27 Kasım 2015 Cuma

Ruhunun Köşeleri Avuçlarıma Batıyordu

Ölüyordum ve hiçbir melek ziyaretime gelmiyordu,
Papa beni aforoz ederken,
Rahipler incilden sokaklarda küfürden düşler kurarken,
Cayır cayır yakıyorlardı beni bir kuru dala bağlayıp.

Ruhunun köşeleri avuçlarıma batıyordu,
Ben İsis'im diyordu, senin Mesih'inim;
Göçüp göğe ağıyordu beni yüzüstü bırakıp,
Avuçlarımda kan, ben bakakalırken.

T beni terketti Papa diyordum,
Diz çöküyordu rahibeler, dillerinde yalanlar;
Bir avuç külden insan olmayı umarken,
Yakılıyordu gönlün Roma'sı âşkın Neron'unda.

Ruhunun köşeleri avuçlarıma batıyordu.

20 Kasım 2015 Cuma

Âh mine'l-dilek

I: Gizin Peçesi
Mavi bir peçeydi özünü saklayan gözünün,
Erguvan ağacının.

II: Doğmayan Güneş
Seni bekliyordum Mehdi diye,
Ben bekledikçe sen gelmiyordun,
Gelmeyişinle sana olan inanç yiterken.
Yiten her şey yokluğun kül vadisinde,
Bir erguvan ağacının dalında asılı:
Oysa ben senin gelmeyişini de seviyordum.

III: Göğe Dayanmış Merdiven
Kaç yol var gökten yere inen,
Kaç yol yok geri dönen?
Bir aldatmacanın orta yerinde duruyorum,
Aklımın duvarları içine sıkışmış,
Gönlün camdan kentleri yıkılmış.

IV: Çoban Yıldızı Masalı
Gidiyorsun çoban yıldızı,
Bırakıyorsun beni böyle.
Bir savaşın ortasında silahsız yürüyorum,
Her yanda ölüler, arasında yürüyorum.
Beni duyan yok,
Herkes gibi gidiyorsun çoban yıldızım.
Yitmiş bir sevgili, sıcaklığından uzağım,
Doğmamış çocuklar, dikilmemiş kefenler arasında;
Gelecek günlerin getireceklerinden,
Mahrum insanlığım.

V: Yitik Ben
Âh mine'l-dilek diyorum düşerken gönlüne,
Çok yüksek.
Avuçların sıcak ve ruhun üşümüş,
Yitiyorum.
Yitik benliğimin ülkesinde,
Seviyorum.

14 Kasım 2015 Cumartesi

İnsan

İnsan, gerçekte ne kadar değerli? Bir denklemin parçası olmaktan ileriye gidemiyoruz gibime geliyor çoğu zaman; çoğunluğu oluşturan, sayımlarda ortaya çıkan herhangi bir rakamdan fazlası değiliz. Dünyadaki yedi-sekiz bilmem kaç milyar insandan birisiyiz yalnızca ve ben, yetmiş-seksen bilmem kaç milyonluk bu ülkede yalnızca bir kişiyim, hiçbir anlam ifade etmeyen. Ölümüm de yaşamım kadar bir rakamdan ibaret olacak. Belki bir bombalı saldırıda ölen yüzlerce kişiden, belki kuş gribinden ölen onlarca kişiden, belki bu yıl ölecek bilmem kaç kişiden biri olmaktan öteye geçemeyeceğim. Acı sınırsızdır ama gözyaşları sınırlı ve hiç kimse sonsuza kadar ağlayamaz, bulutlar hariç, ki onların da damlaları kuruyor gibi. Rakamlardan başka bir şey değiliz aslında ve asıldan uzaklaştıkça anlamımızı yitirmekten başka bir şey yapmıyoruz.
İnsan, gerçekte ne kadar anlamlı? Sanırım hiç. Kendi kendine fikirler, duygular, hassasiyetler, soylar oluşturup çekip giden etten bir parça. Ahiret varsa da bu dünyayı etkilemiyor, yalnızca sonrasına dair bir ışık tutuyor. İnsan, daha bu dünyayı halledememişken kaldı ki diğer taraf... Yorgunluk var yalnızca bedenlerin üzerinde. Anlamlanamamanın sancısını yaşıyor modern insan. Tekerleğin, ateşin, sarkacın bile anlamını yitirdiği, geride kaldığı bu yüzyılda insan, her şeyden daha değersiz. Çoğunluğu oluşturan rakamlardan başka bir şey değiliz.
İnsan, gerçekte ne kadar var? Yok aslında. Tüm ürettikleri öldüğünde kaybolan bir varlıktan bahsediyoruz. En fazla iki kuşak sonra unutulup tarihe karışacak bir şey. Bir aktarım ne kadar ileriye etki edebilir, insan için, sürekli soylar birbirine dolanırken dna örneğinde olduğu gibi. Bir araya gelip geçici bir süre el ele veren guanin-sitozin ve bilmem ne-bilmem ne sarmalından fazlası değiliz.
İnsan, gerçekte ne kadar kendi? Yine hiç. Sürekli dış etkilere göre kendini biçimleyen, tepkilere doğru eğilimler geliştiren, olabildiğince esnek bir yapı. Bu varlık yalnızca hiçler üzerine kurulu. Hiçlerin bu kadar fazlalaştığı yerde anlam da değer de ölüyor ve geriye et kalıyor. Ruh, bu etin içinde hapsolduktan sonra ne kadar değerli ki, bu kadar kirli, paçavra, ucube, cüzzamlıyken. Kirli bedenlerde temiz ruhların hayali. Düşler güzeldir gerçeklerle karşılaştırıldığında.
İnsan, anlamlanamamanın acısını yaşayan varlık, ölümsüzlüğün peşinde asırlardır koşan, bir ad bile olsa geriye bir şey bırakmak arzusuyla dolu olan, bir hiçsin ve aslından uzak.

