29 Ocak 2017 Pazar

Tüm Kırıklıkları Olduğu Yerde Bırakıyorum ve Devam Ediyorum Yürümeye

Tüm kırıkları olduğu yerde bırakıyorum ve devam ediyorum yürümeye.
Ayağıma cam kırıkları batsa da durmayacağım yol bitene dek
ve biliyorum hiçbir yolun sona ermeyeceğini ve sonun olmadığını:
Zaman bir bellek yanılsaması benim için ve reddediyorum.
Geçip gittiği söylenen her şeyin zihnime hapsolduğunu duyuruyorum.
Av için bir yaradır kapanlar.
Avcı farkındadır kuş kanatlarının eğriliğinin ve hapsedilebilirliğinin.
Kesilen damarlardan akan kan bir set inşa etti gördüklerimin önüne.
Gözündeki damarları hissediyorum ve izleklerini takip ediyorum.
Retinanı seviyorum.
Kırılmalar belirlerken kararları ve alınan yolu,
Yalnızca kendimden çıkıyorum yola ve varışım kendime:
Bu devinimde sarhoşluğa kapılıyorum herkesten sıyrılarak.
İnsan yalnızca kendi kaldığında sıyrılır kibrinden kanısındayım,
Oysa herkes, herkeste kaybolduğunu düşünmekte kibrin.
Farklı yollardan yürüyoruz ve hiç kesişmeyeceğiz,
Bir deprem tüm birikiminize giden yolu çatlatmazsa eğer.
Kırılmalar birer belirleyicidir ve ben durmuyorum,
Anlamsız yere retinanı sevdiğimi tekrarlıyorum,
Her kırılmada kendime doğru evriliyorum.
Sen olmasan da yaşıyorum ve yaşamanın anlamını yanıltıyorum.
Tüm kırıklıkları olduğu yerde bırakıyorum ve yüzümü batıya dönüyorum.
Doğu yalnızca düşlerde güzel yanılsamasına kapılıp,
Yürüyorum, bir uçtan diğerine sahip olduğum her şeyi belleğimde taşıyarak.
Tüm kırılmaları kucağıma alıyorum ve yürüyorum,
Bir annenin çocuğunu hem emzirip hem canının yanmasını duyumsaması gibi.

IX.I.17

28 Ocak 2017 Cumartesi

Her Yol Ayrımı Yeni Bir Başlangıçtır Kalan Hayata

Her yol ayrımı başlangıcıdır yeni doğan güne yeni bakışın,
ki görmek istiyorsan her gün bir başka güneşi,
yolunu geçir ayrılıklardan ve yürü ayrımların doruğuna.
Hayat seçimler ve ayrımlar üzerinden devam ederken,
korku yalnızca seni büyüleyen bir yansımadan ibaret
ve hiçbir şey senden daha güçlü değilken her şey sana,
daha güçlü gelecektir.
Her yol ayrımı bir başlangıçtır ölüme farklı yollardan varmanın,
yol mu yolcu mu yolculuk mu aslolan senin için;
cevapla önce kendinden var ettiklerini ve yokluğa sal,
senden başka ne varsa benliğinin içinde.
Gün yüzünü sana hiçbir zaman çıplak göstermeyecek
ve sen perdeler arasında onun belirişini her gördüğünde,
daha da arzulayacaksın onu, bağlanacaksın.
-Her bağ beraberinde bağımlılığı getirir.-
Bir bulut şekilden şekle giriyor gökyüzünde,
tıpkı düşünde bir bedenin kıvrıla kıvrıla bir yılana dönüşmesi gibi,
bir izin bir kadına, bir kadının yeniden bir yılana evrilmesi gibi,
günahların bedenine sokuluşu, hazların damarlarına sızışı.
Bir düşünce kafanda biçimden biçime giriyor,
kalbin olsa da yüreğin görülmüyor,
etten geçen yol duyulara varmıyor.
Biriktirilen sözler yara yapar insanın içinde,
örtük söyleyişler anlam ayrımına dâir bir işarettir,
yalnızca derinlerde yüzen ve görenler için.
Kapalı kapının ardında neyin olduğu değildir önemli olan,
önemli olan açılabilecek bir kapının olması.
Duvar engelken her şeye ve çekilmiş bir hatken,
kapı ihtimaldir ve gerçekleştirilebilirliğidir ulaşmanın,
ki önemli olan da yalnızca bu.
-İhtimaller beraberinde hayatı getirir.-
Kandırma kendini ki kimsenin değilsin umrunda,
ufuk yalnızca kayıpları hatırlatacak sana.
Geçmiş, giymeye korktuğun bir çocukluk elbisesi
ve yürümek daha zor emeklemekten,
söz söylemek hecelemekten,
görmek duymaktan
ve sevmek daha zor nefret etmekten:
birlikte olmak daha zor ayrılıklardan.
Her yol ayrımı yeni bir başlangıçtır kalan hayata,
yeni bir bakış ve yeniden uyanış, düzenleniş.

