31 Temmuz 2013 Çarşamba

Şarap Gibi Sesin

Bir kadeh şarap gibi geliyor bana sesin.
İçmek istiyorum sesini.
Kadeh kadeh doldurmak istiyorum.
Sarhoşluğu paylaşmak istiyorum.
Her yudumda yeni bir dünya kurmak.
Her nefeste yeni bir dünyada uyanmak.
Kendimden, sesinle geçmek istiyorum.
Kendimden, seninle geçmek istiyorum.
Kendimi geçip sende kalmak istiyorum.
Bir kadeh şarap gibi sesin.
Hüznü yok etmeye yeter.
En mutlu an için var gibi.
Mutlu olmak için sesini duymak kâfi.
Senden bir piramit inşaa eder gibi yükselir.
Sesini doldurduğum kadehlerden kule yaparım.
Zirvesine kahkahalarını yerleştirir.
Keops'u geride bırakırım.
Bir şişenin içine sıkışmış gibisin.
Artık kadehle buluşma arzusu var.
Kırıp kadehi durmadan içmek istiyorum.
Sesinle uyanmak istiyorum.
Gece güne dönmüşken, sesin bana dönerken.
Sende bana dön sesinle.
Sesin kırdırsın bana kadehleri.
Çınlatsın şarap şişelerini.
Yıksın kadehlerden piramitleri.
Geride bıraksın gramofondaki sesi.
Şarap gibi sesin.
Bir kadeh sesinden içmek istiyorum.
Doyarak, kanarak, arzulayarak.


30 Temmuz 2013 Salı

Baykuş Kahkahası

Karanlıklardayım.
Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor: bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı...
Karanlıklardayım...
Ve uzaklardasın.
Cemil Meriç



Uzaktan bir baykuşun sesi geliyor.
Beni lanetliyen bir ses gibi.
Senin olmadığını haykırıyor sanki.
Filmlerdeki o kötü kahkahalar gibi.
İçimi ürpertmeye yetiyor.
Beni sensizliğin korkusu altında bırakmaya.
Enkaz altında yalnız kalmış gibi hissediyorum.
Baykuş gözümün önünde.
Kahkahası çınlarken kulaklarımda.
Giderek yerleşirken hafızama.
Derin bir ormanın köşesinden gelir gibi.
Önce yavaş yavaş, sonra daha yakın.
Ve giderek bana yaklaşan.
Kanat seslerini duyar gibiyim.
Bana uçuyor, yaklaşıyor.
Pençeleriyle beni yakalayıp o ormana götürecek.
Sensizliğin, sen girmeyen ormanına.
Beni de kahkahalarıyla boğacak.
Kim bilir benden önce kaç insanı boğdu?
Kaç yalnızı parçaladı, kim bilir?
Bende o kervana ekleneceğim zamanla.
Kahkahasında kaybolup gideceğim.
Hür olan bir baykuşun.
Bütün seslerden ayırt edilen kahkasıyla.
Karanlıklardayım.
Baykuşun pençelerine esir düşmüş.
Nereye götürürse gitme mecburiyetinde.
Ormanda ücra bir köşede.
Onun o gözleri benim üzerimde.
Delici bakışları var baykuşun.
Sensizliktir işte bu baykuş.
Yanımda ve üzerimde daima o var.
Hissettiriyor yokluğunu kahkahalarıyla.
Beni delip geçen bakışlarıyla, seni andıran.
Gelde artık sustur şu baykuşu.
Kurtar, kurtar artık, kurtar baykuşun pençelerinden.



29 Temmuz 2013 Pazartesi

Cennete Giden Yol; İçinde

Ona, cennete giden yolu sorma. Dolambaçlı ve engebeli yolu tarif eder.
Stanislaw Jerzy Lec

