31 Mart 2013 Pazar

Kendi Kendime

''Kendimle biraz yalnız kalmalıyım. Kendimi karşıma alıp öğüt vermeliyim."
Tutunamayanlar Sayfa (322)

Kendi kendimi oturtmalıyım karşıma.
Bu da fiziki şartlarda mümkün olmuyor.
Bende seni alıyorum karşıma.
Sen benim benden kopmuş bir parçam gibisin.
Anlatmalıyım sana her şeyi.
Sana anlatırken aslında kendimede anlatıyorum.
Aynaya karşı konuşuyormuşum gibi.
Sana söylediğim her sözü kendime söylüyorum.
Senin söylediğin her sözü dilimden çıkmış kabul ediyorum.
Sen benim için ben gibisin.
Her sözüne sözüm diyorum.
Durmadan seninle konuşarak kendimle konuşuyorum.
Kendimi bu yolda buluyorum.
En çok kendimle konuşuyorum.
Soluk dahi almadan sürekli konuşuyorum.
Kendi kendime konuşmalıyım uzunca.
Ne varsa her şeyi söylemeliyim.
Ki buna vaktin imkân verdiğince tabii olabilirim.
Sana her şeyi anlatmalıyım.
Yoksa her şey eksik ve anlatılmamış olarak kalacak.
Şimdi sen varsın yanımda.
Kısa nefesler arasında her şeyi yumurtluyorum sana.
Bütün kelimelerimle kapsamlar içerisinde her şeyi anlatıyorum sana.
Senden çok kendime anlatıyorum.
Kendi kendime konuşuyorum.
Öğütlerim kendime.

Zamanı Geldiğinde

"Ve zamanı geldiğinde, Rabb'in sana gönlündekini verecek ve seni hoşnut kılacak." - (Duha Suresi)


Zamanı gelecektir her şeyin.
Güneş bu kadar açıksa gökyüzünde.
Bir sebebi olmalı bunca şeyin.
Çiçekler her kış solgunken.
Baharı hissetikleri anda en güzel hâlleriyle yeniden doğuyorsa.
Bulutlar artık yerlerini berraklığa bırakıyorsa.
Kış köşesine çekilmiş uzaklaşıyorken.
Her şeyin geleceğini haber veriyordur.
Bir gün her şeyin gerçekleşeceğini söylüyordur.
Günler uzuyorsa her geçen saniye.
Ve gece giderek dahada kısalıyorsa.
Saatler bile artık yavaşlamak istiyorsa.
Bizi kasıp kavuracak sıcak bir dem varsa.
Yanıyor isek yaz sıcağının içerisinde.
Bilinmeli ki her şey bizim için.
Daha uzunca sana bakmak.
Saatlerce yanında kalabilmek.
Zamanı ölçmeksizin seninle durabilmem içindir.
Bir gün gelecektir elbet.
Güneş senin üzerine doğduktan sonra benim üzerime doğacaktır.
Ve baharı birlikte karşılayacağız.
İlk çiçekleri beraber büyütecek.
Yeşil bayırlarda sadece koşacağız.
Saçlarını papatya demetlerinden bir taç çevreleyecektir.
Ve bir gün gelecektir elbet.
Sadece istediğimiz şeyler gerçekleşecektir.
Bir gün gelecektir.
Zamanı gelecektir her şeyin.
O, bir gün bize çok yakın olmalı.
Artık ölçmek istemiyor, sabırsızca bekliyorum.
Umutla.

29 Mart 2013 Cuma

Senin İzlerin

Senin izlerin var her yerde.
Günde, gecede, aydınlık ve karanlıkta.
Şimdi ayın göğün altında.
Aynı ay'a bakarak.
Aynı şeyi düşleyerek.
Ve düşlediğimizi görerek.
Bekliyoruz.
Duyduğum sesler çok uzaklardan.
Ama çok yakın.
Mesafeler yok gibi aslında.
Sanki sadece bir kaç adım uzaklıkta.
Sesi o kadar yakın ve taze.
Sanki elimi uzatsam tutacak gibi.
Ayağım kaysa ilk o uzanacak bana.
Seslensem ilk o dönecek gibi bana.
Şimdi yine kulaklarımda sesi.
Elimde elinin sıcaklığı.
Burnumda onun kokusu.
Gözleri var gözlerimin önünde.
Gördüğüm büyük bir dolunay belki.
Oysa sanki onun gözlerine bakıyorum gibi geliyor bana.
Çünkü gördüğüm onun gözleri.
İçime işlemiş gibi.
Ruhumda onun gözlerinin etkisi var.
Kımıldanışlarım bile daha farklı.
Sesimin her tonunda onun etkisi.
Hislerim sana dair.
Ne varsa sana ait.
Sadece sen varsın artık benim için.
Senin için her adımım.
Her yolculuk sana dair.
Her sözde senin izlerin.
Üzerimde senin etkilerin var.
Şimdi senin izlerinle yaşamak.
Baştan başa izlerini taşımak.
Her yerde hem seni hem senden bir şeyleri görmek.

IV.Çoğul Kişi: Yalnızlık Değil

Yalnızlık bana uzak şimdi.
Fiziksel bir birliktelik yoksa da.
Ruhani bir uyum var.
Uzun yıllar yalnızmışım oysaki.
Sadece ben IV. tekil kişi.
Hep tekbaşına hep yalnız.
Şimdi bir bulut gördüğümde.
Güzel bir yağmur yağdığında.
Serin bir rüzgar esintisinde.
Merak ettiğim her kelimede.
Arayabildiğim bir ses varsa.
Ya da yediğimde bir yemek.
Yaptığımda bir kurabiye.
Yalnız yiyemeyecek hale geldiysem.
Sen bir çikolatayı bile yalnız başına yiyemiyorsan.
Yalnızlık kavramı sınır dışı edilmiş artık.
Sen IV: tekil kişi olamazsın.
Eğer ben de bir tekilliksem.
Biz olsak olsak IV. çoğul oluruz.
Yani iki tekilden bir çoğul.
Veyahut IV. tekilden bölünerek.
II ayrı tekil oluruz.
Sen ve ben.
Bu da eğer yalnızlık hissi verirse.
Biz senle olsak olsak I. çoğul oluruz.
En güzelinden kocaman bir BİZ...

