bu kadar işlemişken.
Sıkılmak gibi bir şey mümkün olabilir mi?
Saniye kadar benden uzak olsan ben parçalanırken.
Ay nasıl ki doğmak için geceyi bekliyorsa.
Bende seni bekliyorum gülmek için, mutlu olmak için, yaşamak için.
Böyle yaşanmaz, böyle yaşamaya yaşamak denmez.
Senden sıkılmak düşünülemez.
Senden sıkılmam için güneşin dünyanın çevresinde dönmesi lazım.
Mümkün olmayanlardan, bu.
Mümkünsüzlüklerden.
Ve şimdi ay gibiyim ben.
Seni görmek için gecenin çökmesini bekliyorum.

9 Mayıs 2013 Perşembe

İstila

Moğolların dünyayı istila etmesi gibi istila ettin beni, tüm hücrelerime kadar.

İstila ediyorsun beni.
Günden güne ilerliyorsun en derin yerlerime.
Üzerinde at koşturmadığın hiçbir yerim kalmadı.
En karanlık yerlerimi aydınlatıyorsun meşalelerle.
Sen ilerliyorsun yolunda.
Önüne çıkan hiçbir engele takılmadan.
Vücudumu tarumar ettin.
Önce içimi sonra dışımı yaktın.
İstila ettin bedenimdeki her yeri.
Şimdi her yerimden oluk oluk sen akıyor.
Sen çıkıyorsun göklere kadar.
Bütün hücrelerime kadar tarumar ettin.
Yaşayan hiçbir şey bırakmadın.
Bir sen yaşıyorsun artık bende.
Başka hayat belirtisi gösteren hiçbir şey yok.
Seni yaşatıyorum bir tek.
Bir tek seni yaşatabilirmişim gibi geliyor bana.
İstila ediyorsun beni.
Dilim lâl oldu başka sözcük bilmez.
Ellerim tutmaz oldu, seni arar.
Gözlerim âmâ oldu, senden gayrı bir şey görmez.
Ruhum ruhuna kördüğüm oldu.
Artık kopmak nedir bilmez.
Atlarınla ilerlerken vücut topraklarımda.
Adını haykırarak geçerken gönül ırmaklarımdan.
Yakıp yıkarak geçerken ciğerimden.
Şimdi sen varsın sadece, senden başka bir şey yok.
İstilan o kadar kalıcı ki, artık yaşam yok.
Moğollar gibisin, yakıp yıktın.
Tarumar ettin.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Khaleesi'ye Mektuplar

Jalan atthirari anni.

Büyük nehir, aradaki uçsuz mesafeleri simgeliyor.
Ejderhalar taşıyor onu pençelerinde.
Alev gibi sözler dökülüyor dillerinden.
Sen henüz çok uzaktayken.
Masallara konu oluyorsun çok öteden.
Khaleesi emirler yağdırıyor artık.
Emirleri kamçı gibi belinde insanlarının.
Emrindekiler çırpınmakta onun için.
Onun ejderhaları çığlıklarıyla besler onu.
Geceyi alev topları aydınlatır.
Çöllerde onu korurlar.
Kimsesiz topraklarda onun için mücadele ederler.
Koruyucusu yoktur onun başka.
Merhamet duygusunu merhametsizce bırakmıştır.
Terkedilmişken en önemli anlarda.
Terkedilişi besledi bütün öfkesiyle.
Khaleesi bağırdı uzun boşluğa.
Sesine yetişti emirerleri.
Büyük yollara düştü artık o.
Durdurulamaz ve önlenemez amaçlarla ilerlemekte.
Demir bir taht onun arzusu.
Omuzlarında evlatları.
Alev kadar sıcak tenleriyle yanında.
Ona armağan, gizemler ülkesinden.
Khaleesi ayrı düştü Khal'ından.
Ayrılık ateşi boğazladı onu.
Khal için bütün sözler.
Khaalesi'ye mektuplar, uzun ve eski.
Geride kaldı bir süredir.


7 Mayıs 2013 Salı

İksir Gibi Kokun

"Bir kokun var senin: iksirdir." (Cemal Süreya)


Senin öyle bir kokun var ki.
Burnumda tüter sürekli.
Senin kokunla yaşamayı öğrendim ben artık.
Kokun olmadan yapamam.
Senin öyle bir kokun var ki.
Beni kendime getirir bir anda.
İksir gibi şifa verir bana.
En güzel çiçekten daha güzel kokar.
Adeta alıp götürür beni.
Senin kokun ulaştığında burnuma.
Misk gibi harikulade bir belirişle.
En güzel anlarda.
Gelir bulur beni, zor amansız zamanlarda.
Ne zaman yalnız bir köşeye çekilsem.
Kokun gelir peşimden.
Haykırır bana yalnız olmadığımı.
Esen yeller seni taşır bana.
Kokunu getirirler adeta.
İksir gibi kokun.
Yerle irtibatımı keser bir anda.
Uçurur beni en yüksek yerlere.
Alıp benden beni çekeleştirir.
Senin kokun ulaştığında burnuma.
Ben artık bende kalamıyorum.
Sana geliyorum hemen.
Sende bana geliyorsun hemen.
Biz oluyoruz, ben sana sen bana gelirken.
Kokun sürekli benimle.
İksir gibi tesir eder bana.
En güzel anlarda.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Sesim Güneşli Bugün

