30 Ekim 2017 Pazartesi

Petra

Eriyor kumlar önümde,
Derisini değiştiriyor şehir,
Gün batıyor
ve gölgesi vuruyor kumlara.
Çatlak bir ayna gibi,
Beni gösteriyor şehir.
Tuzla buz;
Sular çekiliyor;
Yüzünü göstermiyor bulut,
Kaçıp gitmekte,
Ardına bile bakmadan.
Kaç mevsim oldu,
Kuşlar uğramayalı eteklerine;
Pertra'da hüzün kuluçkaya yatalı,
Asırlar oldu.
Dili çatallı bir yılan gibi,
Değdiği her şeyi zehirliyor,
Bu ıssız kent.
Yüzyılların sarhoşluğuyla,
Geçip kendinden,
Krallar vadisinde öldürüyor,
Tüm geçmiş uygarlıkları,
Bu kızıl kent.
Kabuk değiştirir gibi,
Soyunu değiştiriyor ilahların
ve yıkılışı getiriyor eteklerinde,
Hızır'dan bile hızlı.
Sırrı dökülen bir ayna gibi,
Beni gösteriyor şehir.

10-29-2017
JAX

19 Ekim 2017 Perşembe

Ninova

Kendimden kurtulamıyorum
ve bir yara gibi,
Dolaştırıyorum içimde,
Kendimi.

Kanım saflığını yitiriyor,
Taşıdıkça içinde seni
ve bu bir kramp,
Her gün kalbime dolanan.

Tenim inceldi
ve boynum delik deşik,
Dişlerinin değişinden.

Dokundukça kıvrımlarına,
Kayboluyorum,
Yeryüzünün bu,
En geniş coğrafyasında.

Seviyorum keşfetmeyi,
Kendimde seni.
Seni benliğimde dolandırmayı,
Aşk sayıyorum.

Kendimden kurtulamıyorum.

10-19-2017
JAX

Babylon

Her gece,
Bir başka anlam,
Yatar benim koynumda.
Omuzlarım acıyor,
Taşıdığım bu yükten.
Ne zaman bırakacağım,
İnsan olmanın sancısını
ve bu yükün,
Geçit vermez bedelini,
Ne zaman ödemiş olacağım?
Her gece,
Bir başka acı çöküyor,
Tenime.
Sesime duvarlar cevap verir
ve yankısını dinlerim,
Aralıksız.
Sesim kendini bastırıyor.
Ruhumun esir düştüğü,
Anlam ol bana,
Tenimin kilit taşı
ve dışına çıkamadığım,
Babylon.
Duvarlara dokunma,
Hepsinde bir başka büyü,
Kapana tutulduğum.
Kadınlar görürüm,
Yürüdüğüm tüm yollarda,
Hepsi bir başka büyü;
Sonra seni görürüm,
Tanrı bakışlı.
Tenime dokun,
Şifasıdır insan olmanın
ve ruhum,
Bedelidir insan olmanın
ve tanrı
...
Babylon.
Kaldırdım yerden,
Meleği;
Kanatları alev almış
ve taşıyamamış insanlığı.
Ben, kendinden olma;
Kendini kendinden edinme;
Ötesinde tüm düşlerin.
Hayatın içine dalma,
Kapanıp kalma kendine
ve bir anlam ol,
Ruhumun esir düştüğü,
Efendim.
Babylon
Ancak o çoğaltır yaşamı,
Perdeler arkasında.

10-18-2017
JAX

14 Ekim 2017 Cumartesi

San Mateo

       Gün batımı, dediler;
       Senin ardında bıraktığın yangına,
       Gerisini görmediler
       Alev alırken yıldızlar.

Ardında yangın bırakmışsın,
Her nerden geçtiysen
ve küllerinden tanıyorum,
Yürüdüğün yolları.

San Mateo'da bir gece vakti yürüyorum
ve her yer bomboş;
Gözlerimi kamaştırıyor,
Lambaların sisli ışıkları.
Eğer bir ses duyarsam bir köşebaşından,
Başımı yere eğiyorum.
San Mateo'da geceleri yürüyorum
ve kaldırımları adımlarken,
Sessizliği düşünüyorum.

Taşlar batmıyor ayaklarımın altına,
Dingin ve tıpkı okyanus gibi;
Akıp gidiyor-akıp gidiyor,
Peşinden sürüklüyor her ne var ise.
Taşlar okyanus gibi,
Uzanıyor önümde;
Seçiyorum ve fırlatıyorum,
Sekiyor ve düşüyor,
Bir başka taşın dibine.

Gün batımını gördüm,
Gözlerim kamaşırken
ve kan akarken,
Saçaklanmış ışıklardan.
Tuz değmiş gibi dudaklarıma,
Kavruldum,
Gün batarken.