28 Mart 2013 Perşembe

Adak


Sana yazdıklarımı adak kabul ediyorum.
Hepsini adıyorum güneşin geldiği yöne.
Hepsini adıyorum ayı gösteren ellere.
Hepsini adıyorum geceyi bölen sese.
Hepsini adıyorum bulutların ayın önünden süzülüşünü gösteren ellere.
Hepsini adıyorum tan vaktini aydınlatan sese.
Hepsini adıyorum kalem tutan ele.
Hepsini adıyorum kocaman gülüşlere.
Hepsini adıyorum sevgi dolu gözlere.
Hepsini adıyorum yeşil denizlere.
Hepsini adıyorum sahil yolundaki duraklamalara.
Hepsini adıyorum ressamın paletine.
Hepsini adıyorum şiiri canlandıran hülyalara.
Hepsini adıyorum şarkı söyleyen dillere.
Hepsini adıyorum merhamet dolu ruhlara.
Hepsini adıyorum altun saçlara.
Hepsini adıyorum ipekten biçilmiş saçlara.
Hepsini adıyorum kalbime ok gibi batan kirpiklere.
Hepsini adıyorum kalbime hazinesini gömen ellere.
Hepsini adıyorum sonsuzluğun pencerelerine.
Hepsini adıyorum rahmet dolu yağmurun anlamına.
Hepsini adıyorum ıslanmış saçlarına.
Hepsini adıyorum yeşilin efendisine.
Hepsini adıyorum misk-i amber kokuna.
Hepsini adıyorum ölümsüz ruhuna.
Hepsini adıyorum ölümün ölümsüzüne.
Hepsini adıyorum sana!
Bütün olan merhametimle.
Bütün hepsini adıyorum.
Beyaz bir kaftan içerisinde.
Çiçeklerle donanmış bir diyarda.


27 Mart 2013 Çarşamba

Gökte Yağmur

Dışarda yağmur, içimde yağmur.

Şimdi yağmur yağıyor yine.
Belki aynı gökyüzünde gözlerimiz dolaşıyor.
Kim bilir belki gözlerim seni görür bir yıldızda.
Belki bulutlarda görürüz birbirimizi.
Belki bir gün rastlaşırız bir yağmur tanesinde.
Yağmurda ıslanırız belki bir gün kıpırdamaksızın.
Yağmur boşaldı bulutlardan.
İçime boşaldı varlığın.
Her tanede bir kez daha saplandın.
Saplandığın yerde dibe kadar gömüldün.
Şimdi her yağmur tanesi kan renginde belki.
Belki her süzülüşte ayrı bir resim.
Ve yağmurla buğulanan camda ellerimle çizdiğim bir resim.
Resimde mutlu bir tablo.
Yağmur sarmış bütün köşe bucağı.
Bulutlar bembeyaz.
Denizler gibi engin uzanıyor önümüzde
Belki aynı yerde gözlerimiz.
Belki aynı noktaya odaklanmışız.
Ve belki de bilmeden birbirimize bakıyoruz şu an.
Yağmur taşıyor seni bana.
Beni sana döndürüyor her toprakla buluşuşunda.
Yağmuru unutmak kolay olmasa gerek.
Ve her yağmurda seni zikretmemek.
Kara göklerde beyaz bir şelale.
Irmaklar gibi boşalır sonsuzcasına.
Suyu tatlı ve rengi saydam.
Tıpkı senin gibi gözlemleri doyumsuz.
Yağmur yağıyor içine.
İçime, dışıma.
Seninle, senle.


İçimde yağmur, dışımda yağmur.

26 Mart 2013 Salı

Kafile

Göğsüne yatır beni, düşlere götür beni.

Şimdi bir kafile adım adım yol alıyor.
Senin kalbinin derinliklerine doğru.
Sana doğru.
Bütün değerli taşlarına süslenmiş atlılar.
En nadide parçalarla bürünmüş sandukalar.
Bütün çölleri, dağları, tepeleri aşıyorlar.
Bütün zorluklara katlanıyorlar.
Senin kalbinin yolu neden bu kadar çetrefilli?
Neden bu kadar değerli?
Kafile bu yolu alıyor dilinde hiçbir kötü söz düşmeden.
Bütün özüyle kavramış bu hediyeyi.
Kalbine bir hediye verecektir bu kafile.
Kalbimden bir parça taşırlar sana doğru.
En derinlere saklamak ve oraya gömmek için.
Altunları sandukalarla yığmak için oraya.
Kafilenin değeri kalbin ölçüsüncedir.
Sevgimi taşırlar bütün varlıklariyle.
Bu kafilenin her bireyinde yüklenmiş bulunur.
Ve bu kafile ulaştığında sana.
En derin düşlere dalmak istiyorum.
Düşlerin hepsini kucaklamak ve orada yaşamak.
Bu düşten uyandıranın kellesini uçurmak.
Uykumdan ayırandan kurtulmak.
Bu kafile sana büyük bir hediye taşıyor.
Bütün yolları senin için aşıyor.
Arşınlıyor bütün çölün kum taneciklerini.
Sususzluktan dilleri kuruyor.
Güneş tepelerinde bitiyor.
Senin serabını görüyorlar.
Senin için sonuna kadar dayanıyorlar.
Bu kafile senin için yolları arşınlıyor.
Bir gün varacaktır elbet sana.
Çetrefilli yolun sonunda kalbine ulaşacaktır.
Göğsünde sonsuza kadar uyuyacaktır.
Hiçbir düşten uyanmayarak.
Dillerinde aynı sorunun cevabını arayarak, bulamayarak:
Senin kalbinin yolu neden bu kadar çetrefilli?

Ten sönmeden bitmez bu hadise.

Yine Tanışalım

Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer, benimle yeniden tanış." 
- Pablo Neruda

Yeniden yine tanış.
Seninle sürekli tanışalım.
Her gün bir daha tanışalım.
Tanıştıkça daha çok tanışalım.
Bu insanın aynada kendine bakması gibi.
Sana baktıkça kendimi görüyorum.
İnsan kendini ancak böyle görebilir.
Aynalar kadar yapay değil.
Olduğu gibi.
İnsanın ete, kana, cana bulanmış olarak kendisini incelemesi.
Seninle defalarca kere daha tanışmak istiyorum.
Her seferinde kendimle tanışıyorum.
Her defasında kendimde bir şey daha görüyorum.
Gözlerinden daha güzel bir resim yok.
Sözlerinden daha güzel bir edebiyat yok.
Ve kalbinden daha güzel bir mücevherat.
Senden daha güzel bir cennet?
Seni her gördüğümde aynı heyecan.
İlk günkü kadar saf.
Ve her seferinde aynı güzelliği buluş.
Her seferinde yeniden, yine aynı şeylere tutkuyla bağlanıyorum.
Her seferinde kayboluyorum.
Yine eriyorum ve sen oluyorum.
Seninle milyon kere yeniden tanışmak istiyorum.
Bu tanışmaların sonu yok.
Seninle her tanışımda bir kez daha aynı heyecanı yaşıyorum.
Seni her görüşümde yeni tanışıyormuşuz gibi.