10 Kasım 2015 Salı

Jeny'ye Mektuplar

Belki bir gün gelirsin Jeny, yeşil çimler üstünde ayak izlerini bırakarak, üzerinde cennet beyazı bir elbise, belki bir gün gelirsin.
Hayatın hep ihanetlerle kesiştiği noktada duruyorum, yitirişlerle, kaybedişlerle, yok oluşlarla, aldanışlarla, yıkılışlarla kesilen. Ne bana başka bir hayatın olduğunu gösteren var ne de böyle bir hayat olduğuna dâir ibare, ipucu, emare.
Gördüğüm her şey bir acıyı müjdeliyor göğsüme. Acı şehirleri var gönül vadimin üzerine kurulmuş ve tuğları göğe doğru dikilmiş. Şimdi bu şehirlerden ardı arkası kesilmez kara dumanlar yükseliyor göğe, kim bilir hangi yandan tutuşmaya başladım gene.
Jeny, kaç kez umutsuzluğa düşerse bir insan, ondan daha fazla düştüm ben bu tuzağa ve her seferinde beni kurtarman için seni bekledim. Sen Jeny, yağmurun hemen ardından açan güneşimsin benim. Sen Jeny, karanlık gecenin tam orta yerinde gözümün ışığı olan ayımsın benim.
Bir eş, bir çocuk, bir dost, ne eksiğim varsa hepsinin toplamısın sen Jeny, yerçekiminden daha fazla beni kendine çekensin. Sen benim kelimeleri öğrendiğim kaynaksın Jeny.
Koşmak istiyorum yine hiç durmadan yıllarca. Asırlara uzanan biriyim, omuzumda dünya, çalkalaya sallaya koşuyorum. Omuzlarımda dünya, koşuyorum.
Belki bir gün gelirsin yine Jeny. Ahşap bir evin balkonundan gözümü dikip baktığım ovada seni tekrar göreceğim ânı bekliyorum. Beklemek, her şeyden zor aslında. Sabır, bir acılar toplamı mı yoksa hep böyle mi denk geliyor? Mutluluğa sabretsin artık birileri de. İnsanoğlu çok tekrara düşüyor artık Jeny. Tüm duygular bir tekrara düşmekten ibaretmiş gibi oldu. Belki Âdem olmalıydım belki Habil ve hatta belki de Kabil, ne olursa olsun bu üçgende olmalıydım çünkü bu, benim tekrara düşmemi engelleyecek tek ihtimalimdi. Ya Âdem olmalıydım ya Havva ya da Azâzil, bu daha da önce benim özümün oluşturacağı tek yoldu. Tüm bunların dışında sürekli kendini tekrarlayan insanoğlunun bir parçası oldum, acı çağında.
Acı çağı bu, tüm kaybettiklerimi andığım, Jeny.
Ne güzel adın var Jeny.
Belki bir gün sana gelirim Jeny.

Forrest Gump



5 Kasım 2015 Perşembe

Bakır Venüs'ü

Eritip Venüs'ü bir aynada,
Biriktirdim camlar ardında;
Bakır rengindeki günü,
Saklayıverdim ışık huzmesinde.

Çınlayan kelimelerle örtüp bedenini,
Dilsiz cümleler giydirdim üstüne;
Zaman tutkununun kum saatini,
Kırıverdim yitik doğum ânında.

Kararmış gün,
Kızıla çalan göz,
Her şeyi bilen söz,
ve sen, köz.

Bakır Venüs'ü,
İçimde eriyik.