San Mateo'da bir öğle vakti,
Güneşi seçemiyor gözlerim;
Oysa çıplak gökyüzünde,
Her yer güneş;
Kilit vurulmuş gibi göğe,
Her yer bilinmezlik.

Tutuşmuş şamdanlar açıyor geceyi,
Tedirgin günün koynunda;
Kovunç çekiyor beni yakamdan.
Ellerim mermere dönmüş,
Aksıyor hiç durmadan,
Tanrı heykellerine benziyor;
Avuçlarımı göğe açıyor,
Sanki hiç kapanmamış gibi.

10-14-2017
JAX

9 Ekim 2017 Pazartesi

Mandarin

Ölüm zor değil,
Ölüm bir ân.
Yaşamak zor,
Kesilmeden akıyor önümde.
Zor gelen,
Seyretmek ölümü,
Sevdiklerin etrafında.
Kişi kendi yitimini görürse,
Kabullenişi getirir bu,
Kişi görürse sevdiklerinin yitimini,
Acıyı getirir bu,
Peşinden;
ki sonu yoktur acının,
Sonu olmayan için.
Uzun cümlelerle,
İfade edilemiyor acı,
Aşk gibi,
Kısa bir ân
ve sessiz bir ses,
Âh.
Acının sesi
ve aşkın,
Kırık bir saz,
Telleri birbirine dolanan.

8 Ekim 2017 Pazar

Arlington

Gel, konuşmasan da olur.
Otur, içimin ısınmaya ihtiyacı var.
Dışarısı soğuk, gece soğuk,
Ayazda kalmış düşlerim.

Sus, sesini duymasam da olur.
Hâlâ aklımda yankısı boş duvarların.
Duvarlar fotoğraflarınla dolu,
Kitaplar bellekten arta kalanlarla.
Pencereyi açık bırak,
Rüzgârlara karışıp odana gireyim.
Dokunayım tenine buhar olup.

Seç, hangi hayat bana düşense.
Kapat, sana çıkmayan tüm yolları.
Yokuşun başında durmuş,
Gelen gideni seyrediyorum,
Bir elimde gülle,
Gelmeni bekliyorum.

Yavrum al beni kucağına,
Yorgun düştüm.
Yavrum al beni kalbine,
Üşüyüp durdum.

Ah- gelip bir kez görse,
Ah- gelip eli bir kere tutsa,
Ah- gelip boyna bir kez sarılsa,
Ah- gelip omuzlara bir kere uzansa,
Ah- gelse.
Tüm bu ahlar üçüncü şahıs dilinden,
Şahıssızlığa,
Boşluğun yankısı.

9-30-2017
JAX

7 Ekim 2017 Cumartesi

Downtown

Süzdüm üşüyüşümdeki usları,
Günün hürriyetindeki düşleri,
Kapanık imge yollarındaki.
Geçip geldim ıssız şiir vadisinden,
Hiçbir şey almadan yanıma,
Yalnızca senin,
Bir parça senin hayâlin ile,
Geldim sana kuşlar getirerek.
Gecenin göğsüne çivi yazısı ile,
Yazdım Sümer harfleri ile;
Hiç bilmezdim çizgilerin sırrını,
Senden önce.
Sımsıkı, ellerin sımsıkı kenetlenmiş.
Kelebekler tuttum avuçlarımda,
Yuva yaptım oyuklarıma,
Al sev lâl olmuş ayrı düşmüş senden,
Sev, al, Lût kesilmiş sensiz diyâr.
Kırdım ırmaktaki suyu kenarından,
Kes biç çınarı retinasından.
Kapan üstüne süzdüğüm kumların,
Sıcaklığı hisset.
Ayna olsun sana ellerim.

26.2.2016

6 Ekim 2017 Cuma

Sığıntı Kuşu

Önce dünyaya sığındım ve dünyanın sığınılacak bir yer olmadığını öğrendim.
Bu öğrenmeyi yeni öğrenmeler takip etti ve ben her seferinde aynı hisle yalnız kaldım. Bir "sığıntı kuşu" olmaktan öteye geçemedim. İnsan bir sığıntı kuşuysa nereye uçabilir?
Bildiğim ne varsa beni hayal kırıklığına uğratan nedenleri çoğaltmaya yaradı. Geldiğim noktadan geriye dönemiyorum ve duramıyorum. Olduğum yerde kalakalamıyorum da. Zihnim bir karınca yuvası gibi. Acı veriyor her ne var ise. Dünyanın güzelliğinden oldukça uzak bir noktadayım.
Hep bir dönüş aradım. Oysa dönüşüm yok hiçbir şey için. Dönülebilecek bir yere sahip değilim. Hep dönmek isteyen ama dönecek bir yeri olmayan biri ne yapabilir ve nereye gidebilir?
Kendime hapsolup kalmışım. Kendimi terk edemiyorum. Kendimden uzaklaşamıyorum. Kendimi bırakıp gidemiyorum.. Başlayan her şey sonlanıyor ama ben bitemiyorum. Eriyorum, donuyorum ama devam ediyorum ve bu acı veriyor. Hayatın güzel yanından bir hayli uzağa düşmüşüm.
Geceyi sabaha çıkacağımı bilerek yaşamanın nasıl bir acıya denk düştüğünü ve geniş bir yatakta dar bir alan kaplamanın içimde buna eş-olmayan-değerde bir boşluğa da neden olduğunu görüyorum. Bir yatağı bile dolduramazken ne kadar yer kaplayabilirim? Hacmim de içim kadar dar ve küçük Daralmışım.
Karıncalanmış her bir yanım.
Anlatacak kimsem yok, bunun için mi sana inanıyorum? İnsan hep dinleyen birinin karşısında ne yaparsa ben de onu yapıyorum. Sadece anlatıyorum Bu sığıntı kuşu uçmak istiyor.
Bu kadar yavaş olmamalı hiçbir şey.