25 Mart 2013 Pazartesi

Sen Gülünce

Bazı kadınlar gülünce dünya bile ne tarafa döneceğini şaşırıyor .
Burak Aksak

Sen gülünce dünya şaşıyor yönünden.
Tıpkı benim gibi.
Ortak noktamız bu.
Sen bizi şaşırtıyorsun.
Sen şımartıyorsun varlığınla bizi.
Döndürüyorsun bizi kendi çevrende.
Senin çekim kuvvetinden uzaklaşamıyoruz.
Sen gülünce gülüyor bize hayat.
Gülüyor bütün güzellikler bize.
En samimi duygularla hissediyoruz her şeyi.
Gülüyoruz bizde.
Sen gülünce.
Sen gülüyorsun diye ben.
Ayaklarına geliyorum en buhranlı zamanlarda.
Şiirler yazıyorum sana en siyah gecelerde.
Bir şarkı söylüyorum sana en yağmurlu günlerde.
Sen gülünce dönüyorum kendi etrafımda ben.
Çiçekler güneşe dönüyor.
Ay yüzünü bize dönüyor.
Sen gülüyorsun diye gülüyorum ben.
Sümbülî bir koku geliyor önce.
Sonra o kokunun gerçek sahibi.
Bütün dünyadan sıyrılarak geliyor.
Dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle geliyor.
İncilerini göstererek geliyor.
Senden önce kokun geliyor.
Sonra sen geliyorsun.
Senin kokun senden önce geldiği için gülümseyişim erken başlıyor.

Sen gülünce dünya dönmeye başlıyor.
Benim için.

Dayanamıyorum.
Sen gülünce duramıyorum.



24 Mart 2013 Pazar

IV. Tekil Kişi: Yalnızlık

Çok kalabalıkta çok yalnız.
Çok gürültüde çok sessiz.
Çok gecede çok güneş.
Çok çoğullukta tekil olma durumu.
Artık IV.tekil kişi gibiyim.
Çoğulların hiçbiri kabul etmedi.
Tekillere sığındım.
Onlarda yanlarına almayıp yol gösterdiler.
Bende IV.tekil kişi oldum.
Hepsinden bağımsız.
Hem böylece belki bir yolunu bulup çoğulda olabilirim.
Belki birgün IV.çoğuk kişi olma mertebesine ulaşılabilir.
Artık cümle yapıları tamamen değişmeli.
Aileye yeni bir birey katıldı.
Bütün cümleleri yakmak ve yenisini inşaa etmek istiyor.
Görülmemiş bir düzen istiyor.
Artık bütün çekim ekleri yeniden düzenlenebilir.
Yeni bir ek geldi hepsine.
Henüz bilinmeyen.
İsminin tesiri bile hepsini değiştirebilir.
Artık yalnızlık geldi.
Hiç gitmemişken tekrar geri geldi.
Efsane geri geldi, yalnızlık geldi.
Bir daha geldi, gitti, geldi.
Uzaklaşamadan yine geldi.
Adını gizleyerek geri geldi.
Ben olarak yeniden geldi.
Artık IV. tekil kişi olarak, isminin başına bir ünvan alarak geldi.
Belki bu onu kral yapmadı.
Ve ya hanedana onuda dahil etmedi.
Ama bu onu hepsinden ayırdı.
Adını ölümsüz kıldı.
Ölümsüz olan varlığının adını dahi ölümsüzleştirdi.
Bu sefer yalnızlık bir beden bulup geri geldi.
Artık onu görmediğini söyleyenlere görünmek istiyordu.
Ben artık IV.tekil kişi.
Ne iyelik olabilirim artık, ne nesne.
Sadece bir ek olarak varız artık.
Saklı cümlelerde.


23 Mart 2013 Cumartesi

7 İklim Yalnızlık

7 iklimin 7 insanı dahi olsa bu; yalnızlık.
Bu diyarda onun hükmü geçer.
İklimi o belirler.
Bazen güneş açar, bazen yağmur yağar.
Ne olursa, o istedi diye olur.
7 iklimin insanları bir araya gelseler.
7 farklı derinin rengi yan yana dursa.
7 ayrı ordu çarpışsa.
7 bilinmeyen dil konuşulsa.
Yalnızlığın hükmü kararından vazgeçmez.
Ve o konuşmak için dile ihtiyaç duymaz.
Gökler karaya bürününce.
Ve denizde balıklar kendi sularını terk ederken.
Kelebeklerin ömürleri sonlanırken.
Leylekler göğü yararak uzaklaşırken.
Bahar sonlandı diye kurt inine çekilirken.
Yalnızlık olduğu yerde, dimdik ayakya.
Ne bir ülkeye sahip.
Ne ete, ne kemiğe.
Ama hiçbir şeye sahip değilken her şeyde.
Ayak basmadığı toprak yok.
Kanadını çırpmadığı yer yok.
Suyunu içmediği ırmak yok.
Bütün yeryüzünde onun izleri var.
Fersah fersah bütün dünyayı kuşatmış.
Ne kurtuluş mümkün, ne kurtulamayış.
Şartları belirleyen o.
Ne boynuna bir kement geçirir.
Ne dizginleri elinden bırakır.
Ne kanatlanıp uçmana izin verir.
Ne süzülerek okyanusta kaybolmana.
O, ondan kaçılamayacağını bilir.
Ağları sarmıştır dört yanı.
O ağları görmezsin, ama hissedersin.
7 iklim yalnızlığı yaşarsın.
Her iklimde yalnızlıkla bir kez daha tanışırsın.
7 iklimin yalnızlığınıda seversin.


Körkütük Yalnızlık

Nerede olursam olayım, yalnızlık benimle.
Beni terk edip gidemez.
Ben hep yalnızlığımla beraberim.
En gözü kara anlarda yine beni bulur.
Körkütük sarhoş eder beni.
Her gece uçup bana gelir.
Yalnızlık beni bırakıp gitmez.
Bir kadeh şarap gibidir.
İçmeden sarhoş eder beni.
Düşüncesi kemirir durmadan beni.
Bardaktan boşanırcasına yağmur gibi yağar üzerime.
Güneş gibi doğar her gün üzerime.
Ay gibi her gece gösterir kendisini.
Geceyi kollamaz gelmek için.
Her gece ve gündüz barındırır varlığını.
Delicesine hissettirir aynı zamanda.
Yalnızlık körkütük bana gelir her gece.
Kapımda yatar durmadan.
Dayanamam içeri alırım onu.
İçimde ağırlarım yalnızlığı.
Asla uzaklaşamaz benden.
Ben ve yalnızlık, bakiyete doğru yol alıyoruz.
Susarak anlaşırız bazen.
O bana benim duymadığım masallar anlatır.
Ben anlamadığım bu masalı dinlerim.
Bu masalı sevgiyle beslerim.
Ve kocaman bir yalnızlıktır bu masal.
İnanasım gelir hep.
Yalnızlık benim körkütük yandaşım.
Hep benimle olan varlık.