Sana bakarak konuşuyorum.
Sesim ondan güneşli .
Haydar Ergülen


Yüzüm ondan hep gülmekte benim.
Sana bakarak konuşuyorum.
Sana, seni anlatıyorum.
En çok seni anlatıyorum, herkese.
Sesim güneşli oluyor senle konuşunca.
Bulutlar dağılıveriyor bir anda.
Bütün karanlıklar aydınlığa dönüşüveriyor.
Sesim güneşli bugün.
Seni görünce hep, her gün güneşli.
Senin olduğun günler hep güneşli.
Sesim, seninle konuşurken güneşli.
Sonra bulutlar kaplıyor sesimi.
Parçalı bulutlu oluveriyor bir anda.
Sesim güneşli bugün.
Sen benim neşe kaynağımsın.
Hayat pınarımsın.
Bugün sen varsın, günün içinde.
Bütün gün sen varsın.
Sen var olacaksın hep.
Senin sesin hep bir şarkı gibi.
Dalga dalga yayılır genişler.
Dokunmak gibi ipekten bir kumaşa.
Uzun uzadıya serilir gider.
Güneşle kaplı gibi bütün gün.
Her saniyesinde seninle olmak ve seninle konuşmak.
Şimdi dünyamı güneş kapladı.
Sesim O'ndan güneşli.
Sesim Sen'den güneşli.
Sen olduğun için güneşli.
Gece olmasın hiç bana.
Sensizlik hiç olmasın.
Sesim hep güneşli kalsın.
Sesim güneşli bugün, hep.

5 Mayıs 2013 Pazar

Yaşamın İncelikleri Üzerine

Yaşam, kazanılmış ve kazanılan önemli bir kelime. Onu anlamsızlaştırmak gereksiz.
Yaşamak insanlık için bir amaç taşımalıdır.
Yaşamına anlam yükleyen insan, yüklediği anlamla beraber yükselecektir.
Yaşam, insanın kendi elleriyle ördüğü duvarlar içine hapsolunmaması gerekli bir şeydir.
Yaşamı bütün insanlık, çeşitli nedenlerle bir yerlere sıkıştırmaktadır.
Yaşamak oysa ki bir yere sıkıştırılamayacak kadar değerlidir.
Yaşamdan uzaklaşmış kimseleri geri döndüremediğimize göre yaşamayı doğru anlamalıyız.
Yaşamı yaşam yapan, onu yaşatmaktır.
Yaşattığın gibi yaşarsın aslında.
Yaşamayı bilmeyen insanlık, yaşamıda bir kelimeden ibaret farz etmektedir.
Yaşamayı kelimelerin ötesine taşımak, maneviyatta bir yer bulmak gerek.
Yaşamı inceden inceye işlemek ve onu ait olduğu yere iyice yerleştirmelidir.
Yaşamın farkında olmayanlar bunu ancak geçkin dönemlerde fark edecektir.
Yaşamı sonradan fark edenleri kimse dinlemez.
Yaşamı sonradan fark edenleri fark edecek birey bulunmayacaktır çünkü.
Yaşam dinlenilen değil yaşanılan, yaşanınca anlamlaşan bir duyu.
Yaşamak insanın hissettiği ve hissederken kavrayabildiği bir şeydir.
Yaşamak damdan düşenin halinden damdan düşenin anlaması gibidir.
Yaşamak nedir sorusunu ancak yaşayabilenler cevaplandırabilir.
Yaşamak yaşayanların anlayabildiği bir olaydır.
Yaşamak için önce yaşamaktaki incelikleri anlayabilmeli.
Yaşasam, yaşasan, yaşatsak.
Yaşayınca güzel kılınıyor bütün dünya.
Yaşamanın fevkaladeliğini kavrayamayan insan kopup gider.
Yaşamaktaki o ince duyu ise sadece düşünenlerin erebildiği ufuktaki bir noktadır.
Yaşam o uzak noktayı yakın eden sihirli bir değnek gibidir.
Yaşamın büyüsüne kapıldığında, yani bir anlam bulduğunda, ona sarılmalıdır insanlık.
Yaşamın büyüsü insanı güzel yerlere götürmektedir.
Yaşamı bilenler yaşatmayıda bilirler.
Yaşatan yaşar, yaşamayan yaşatmaz.
Yaşayabilmek için yaşayanlarla olmalıdır, ya da yaşamayı öğretmelidir.
Yaşamayı bilmeyenlere yaşamı öğretmek ise uzun bir mevzudur ve öğretilmesi güçtür.
Yaşamayı bilenler gücüde bilir ve yaşatırlar.
Yaşamak güzeldir.
Yaşat ki, yaşayasın.
Yaşasın!


4 Mayıs 2013 Cumartesi

Okyanusta Özlemle Boğulmak

Herhalde özlemek damla şeklinde dile getirilseydi okyanusta boğuluyordum şu an .