tekliğim
yorgun ve kanadı kırık kuştur

Soyut, Ocak 1968
Arkadaş Zekai Özger

10-5-2017
JAX

5 Ekim 2017 Perşembe

Savannah

Gece bir kâbus gibi,
Çöküyor üstüme.
Elimi nereye uzatsam,
Kül dökülmüş gibi,
Yangın kokuyor;
Dağlanmış et kokusu dağ başında,
İşte bu Sibirya,
Taşır yangınını binlerce yılın:
Ciğerim nerde?
Biley taşı kıvılcım saçar,
Ben görürüm o saçılmışlıkta,
Bir hiç olduğumu.
Mahkûm taşımaya bedeni,
İnsanoğlu sırtında,
Ölüme doğru;
Ölü-sevici misin ki sen,
Yanına çağırdığın herkes,
Tatmış ölümü.
Sana yalnız senin tatmadığın,
Bir duyguyla geliyorum.
Doğumu hissediyorum damarlarımda,
Bir kadından farklı,
Bir erkekten ayrı.
Doğurmanın hazzını yaşıyorum,
Varsa eğer.
Sessiz gece tıpkı senin gibi,
Yıldız saçıyor göğe
ve ben görüyorum bu saçılmışlıkta,
Bir hiç olduğumu.

10-4-2017
JAX

İnsan olmak nedir bilmiyor tanrı.

3 Ekim 2017 Salı

Orange Park

Dudaklarım nasıl kavruldu bir bilsen.

Kimsenin geçmediği çalılar arasından,
Geçip geldin bir düş ılıklığında.
Gün gülleri soldurmaya başladığında,
Kavanoza hapsolmuş güneşin yanında,
Bir sen vardın,
Bir de ben, varsam eğer.

Sessizlikleri say.

N'olur konuşma ve düşmesin dilinden sözcükler,
Yalan pınarı akmasın bir daha.
Gece, gönlün gündüzüdür:
Karanlığa hapsolmasın bir daha.

Hüthütlerden sor beni.

Sana kaç mektup yazdıysam,
Hepsini içimden geldiği için,
Benliğimle mühürledim.
Kendimden eksilte eksilte,
Yalnızca sana gönderdim.

En çok ölüm anlar beni.

Ben yokluğu diledikçe,
Varlığı diktin karşıma.
Ben konuştukça durmadan,
Sen yoktun yanımda.
Kim bilir hangi inançsız masalın,
İçinde yer buldun kendine.
Bir âşık türküsü olmaya,
Yeğledin uzaktan bakmayı.

   Sözler
   im dö
     kül
     dü
      .

9-17-2017
JAX

1 Ekim 2017 Pazar

San Marco

Kabuk tutmuyor düşünceler,
Soyup sırrını sunuyorsun ufka.
Ufuk unutulmaya yüz tutmuş,
Kepengi inmemiş dinginliğin.
Denize çiçek ektim, tutmuyor,
Buğday tarlasında balıklar,
Yüzüyorum ekinler arasından,
Koynun sisten görünmüyor.
Dilim ilenç içinde imiş gibi,
Durgun ve uygun duyuların,
Belki ilki kadar anlamlı değil hayatın,
Mevsiminden önce ölüyor çocuklar.
Güz şarkısı nasıl olur, bilmiyorum,
Kışı al çek akciğerimden,
Üşüyüş bu, sızış derinlerime.
Terk edilmiş şehirlerin kıyısında,
Ölü imparatorların mezarlarında,
Yanık köylerin unutulmuşluğunda,
Bitmeyen şarkılar dinledim,
Ezelden ebede söylenen.
Sırrını iyi saklar köylüler,
Dünden bugüne,
Kendini iyi taşır.
Yan yana dizilmiş evlerin kuytusunda,
Cunbadan bakan insanların eleğinde,
Kim bilir ne gizler ve gözlerinde,
Kim bilir ne bilişler var.

9-17-2017
JAX