22 Mart 2013 Cuma

Senin Kelimelerin

Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri beni içine alsaydı ! 
Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken


Benim için kimse güzel bir şey yazmamış.
Herkes her şeyini senin için yazmış.
Bana ait hiçbir kelime yok.
Oysa sana adanan milyonlarca cümle var.
Sana yazılan şiirler, romanlar.
Benim bir harfim bile yok.
Böyle fakirane yaşıyorum.
Hiçbir zaman senin kadar zengin olamayacağım.
Bende cümlelerde yaşamak isterdim.
Başkentimi harflerin arasına kurmak.
Sonra seninle orada bir şehir inşaa etmek isterdim.
Bütün harflere senin gizlerini saklamak isterdim.
Kelimelerin hepsini senden duymak.
Senin, sözlüğüm olmanı isterdim.
Bütün anlamları senden duymak.
Her harfin telaffuzunu tek tek senden işitmek.
Bende senin kadar adına cümleler kurulan birisi olmak isterdim.
Hiç olmazsa birkaç kelime duymak.
Ben boğulurken her şeyden önce senin adını bağırırım.
Kaldı ki başka kelime bilmem.
Ezbere bildiğim tek kelime senin adındır.
Senin adından gayrı kelime bilgim yoktur.
Senden başka söyleyecek şeyim.
Şimdi sana bunları yazıyorum.
Bu kelimelerin hepsi senin olmuş olacak.
Yine bana ait hiçbir kelime yok.
Yine her şey sana ait, bana ait hiçbir şey yok.
Senin kelimelerinle, sana armağan ettiğim kelimelerle sana bir şeyler yazdım.
Senin kalbine hitafen.


21 Mart 2013 Perşembe

Tuhaf

Bu kadar uzak olup kalbimde uyuman ne tuhaf .
Ümit Yaşar Oğuzcan


Ne tuhaf, şimdi içimde taşıyorum seni.
Oysa arada kilometreler var belki de.
Ne tuhaf milyarlık dünyada sadece seni tanıyorum.
Çok büyük kalabalıklar var oysa.
Kocaman bir ağırlık var göğüs kafesimde.
Oysa üzerime hücum eden koca dağlar var.
Dilimden sadece senin adının düşmemesi ne tuhaf.
Oysa bildiğim binlerce kelime var.
Ne tuhaf, gözlerimin sadece seni görmesi.
Oysa büyük bir dünya var.
Tuhaf.
Şimdi senden çok uzakta.
Yine taşıyorum seni kalbimde.
Kalbimin koridorlarında dolaşıyorsun.
Kalbimin yamaçlarına tutunuyorsun.
Düşmemek için amansız bir mücadeledesin.
Düşsende kalbimin uç köşelerinde var olacaksın.
Kalbimin ücra köşelerine uğrayacaksın.
Durup en yüksek mevkiinde oradan bakıyorsun.
Kamp kuruyorsun oraya.
Tuhaf ki çıkmaya niyetin yok.
Tuhaf ki sadece seni istiyorum.
Susuz kalmış ve yürürken çöllerde.
Bir tas su ister gibi zerdüşt olmuş istiyorum seni.
Artık varlığından başka bir şey düşünemiyorum.
Yoklukla çevriliyim şimdi.
Tuhaf ki yine hissediyorum içimde seni.
Çok uzaklaşmış olamazsın.
Yakınsın bana, benden daha çok.
Tuhaf ki uyuyorsun yine kalbimde şimdi.
Derin bir uykudasın.
Kalbime sarılmışsın.
Ve uyuyacaksın, gün doğacak ve batacak.
Ama sen hep orada uyuyacaksın.

20 Mart 2013 Çarşamba

Senden Öğrendim

''İnsan her konuda, ancak sevdiği insandan bir şeyler öğrenir.''
Johann Wolfgang von Goethe


Bende her şeyimi senden öğreniyorum.
Nefes almayı bana sen öğretmiş olmalısın.
Nasıl kalem tutulur ancak sen öğretmişsindir.
Ellerime senden başkası dokunamaz.
Yaşamayı ancak sen öğretmiş olmalısın.
Başka türlü yaşanmıyor.
Dördün karesinin on altı olduğunu ancak sen söylemiş olmalısın.
Mono'nun tek demek olduğunu bana senden başkası öğretmiş olamaz.
Sen olmasan ben zarf tümlecini bile bulamazdım.
Sonra lizozomları asla keşfedemezdim.
Senden gayrı bilgileri reddediyorum.
Öğrenmek senden ibaret olabilir ancak.
Senden başka reddediyorum.
Sen benim öğreticimsin.
Senden öğrenirim ben.
Yağmurun şarkısını ilk sen söylemiş olmalısın.
Güneşin doğuşunu sen söylemişsindir.
Ve kışın sıkı giyinmeyi ancak sen tembihlemişsindir.
Üşütmemem gerektiğini senden öğrenmişimdir.
Bildiğim ne varsa bugün.
Hepsini senden öğrenmişimdir.
Sen olmasan öğrenimim yarım kalırdı benim.
Bu kadar yarımlığa bir yarımlık daha eklenirdi.
Çeyrek olurdu artık her şey.
Tükenirdi giderek.
Bana kartopu yapmasını sen öğretmişsindir.
Sıcak günlerde gölgeden yürümeyi.
Sek sek oynamanın kurallarını sen öğretmişsindir.
Sen öğretmişsindir bana kahvenin nasıl güzel yapılacağını.
Sen öğretmişsindir bana;
Yemeyi, içmeyi, sevmeyi.
Bilgilerim senden ibaret.
Benim bütün varlığım senden ibaret.
Ne biliyorsam sendendir gayrı.


19 Mart 2013 Salı

Kendim Olmam İçin; Sen Olmalısın

O, kendim olmam için bende eksik olan şeydi.
Murat Menteş

Sende eklenince tam olacağım.
Yarım yamalak yaşanmıyor.
Yaşanıyor ama yaşanmamış gibi geliyor.
Yaşanmışlıklar yaşanamıyor.
Sensiz yaşamak ne mümkün.
Aldığım havayı bile içime tam çekemiyorum.
Yaşamak, sadece seninle yaşamak.
Sensiz yaşayamamak.
Birbirini kovalayan ancak günler.
Bende seni kovalamak istiyorum.
Eksiklik çok büyük ve derinlerde.
Kalbin tam ortasındaki gedik.
Giderek açılıyor burada.
Büyüyerek uçurumlara dönüşüyor artık.
Bütün eksiklikler bir araya geliyor.
Bir taş yuvarlanıyor.
Zirvesi karla kaplı dağın eteklerinden.
Dibe varana kadar heyelanlara dönüşüyor.
Önüne gelen her şeyi yutuyor.
Korkusuz bir canavar gibi bana saldırıyor.
Sen yokken beni koruyan kimse yok.
Önüme set olacak savunma hattım yok.
Elimden tutup beni çekecek kimse yok.
Tutup ellerimden bana yazdıracak kimse yok.
Ve kimse yok gözlerimi kapatıp beni mesut eden.
Hepsi delip geçiyor birer kurşun gibi.
Şimdi kurşuna dizilmiş halde delik deşik.
Yaşam işte bu.
Arta kalan bir şey yok.
Hepsi yenik düştü zirveden düşen taş parçasına.
Kendim olmam için sen olmalısın.
Sen yokken ben yokum.
Var olmam varlığına bağlı.