13 Ocak 2017 Cuma

Zaman Çoğaltmak İster Kendini

Zaman kendini çoğaltmak ister sen bilmesen de sevgilim,
avuçlarına incir sür ve başını ceviz ağacına çevir,
dalları arasında bilinmezlerin yuva yaptığı;
sen yalnızca kendini büyük serüvenlere bırak.
Kalbin büyü-çözümü senden bağımsızdır sevgilim,
kalbin kapısıdır sana açık olan ve topraklarıdır adımladığın.
İncir ağacına yaklaşılmaması öğretilirken bana çocukluğumda,
ben nerde bir incir ağacı görsem,
koştum ona ve sarıldım yapraklarına
ve sütüyle seviştim hiç durmadan senin memelerinle sevişir gibi,
içer gibi senin memelerinden her seferinde.
Âh, incir sütünden bir damla ol ve yarala tenimi yine,
yarala beni yine ve yaralaman izini bırakmandır tenime,
gerileme bu her şeyin geriye doğru akmaya başladığı zamanda.
Zaman kendini çoğaltıyor zihnimin aralıklarında,
söz oyunlarının ve kelime dağarcıklarının boşluklarında,
ben geriye doğru gittikçe çoğalıyor zaman
ve genişliyor bildiklerim, bilir bellediklerim.
Aşağıya doğru akan ırmağa ayaklarımı salmış,
yukarı bakıyorum,
ben hep yokuşun dibinde kolayca gördüklerimi değil,
tepede zor seçilenleri farketmek istiyorum.
Zamanı çoğaltıyorum ve kadehine dolduruyorum sevgilim,
içeceğiz beraber,
sen kadehten ve ben dudaklarından,
aktaracağız zamanı birbirimize ve ekeceğiz birbirimizin tenine,
soluyacağız beraber ve soyunacağız.

9 Ocak 2017 Pazartesi

Kar Sonatı

Beyaza bürünmüş bu yollarda her şey herkese ölümü hatırlatırken,
Yalnızca ben doğum ânındaki gibi çığlık atıyorum coşkuyla.
Yalnızca ben kendimi buluyorum bu sessizlikte ve berraklıkta,
Aramıza çekilmiş perdelerin arasından sıyrılıp.
Saydam diyeceğim tenine,
Kanının akışını izleyeceğim yeşil damarlarında.
Hayatın içine nasıl yuva yaptığını camsı teninden seyredeceğim.
Bir düşüm var senin için bu kar sonatında,
Hiç söylenmemiş bir şarkı yazacağım sana sözlerim ruhuna dokunduğunda,
Güz kimseyi mutlu etmezken senin doğumunu müjdeleyecek
ve her doğum yeni bir doğumun başlangıcı addedilecek.
Benim çığlığımı benden olanların çığlıkları takip edecek.
Bir hükümranlık sarayında ilerler gibi yol açacağım kendime,
Senin kuytu dediğin her yerinde,
Hazinelerin arasında hiç dokunulmamış olanı bulup çıkaracağım,
Teninin hiç dokunulmayan yerlerini fethederken.
Ben bir fatih gibi gönlünü alacağım baştan ayağa,
Bu kar sonatında sesimiz boşlukta yok olacak.
Geceyi dinledin mi hiç gözlerini kapayıp,
Yoksa bildiklerin yalnızca işittiklerinden mi ibaret;
Sana herkesin bakıp kimsenin görmediği derinliği üfleyeceğim.
Parmaklarının boğumlarına büyüleri,
Avuçiçlerindeki yol çizgilerine bütünleşmişlikleri,
Boynundaki çukurlara sadakati tütsüleyeceğim.
Beyaza bürünmüş bu topraklarda bir ateş yakacağım,
Omuriliğinden başlayacağım söndürmeye içimdeki yangını.
Bana ulaşan her yolun başlangıcında seni görüyorum,
Her düğümün yakınlarında ayak izlerini,
Dört yol ağızlarında senden bir işaret
ve adımımı attığım her yol beni sana götürüyor.
Omuriliğinin başladığı yerden başlıyorum sevmeye seni.