Ve özlem kelimelere sığmıyor.
Sığdıramıyorum onu hiçbir yere.
Bir yolunu bulup gösteriyor kendini.
Damla damla birikiyor işte.
Büyük bir sel oldu akıyor şimdi.
Ve okyanusa dökülecek işte.
Ben bu okyanusun içinde yalnızım.
Özleminle boğulmaktayım en çok.
Biriktire biriktire boyu aştı artık.
Tutamamaya başladım içimde.
Okyanusta özlemle boğuluyorum.
Özlemin boğuyor beni.
Senin özlemin hiç dinmiyor.
Onu dindirecek bir şey bilmiyorum.
Ne zaman yüzmeyi öğrenirim bilmem.
Bu okyanusta yüzmekte fayda etmez.
Sularına karıştın mı özlemin bir kere.
Ondan sonra ayrılamazsın.
Özlem, dibi görünmeyen bir noktasında okyanusun.
En derin yerinde şimdi.
Dibi görünmüyor özlem okyanusumun.
İçerisi gözükmüyor büyüklüğünden.
Onun hacmini anlatamıyorum artık.
Bütün ufuk çizgilerim özlemle dolu.
Ne yana baksam özlem duyuyorum içimde.
Ben en çok seni özlüyorum.
Özleminle boğuluyorum.
Okyanusunda yüzemiyorum.
Özleminle boğuluyorum.

3 Mayıs 2013 Cuma

Yağmur Gibisin

Yağmur gibi huzursun şimdi.
Yağmur suyu gibi.
Yağmur sesi gibi sesin...

Yağmur gibisin yine.
Rahatlatıyorsun beni.
Sesin alıp götürüyor beni.
Alıp götürüyor beni düşüncen.
Yağmur gibisin şimdi.
Bütün kirlerden arındırıyorsun dünyayı.
Her yeri temizliyorsun.
Ne var ne yok her şeyde izin kalıyor.
Saçlarımdan, yüzümden, damla damla akıyorsun.
Yağmur gibisin, her zaman ki gibi.
Yağmur suyu gibi damlıyorsun ellerimden.
Düşüyorsun önüme.
Yürüdüğüm yollarda senide götürüyorum.
Yollarda izini bırakarak devam ediyoruz.
Ne zaman bir damla düşse göklerden.
O damla buluşmadan toprakla.
Sen buluşursun benimle.
Her yağmurda sen varsın benimle.
Beraber yürürüz bulutların altında.
Islanarak en uzun yollarda.
Yağmur gibidir sesin.
Bazen gök gürültülerine karışır.
Kimi zaman dinlendirir.
Kimi zamanda hiddetinden durulmaz.
En güzel şeyleri söyler ama hep, daima.
Ve yağmur gibidir senin yapın.
Hep bir mutluluk gelir peşinden.
Sürekli rahmet yağarken gökyüzünden.
Sende içime yağarsın.
Yağmur gibisin sen.
En sevdiğim şey gibisin.
En sevdiğim, en sevdiğin.

2 Mayıs 2013 Perşembe

Kana Susamış Gibi Sana Susadım

Kana susamış gibi sana susadım.
Senin sevgi şerbetinden kocaman bir kadeh istiyorum.
Yudum yudum sevginden içmek istiyorum.
Kana kana onu içmek.
Sarhoş olmak istiyorum sevginle.
Yerle gök birbirine geçecek gibi geliyor.
Tek bir düzlem oluşturacak her şey.
Ben susuzluğumu seninle gidermek istiyorum.
Doya doya seninle olmak, sınırsızca.
Sana doyum olur mu, zannetmiyorum.
Senin sesini her duyuşumda sarhoş oluyorum.
Seni her görüşümde avare oluyorum.
Ve seni her düşünüşümde biçareyim.
Delirişler mevcut hayatımda, çokca.
Çokda bana göre değil deliliğin dışına çıkmak.
Delilikler olmasaydı çok basit olurdu.
Basit olanlar gibi hızlı tükenirdi, tükenmiyorsa deliliğinden.
Dudaklarından kocaman bir kadeh istiyorum.
Gözlerinden kocaman bir kadeh.
Ve sesinden kocaman bir kadeh içmek istiyorum.
Kana kana seni içmek istiyorum, durmaksızın.
Ben en çok seni istiyorum, seninle sarhoş olmak.
Sana susayışımın haddi hesabı yok.
Bunu miktar zarflarıyla ifade edemem.
En en en çok desem belki sen anlarsın.
Ama yeterli değil hiçbir şey seni anlatmaya.
Ve özlemimi.
Anlatmak istiyorum sana her şeyi, saatlerce, asırlarca.
Bir şarkı söylemek istiyorum sana, günlerce, yüzyıllarca.
Ve seni istiyorum en çok, kıyamet kadar.
Kıyamet kadar, seni istiyorum en çok.
Kana susamış gibi sana susadım.
Susuzluğumu dindir artık.
Dindir artık susuzluğumu, kana doymak istiyorum.
Gel artık, varlığınla sarhoş olmak vakti.