18 Mart 2013 Pazartesi

Seni Düşünerek Uyuyacağım, Yine

Seni düşünerek uyuyacağım, yine.
Saniye saniye adını tekrarlayacağım.
Rüyamda seni bulmak için uyuyacağım.
Seni görmek için direneceğim.
Günden güne eriyeceğim.
Sen yokken buzulun görünmeyen kısmı ifade eder özlemimi.
Gördüğün sadece küçük bir yansıması.
Sen yokken rüyalar hep karanlık.
Büyük bir siyah kütle.
Sen gelince her yer rengarenk.
Her köşede yeni bir anlam.
Şimdi yine seni düşünürken.
Senin adınla şiirler okurken.
Ve yine senin için kendimle savaşırken.
Uzakta, çok uzakta bir gün batmakta.
Sana kavuşmak için öbür tarafta güneş doğmakta.
Amansızca atlar dörtnala koşmakta.
Sana varmak için bedenim yarışmakta.
Faniliklerle diretmekte.
Seni düşünme vakti geliyor yine.
Yine uykuyla uyanıklık arasında.
Seni sayıklarken yarı uyur vaziyette.
Senin geldiğini hissedeceğim.
Gelmesende geldiğini varsayacağım.
Sadece senin için uyuyacağım.
Rüyamda görmek için seni.
Ve sabahında varmak için sana.
Şimdi uyuyacağım.

Ben Olmadan Önce Sen Olmalıyım

Ben olmadan önce sen olmalıyım.
Sen olduğumda benliğimi bulacağım.
Sen olmazsam varlığımı bulamam.
Ben ben olarak aslında yokum.
Sen beni ben yaparsın.
Ben sen olunca varlığımla var olacağım.
Senin varlığın yokluğumla birleşir.
Ben olmadan önce sen olacağım.
Sen olduğumda her şey güzel olacak.
Biz senle sende buluşacağız.
Benle biz sana misafir olacağız.
Biz sende buluştuğumuzda her şey duracak.
Durması gerekecek.
Durmayanlar gazaba uğrayacak.
Benle sen, biz olunca ne kadarda güzel.
Ne kadarda içten, ve anlamsal olarak derin.
Sen olduğunda biz olmuş olacağız.
Uzaklar çok yakın olacak.
Teyyareler buradan kalkacak.
Başlangıç meridyenim sen olacaksın.
Her şey sende başlayacak.
Saat hesapları sana göre yapılacak.
Biz senle ne kadar da güzeliz.
Ne kadar da yakın.
Ben olmadan önce sen olacağım.
O zaman biz olacağız.
Karışmak diye ben buna derim ancak.
Ben senden beni ayıramam.
Sen beni senden ayırabilir misin?

17 Mart 2013 Pazar

Seni Düşünerek Uyuyakaldım, Yine

Seni düşünerek uyuyakaldım.
Belki seni görmüşümdür rüyamda.
Belki gelmişsindir.
Varlığını istiyorum şu sıralar.
Gece katran karası olmuşken.
Senin hâyalini yaşatıyorum.
Bugünde yalnızlıkla çevriliyim.
Dört yanım kuşatılmış.
Sen kurtarırsın bu yalnızlıktan ancak.
Seni düşünerek uyumak her gece.
Bir emir gibi ilahi, göklerden.
Her an seni düşünerek yaşamak.
Nefes almak gibi, sürekli.
Bu günler hep böyle.
Sadece seninle dolu, dopdolu.
Karanlık çok kötü.
Sensizken bilakis korkutucu.
Sen olsan aydınlatırdın burayı.
Şimdi ben sönük kalıyorum burada böyle.
Ruhum olduğundan daha şiddetli.
Seni arzuluyor yanında.
Senin adına seslenmek için sürekli bekliyor.
Ruhumda senin manzaraların tecelli oluyor.
Sen koşuyorsun bir sahilde.
Gökyüzünden ince bir bulut.
Gökler kül renginde.
Ve beklenen geliyor işte, yağmur.
Yağmurla sen geliyorsun.
Birlik olup beni buluyorsun.
Seni düşünerek uyuya kaldım yine.
Belki rüyama gelmişsindir.
Belki görmüşümdür.
Sen beni huzura boğuyorsun.
Ben her gece seninle uyuyorum.
Uyanmıştım.
Uyandığımda seni bulacakmışım gibiydi.
Sen uzatmadın elini.
Ama hâyâlini gördüm tam karşımda.
Bana gülümsedi.
Uyandığımı hissettim.
Bir daha uyandım, bu sefer kesin olarak.

Baştan Sona Aynı

Uyumlu değiliz.
Neredeyse aynıyız, baştan sona.


Aramızda bir fark bulamayacağım.
Farklı hiçbir noktamız yok.
Bütün hücrelerimize kadar aynıyız.
Tek bir parçanın ikiye bölünmüş haliyiz.
Ne ben tamım şimdi.
Ne de sen tamsın.
Ancak birlikte tamamlanırız.
Yarım kalacağız.
Tam olacağımız güne kadar.
Ne ben sana benzeyebilirim.
Ne sen bana benzeyebilirsin.
Biz baştan sonra aynıyız.
Aynı şeyi yaparız.
Aynı soluğu alırız.
Aynı sudan içeriz.
Aynı havayı alır, aynı güneşe bakarız.
Aynı gökyüzünden ayrı uçurtmalar uçururuz.
Biz birlikte biriz.
Yarım elma gibi varız.
Diğer parçası meçhul.
Parçası tam olmadan tamamlanamıyoruz.
Ancak böyle eksik yaşıyoruz.
Bir an önce tamamlanmalı bu resim.
Bu eksiklik giderilmeli.
Gelmeli arıtk tamlaşacağımız gün.
Bir bütün olmak günü olmalı artık.
Yarım olmak zor oluyor.
Tam olduğumuzda her şey daha kolay olacak.
Farklı anlamlarda biz yine tamız.
Birgün her şeyiyle tamlaşacağız.
Tam olacağımız güne kadar.
Yarımlığımızla varız.
Bir gün, tam olacağız.
Hemde öyle bir tam ki, bir daha ayrılmamak üzere.