Bittiği yerde karışıyorum sana.

8 Ocak 2017 Pazar

Herkes Adını Yaşatıyor ama Varlığını Yaşatamıyor Gidenlerin / Sen Ey Melek

Biz, her ölüm gibi bu zamansız ve erken ölümü,
kim için saklayacağız ve sen ey melek,
yazıyor musun tüm bu olup bitenleri?
Sınırımızda ölen çocukları hangi yakaya gömeceğiz?
Kurtuluşun olduğu bahçeye giden yolları kestiler,
şimdi yalnızca kendi etrafımızda dönüyoruz
ve sen yazıyor musun ey melek,
oku yazdıklarını, biz de bilelim ve eksikleri söyleyelim.
Toprağa düşen kurşunların sayısı fazla çiçeklerden,
su yerine kan akıyor yemyeşil çimenlerin üstüne,
sevgililerden çok ölenler yatıyor;
Biz bu ölümü hangi dilde anlatacağız?
Vurulup düştükçe ayağa kalkma çabamız,
hep yeni bir yarayla sonlanıyor ve yorgunuz,
-yorgunuz herkesin içinde kimseye duyuramadan ölmekten-
ışık hızında yayılıyor damarlarımıza acılar,
bir kaplumbağa gibi işitiyor sesimizi toplum.
Kalk gidelim artık burdan ey melek
veya yazgımızı başka türlü yaz,
yazamıyorsan eğer masumiyetin mezarını kaz.
Her ölüm gibi erken ve zamansız olan bu ölümü,
hangimiz koynumuzda taşıyacağız üşütmeden?
Mevsim kış ve her taraf karla kaplı
ve ben biliyorum ki çocuklar da en az hayvanlar kadar üşür,
düş kurar hepsi birbirinden habersiz ve sebepsiz.
Sıcak bir ocak başında sıcak bir ocak ayı,
savaş hiç uğramasaydı eteklerine evlerin,
seyredecekti herkes karın düşüşünü,
kimseye duyurmadan ve değdirmeden.
Sen ey melek tekrar yaz ne olursun,
metrekareye düşen ölü sayısı hayattakilerden fazla
ve doğanlar çoğalsa da yerini tutmuyor ölenlerin.
-Herkes adını yaşatıyor ama varlığını yaşatamıyor gidenlerin.-

6 Ocak 2017 Cuma

Müziğin Kalbe Dokunduğu Yerde Başlar Şiir

Müziğin kalbe dokunduğu yerde,
Başlar şiir.

Mekke'de bir öğle vakti,
Çöle bakıp kışı beklemiyorum.
Ben,
İstanbul'da kışa bakıp,
Ona karışmayı düşlüyorum.

Kelimeler beraberinden getiriyor,
Sözleri.

Her şeyin başlangıcında durmuş,
Nasıl sona ereceğini seyre dalmışım.
Kendimden habersiz bir noktada,
Nasıl yaşadığımı seyre başlamışım.

Çok geç kaldım,
Gelmeye dünyaya.

Sözlerim değmiyor hiç,
Hayata.
Ölümün bekçisi gibi dikilmiş,
Mezarlıkları seyrediyorum.

Filozoflar çağında,
Düşü(n-r)erek,
Yaşamak isterdim.

Seyrin başladığı yerde,
Ölmeye yüz tutuyor varlığın.
Yadsıyorum yabancı gelen,
Ne varsa bu cansız yerde.

Ben sözü okşamayı severim,
Yormayı değil.

Ne yetişebildim,
Ne büsbütün geç kalabildim.
Hep arada kalmışlığı,
Yaşadım;
İrademin bittiği yerde.

Yarım kaldım.

Antik çağ moru,
Renginde zihnim.