Yeşilin Portresi

Büyük olmayan nazik ve narin yapılı bir çehre. Vücudun üzerinde öyle vakur, azametli bir duruşu var ki ona doyum olmaz. Ne büyük ne küçük, vücuda tamamen uygun bir yüz yapısı. Üzerinde gayet orantılı iki küçük odacık şeklinde dünyaya ışık saçan ve her yeri aydınlatan, rengi yeşil iki pencere. Bu pencerelerin, yani gözlerin içinde sanki koca bir evren varmış gibi her yeri süzen ve her şeyi tanıyan bir ifade. Baktıkça insanın içini ısıtır. Renklerden pek anlamasamda kestane renginde; kumral, ipeksi saçlar. Rüzgarla göklere savrulur. Sahibinin sözünü hiç dinlemez ve rüzgarla dans eder. Sol yanında toplayınca büyüleyici bir hâl alır. İnci gibi, tek sıra hâlinde, küçücük dişler. O kadar birbirleriyle uyumlular ki bu doğallığı algılamak çok güç. Bunlarla beraber beyaz bir ten ve yanaklarda hafif kızarıklık. Yüz ifadesiyle tam bir uyum gösteren bu hatlar, tavrını kesin olarak belirtir. Doğallığı o kadar kesindir ki yapmacık bir ifade ve anlam burada barınmaya cesaret edemez. Güzelliğin portresi bu. Kusur olarak tanımlanacak hiçbir şey yok ve her şey onda güzel duruyor. Ona bir anlam katıyor. Yüzünün bütün dokularından bir mânâ fışkırıyor. Gözlerin yanında iki küçük şirin izcik. Bunlarda yaşamın başka bir hatırası ve başka anlamlar taşıyor. Bu yüz ki, baştan beri her hücresinde bir anlam var. Gözlerin hemen üzerinde uzanan kaşlar ve kaşlarla beraber güzel, zarif kirpikler. Kirpikleri o kadar güzel ki özenle seçilmiş gibi. Zaten göz çevresi o kadar güzel ki her bir parçası ayrı ayrı özel bir tasarımla yapılmış ve bir araya getirilmiş gibi. Etli olmayan, yüzün çehresini bozmayan, gayet uyumlu ve biraz soluk bir renkte dudaklar. Dudakları ancak güldüğünde renklenir, kızarır. Çehrenin ortasında duran, küçücük, tatlı mı tatlı bir biçime sahip burun. Mimikleriyle birleşen burnu harikulade bir biçimde uyuyor. Küpeler taşıyan, saçların altına gömülü vaziyette, ortaya çıkmayı pek sevmeyen kulaklar. Genelde saçları onları kapatır. Ama küpeleriyle birlikte kulağında bir araya gelen güzellikler yinede fark edilir. Bu yüz o kadar güzel ki, burada hiçbir güzelliği saklayamazsın. Alın biraz genişçe. Bu genişlik ona özel bir durum. Bu genişlik yüzün beyazlığını, saflığını, dengesini ve berraklığını açıkca gün yüzüne çıkarıyor. Yanakları ve alnı aynı şekilde pürüzsüz, biçimli. Yüz hatları yuvarlak, keskin bir kavis çizmiyor. Hiçbir yerinde sert dönüşler yok, her şey muhteşem bir aheng içerisinde bu yüzde. Ve yeşilin portresinde her şey Yaratıcı'nın güzelliğinin bir görünümü. Yeşilin portresi güzelliğin portresidir. O muazzamlığın ta kendisidir.

15 Mart 2013 Cuma

Paylaşmak Zengin Kılar

Artık öğrendiği bir şey vardı: Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyordu.
Michael Ende, Momo (Sf.239)


Seninle olmadıktan sonra zenginlik anlamsız oluyor.
Zenginlik kelimesi senin yanında yoksul kalıyor.
Sen fakirliği zenginlik kılıyorsun.
Seninle paylaşmadığım anlar beni mahvediyor.
Sensiz olmak yoksulluğun ta kendisi bence.
Sen zenginliğin ta kendisisin.
Zengin olmak sana sahip olmaktan geliyor.
Seninle olunca zengin oluyorum.
Yoksa ben yoksulun tekiyim.
Biçare avuç açarım sana.
Gönül sultanlığım zengin,
Toprakları çokca geniştir.
Artık insanoğlunun öğrenmesi gereken şeyler var.
Zenginliğin kaynağını yanlış anlıyorlar.
Yanlış anladıklarını yanlış yerlerde arıyorlar.
Ne mutlu zenginliği elinde tutana.
Ne kötü zenginliğini saklayana.
Gönül fakiri olup yoksullaşana.
İnsanı  mahvolur bu cimrilikle.
Paylaşmadıkça fakirleşir herkes.
Paylaşınca zenginleşir her şey.
Ben seninle paylaşıyorum her şeyi.
Zenginlik senden geliyor.
Sen zengin kılıyorsun.
Yoksulluğu uzak tutuyorsun.
Kalbim senin zenginliğinle dolu.
Çil çil altın misali dört bucak seninle dolu.

13 Mart 2013 Çarşamba

Seni İzlerken

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.
İçimdeki sıkıntı eridi.
Yusuf Atılgan, Aylak Adam

Bu kalabalıklarda bir yerde sen olmalısın.
Muhtemelen bir yerlerden beni izliyorsundur.
Sen hep beni izlersin.
Her adımımı takip ediyormuşsun.
Öyle dedi bana rüzgar.
Hep beni soruyormuşsun.
Sen izlerken beni.
Adımlarımı daha hafif atıyorum.
Dans ediyorum kaldırımlarda.
Kollarımda sen varmış gibi.
Yavaş yavaş yürüyorum sokaklarda.
Ayaklarım sürünüyor yere seninleyken.
Çok uzun zaman gerekiyor bunun için.
Her şey çok kısa olamaz.
Zaman uzayıp gider bazen.
Belki oda durmaya karar verir bir gün.
Kaldırım taşları gibi birbirinden ayrık.
Deniz uzanır önümüzde.
Gemi arkasında yeşili bırakır.
Kız kulesi seninleyken çok sönük.
Yeşillikler siyahın ardına sinmiş.
Bulutlar dolanır durur.
Karar veremez yağmur olup üzerimize düşmeye.
Korkarlar seni ıslatmaktan.
Hasta olursun diye.
Güneş çıkmaya çekinir ben seninleyken.
Senden sönük olmaya dayanamaz.
Korkar artık yüzünü göstermeye.
Seni izlerken ben.
Ne bir şey gelir aklıma.
Ne bir düşünce.
Sadece sen benimlesin.
Budur yaşantıdaki büyük sır.
Perdenin arkasına gizlenmiştir.
Şimdi aylak aylak dolaşıyoruz sokaklarda.
Seninle ben.
Ardımızda küçük bir dünya.


12 Mart 2013 Salı

Armağan

 Galip Dede, "Birdenbire bul aşkı, bu tufte (armağan) bulanındır" der.


Ne olursa birden bire olur.
Birden bire olmaya mahkûmdur.
Hiçbir şey vakitlice gelmez.
Vakitlice gelen her şeye hazırızdır.
Çat kapı gelince daha farklı oluyor.
Armağan bu.
Hesabı sorulamaz.
Çok büyük bir lütuf.
Sen büyük bir armağansın.
Mücevher kutusunun en değerli parçası.
Okyanus diplerinde aranan inci tanesi.
Evrende varlığıyla lütufkâr olan.
Büyük bir armağansın sen.
Sadece bu anı kapsamayan.
Geçmiş senden doğar.
Gelecek seninle noktalanacak.
Şu an senden ibaret.
Büyük bir hediye bu.
Hediyelerin en güzeli olsa gerek.
Sadece bugüne ait olan.
Yarına bir köprü olacak.
Dünle arasında hidrojen bağları olan.
Armağana sahip çıkmak gerek.
Sümbül gibi tatlı kokar.
Kokusunu bilmesemde sümbülün.
Tanıdık gelirmiş gibi.
Doğumdan izler taşır her yanında.
Kirpikleri arşa değer.
Saçları sol yanından akar.
Irmaklar gibi duru.
Tatlı bir vakit.
Güneş kızıllıklar içinde.
Bulutlarıda kendi rengine boyamış.
Akşam olmakta yine.
Tatlı tatlı eser rüzgar.
Yağmur uğramasada uğramış gibi.
Rahmeti var her yanımda.
Bu büyük armağan çok değerli.
Tut onu kolundan ve taşı göklerde.
Bulutların üzerine çıkar.
Orada seyahet etsin sürekli.
Bu tanışıklık ta ezelden olmalı.
Ebediyyete kadar.

En Çok Çocuklar Ağlar

En çok çocuklar acı çekerler.
Duyguları saftır.
Henüz bilmezler hile yapmayı.
Masallara inanırlar.
Ellerini bir saniye bıraksan kaybolurlar.
Acıları çok derinde olur.
Tutamazlar kendilerini.
Şimdi bu saatte.
Bir çocuk acı çekiyor.
Ama dünya dönmeye devam ediyor.
Kimse dönüp bakmıyor arkasına.
Kimse tutmuyor o çocuğun elinden.
Kimse uykusundan uyanmıyor onun için.
Kimse umursamıyormuş onu.
Kimse yüzünü görmek istemiyor.
Yürekleri parçalayan bir ses geliyor.
Kimse dinlemiyor onu.
Bir çocuk ağlıyor uzaklarda.
Hayata ilk merhaba demesi gibi.
Gülmek duygusundan önce ağlamak tattırılır ona.
En çok çocuklar acı çekerler.
Sözleri samimidir.
Henüz o tatmamıştır faniliği.
Ağlaması başka sebeptendir.
En çok çocuklar ağlar.
Durduramaz kimse onları.
Susturmak mümkün değildir.
Hıçkırarak ağlarlar.
Kimse ağladı diye hesap sormaz.
Kimse ilgiyle yüzüne bakmaz.
Herkes çocukluğuna verir geçip gider.
Geriye sadece çocukluk kalır.
Çocuğun kalbini yaralar kaplar.
İltihaplanır zamanla.
Sonra ağlamak bi'tap düşürür çocuğu.
Yorulur zamanla.
Ufacık kalbi teklemeye başlar.
Henüz daha başındayken her şeyin.
En çok çocuklar acı çeker.
Kimse bilmesede.
Kaybetmek ağır gelir onlara.
Kimse farketmesede.
En çok onlar ağlar.
Gün gibi ortada, kimse dikkat etmesede.
Ne geceye sığınırlar ne yalnızlığa.
Ulu orta ağlarlar.
Kimse sırtını dönüp bakmasada.
Bir çocuk ağlıyor şimdi.
Kana kana.
Pınarlarını kurutmak istercesine.
Kurumayacağını bildiği hâlde.
Hıçkırarak.

En çok çocuklar acı çeker.
En çok çocuklar ağlar.

10 Mart 2013 Pazar

Her Sabah Seninle Uyanmak


"ciğerime öyle doldurmuşum ki seni 
sabah uyandığımda boğazıma kadar sen vardın. "


Sen varsın içimde, her uyanışımda,
ve her gece yatarken içimde;
İçimde bir yerde, sen varsın.
Boğazımda takılı,
Alyuvarlarıma işlemiş,
Kanıma karışıp kalbime ulaşmışsın.
İçten içe fethetmişsin içimdeki diyârları.
Sana itaatte hücrelerim,
Bana karşı ayaklanmış.
Benim sözüm geçmez,
Kendime bile, senden sonra.
-Her sabaha seninle uyanıyorum, içimde büyümüş.-
Saçlarımı sen tara,
Yüzümü sen yıka,
Muhtacım.
Ellerimi uzanmış sana,
Yüzüne değse bütün parmaklarım;
ve ben ciğerlerimden başlayarak,
Bütün dokularıma kadar karıştırsam seni;
Kendi isteğimle.
Teslim ederim bu kaleleri,
Gelsen.
Kabul fetihnâmeler.
-Her sabah seninle uyanmak var.-
Gecenin karanlığı sökülmekte.
Her gecenin sonu bu,
Günün seninle aydınlanacağını bilmek,
Başlamak sondan;
Her yeri aydınlatmak.
Baştan sona adınla titreyen beden.
Beynimin zarına işlemişliğin.
Sen olmasaydın sabahta,
Bu geceler biter miydi?
Bu karanlıklar aydınlığa,
Kavuşur mu?*
Sen varsın diye doğmakta sabah.
-Sabah doğmakta.-
Senin adın anılsın diye dillenmekte diller.
Ben teslim sana,
Her sabah ve her gece,
Varlık ve yokluk.

Her sabaha seninle uyanmak.
Her sabaha biraz daha sen olarak uyanmak.
Benliğim erimekte,
Senleşiyorum zamanla.



5 Mart 2013 Salı

Bu Şehir Güzelliğini Sana Borçludur

"Bu şehir güzelse senin yüzünden." 
Nazım Hikmet Ran

Sen, bu şehri güzel kılıyorsun.
Üzerine köprü kurdukları bu diyar,
Martıların uçuştukları bu gökyüzü,
Balıkların beslendikleri bu deniz,
Vapurların uğramadan geçmedikleri bu liman,
Hepsinin anlamısın sen.
Sen varsın diye güzel bu topraklar,
Altın olan topraktan ziyade sen.
Senin gönlünün zenginliği burayı zengin kılan.
Sen varsın diye uçar burada kuşlar,
Bahar sen varsın diye gelir hızla.
Sen yoksan hep sonbahar,
Sen yoksan her yerde tipi, fırtına, kar;
Sen yoksan sel basar bu semtleri,
Yakar gönülden bendleri,
Boşanır bütün bulutlar.
Sokaklarda kimsesizliğin etkisi,
Kaldırımlar dar ve uzun.
İçine kapanık bir adam,
Siyahlara bürünmüş yürür yolunda,
Paltosunun yakası kapar yüzünü,
Boğazı düğümlenir her adımında.
Sen olduğun için var güzel olan çok şey,
Sen yoksun diye güzelliğini de kaybeden.
Sana muhtaç olan çok insan var,
Ben, belki de sadece ben.
-Ki kim gerek sana başka?-
Sen kalmalısın sadece.
Varlığın öyle ki, yemek, içmek, barınmak gibi.
Ruhum çeker senin açlığını,
Kanım senin kanına karışmak,
Ruhum seni sığınacak liman seçmeyi diler.
Bu şehri sensin güzel kılan;
Senin için Galata bu kadar büyüleyici,
Ayasofya dingin,
Süleymaniye'de asırların bilgeliği,
ve içinde ben.
Bunun içindir güneşin erken doğuşu,
Batmak bilmeyişi,
Yaz günleri.
-Ki kış üşütür içimizi tenimiz kadar.-
Minarelerden gelen ses, uyanmam içindir,
Çalan şarkı ateşlenmek.
Bu şehir güzel,
Sen varsın diye,
Senin için.


4 Mart 2013 Pazartesi

Davranışlar

"Davranışlar kelimelerden daha fazla konuşur, daha çok şey ifade eder."
Oscar Wilde

Kelimelerin ömrü tükenebilir bir gün belki,
Bir gün bütün sözcükler birbirine karışabilir;
Dolanabilir bütün diller birbirine,
Bir gün küçük dilimizi yutabiliriz.
İşte o gün, bugünden daha farklı olacak şeyler varsa eğer,
Bunu ancak davranışlar gösterir.
Ki davranışlar, sözcüklerden daha fazla konuşur,
Ki onlar susmak duygusunu da taşır beraberinde
ve asla gevezelik etmezler,
Taşkınlık nedir bilmezler;
Onlar ancak doğallıklarıyla var olmalıdır,
Susarken anlatmayı tercih edenler.
Bir harekette yüzlerce anlam vardır,
Bir yüzde,
Bir bakışta,
Kimse farketmese de,
Büyük sırlar vardır.
Kelimeler kurulu temel anlamlar üstüne
Dil coğrafyaya göre farklılık gösterse de,
Her yerde aynı davranışlar.
Dil toplum meselesiyken,
Karakter ve insan meselesidir davranış.
Bazı şeyler sürekli değişir yaşamla beraber,
Davranışlarsa soluksuz olarak,
İlk günden beri böyledir.
Değişimi kabul etmez onlar:
Değişim onları kabul ederek yoluna devam eder.
İnsan konuşmaz sadece diliyle,
Çoğu zaman dilinden çok anlatır hareketleriyle.
Dil kulağa hitap eder,
Vücut ise büsbütün karşısındakine.
Anlık ve zaman dilimiyle ifade edilemez,
Esrarlı bir hadise bu.
-Kalıplar kalıba sokulursa ne çıkar?-
-Sözcükler ise düzlemleştirilebilir.-
-Dil, vücut ile birleşmeli.-
Ne sadece davranışınla var ol,
Ne de sözcüklerinle yaşar ol;
İkisini de içermeli,
Beraberce sürdürmeli.
Zira ikisi de muhtaç birbirine,
Dünya dönmeye devam ettikçe.


3 Mart 2013 Pazar

Mutluluğun Arayışı

”Birçok insan mutluluğu, burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta arar.'' 
Friedrich Nietzsche

Mutluluk bu kadar yakındayken uzakta aranıyor.
Tıpkı unutulan her şey gibi.
Unuttukça uzakta farz ediliyor.
Uzakta olduğu düşünüldükçe yakında olduğu görülmüyor.
Uzaklaşan şeyler güzel görünüyor.
Yakınlaştıkça değersizleştiriliyor.
Değerli olmak için uzaklaşmaya mahkummuş gibi.
Elimizdekiler daha değerli.
Gözlük burnumuzun üzerinde.
Kitap elimizde.
Fark edemiyoruz, uzakta olduğunu farz ediyoruz.
Mutluluğun arayışı dışarıdayken, çok uzakta.
Biz giderek içimize kapanıyoruz.
Mutluluğun varlığını başkarında görüyoruz.
O ise çırpınıp dururken içimizde.
Biz onu kafesinden dışarıya bırakmıyoruz.
İçimize hapsediyoruz.
Göğüs kafesinde boğuyoruz.
Henüz ötmeye başlayan bir kuş gibi.
Yumurtasını kırıpda dünyaya merhaba derken.
Biz onun sesini kesiyoruz.
Bütün varlığıyla uğurluyoruz.
Böylece onu hiç hissetmiyoruz.
Her şeyi uzakta arıyoruz.
Sahip olduğumuz mutluluğu farketmiyoruz.
Sahip olamadıklarımızı mutluluk sayıyoruz.
Var olmadıkça seviyoruz.
Var olanı iteliyoruz.
Sevemiyoruz.
Mutlu olamıyoruz.
Bu yüzden kâhroluyoruz.


2 Mart 2013 Cumartesi

Cemre

İlk cemre düştü bugün toprağa.
Baharın bereketi geliyor artık.
Isınacak bütün evren.
Güneşten beslenecek artık her yer.
Bende ısınıyorum git gide.
Günler geçiyor hızlıca.
Anın farkına varamıyorum.
Aylar, günler, geceler.
Hepsi kısa bir andan ibaret.
İlk cemre düştü toprağa.
Kış dün gibi henüz aklımda.
Soğuktan titreyip sana sarılırdım.
Şimdi sıcak her yer.
Güneş kavuruyor her yeri.
Ben yağmuru özleyeceğim.
Rüzgar için bekleyeceğim.
Cemre değiştiriyor bütün mevsimi.
Ağaçlar yine yeşile dönüyor.
Canlılığıyla geri geliyor bütün doğa.
Bütün çiçekler açıyor yine.
Senin yürüyeceğin yolları süslüyorlar.
Kuşlar göç edecekler yine buraya.
Senin için ötüşecekler.
İlham alıp senden cıvıldayacaklar.
Şelalelerden akan su daha bir gürleyecek.
Senin için haykıracaklar.
Cemre düşecek toprağa.
Seni bahara kavuşturmak için.
Bir an önce.
Bahar gelecek.
Senin için.
Ve bütün çiçekler senin için en iyi kokularını, renklerini alacak.
Sana güzel görünmek için.
Cemre düşecek toprağa.
Sen istedin diye.


1 Mart 2013 Cuma

Karıştım

Karıştım ben artık.

Bütün varlığımla.
Senden bir parça olup çıktım sonunda.
Seni bir parçam yapabildim.
Dolaşıp duruyorsun bende.
Her işime karışıyorsun.
Her işine karışmak istiyorum.
Karışmak istiyorum, sadece sana.
Kavuşmak istiyorum.
İçtiğim suya sen karışıyorsun.
Kokladığım havaya.
Soluduğum her nefese.
Her şeyime sen karışıyorsun.
Kanıma, canıma.
Başucumda seni saklıyorum.
Kitabımın arasında seni okuyorum.
Damarlarımda seni dolaştırıyorum.
Ben sana karıştım.
Sen bana.
Ellerimle senin için çiçekler büyütüyorum.
Defterime senden nameler aşk ediyorum.
Gün gün seni sayıyorum.
Her rüyamda seni sayıklıyorum.
Karışıyorsun sen bana.
Birbirimize dolanmışız artık.
Sarmaşıklar gibi uzanıyoruz beraber.
Sarıp sarmalıyoruz birbirimizi.
Yüsekltiyoruz değerleri.
Anlamlı kılıyoruz dünyayı.

Sımsıkıtutunupgidiyoruzbirbirimize.