Bildiğin yolda yürümelisin.
Bir insanın kalbinden geçen yol cennete gidendir.
Kalp, insana özgüdür, hisseder, hissettirir.
İnsanı sarar ve sarmalar.
Kalbinden geçen yolu bilmiyorsan,
Onu sana kimse tarif edemez.
Kimse seni oraya götüremez.
Cennete giden yol için; içine bakmalısın.
O dışarıda aranarak bulunacak bir yol değildir.
Fallarda da çıkmaz, haritalarda da.
Onun için kalbine ayna tutmalısın.
Kim var ise o aynada, cennetin yolu oradan geçer.
İnsanın içinden geçer o yol.
O yol ki cennete giden kutlu yoldur.
Ne uzaktadır ne bilinmezlik içerisinde.
Ne de görünmeyen bir yoldur o, apaçık ortadadır.
Bak ki gönlüne göresin o yolu.
Saklanırsan bir başkasının ardına.
Gizlersen benliğini korkaklıkla, o zaman hapsolursun.
Yok olursun sana ait olmayan bir senlikte.
Giderek uzaklaşırsın o yoldan ve kaybolursun.
Haritası yoktur, geriye dönemezsin.
Bilen yoktur, kimse seni oraya götüremez.
Kimseye sorma cennete giden yolu.
Dön kendine, dön içine, dön kalbine.
Sor usulcacık oraya, kimseye duyurmadan.
Çıt dahi çıkarmadan yaşa sessizce orada.
Yolu kendin bul ki minnettarlığın kendine olsun.
Kalbin bulsun doğru yolu.
Başkası dolambaçlı yollara götürür.
Dikenli vadilerden geçirir.
Ayakların dikenlerden acır, yolu geçemezsin.
Dön içine, bul kendi yolunu, gönül rahatlığıyla.


28 Temmuz 2013 Pazar

Taş

Denizden çıkmış bir taş olsam, beni sever misin?

Öyle yosun tutmuş dipte dururken.
Denizin derinliklerindeyim, yanımda kimse yok.
Her tarafta balık sürüleri dolanırken.
Yanımdan deniz atları geçerken.
Ben öyle kımıldayamadan kalmışken, beni sever misin?

Deniz kokusu giderek siner bana.
Oysa denizler bana seni çağrıştırır hep.
Gözlerinin yeşilindeki denizi duyarım.
Hep denizin içinde yaşamak var şimdi.
Gözlerinden yavaş yavaş aşağıya inmek.
En dipte, karanlık bir kıyıdayım.
Denizin en derin mevkiisindeyim.
Yosunlarım giderek çoğalıyor.
Daha bir koyu oluyor giderek, yeşil koyulaşıyor.
Karanlığa hapsolmuş yosunlu bir taş olsam, beni sever misin?

Balıklar yanımda gezerken.
Deniz yıldızları komşuluk eder bana.
Yoldaşım yine yosunlu bir taş olur.
Başka kimsem olmaz, yapayalnız dururum.
Yanımda yosun tutmanı isterim.
Yosunlar bütün vücudumu kaplamışken, beni sever misin?



27 Temmuz 2013 Cumartesi

Başka Bir Sen Yok

Ellerin geliyor aklıma.
Yumuk yumuk bir bebeğin narin elleri gibi.
Narin, beyaz ve ince, kusursuz bir eser gibi.
Saçların geliyor gözümün önüne.
Rapunzel'in kuleden uzanan saçları.
Uzanıp tutmak istiyorum onları.
Tırmanmak istiyorum senin olduğun kuleye.
Saçlarına sarılıp yatmak istiyorum.
Bir tutam saçına mest olmuşken.
O kulede seni bulmalıyım.
Bu kadar tırmanmışken orada sen tutup almalısın yanına.
Kuleden seyretmeliyiz dünyayı.
Hep orada kalmalıyız, herkesten uzakta.
Ve sözlerini işitiyorum.
Sesinle sarhoş olmak istiyorum.
Hoş bir musiki gibi çalınıyor kulağıma.
Ben hep seninle olmak istiyorum.
Yanında olmak, yumuk yumuk ellerini tutmak.
Öyle bir tutmak ki bir daha bırakmamak.
Parmak aralarımı parmakların doldurmalı.
Elim boş kalmamalı hiç, gönlümdeki sevgin gibi.
Saçların sürekli gözlerimi kamaştırmalı.
Hep bir değer gözetmeli gözümde.
Gözlerin hep yeşili sahiplenmeli.
Yeşil senin gözlerinden başka hiçbir yerde yokmuş gibi.
O sadece sana özgü bir renk olmalı.
Başka kimse yeşilin nasıl bir renk olduğunu bilmeyecek.
Sadece ben bileceğim ve kimseye söyleyemeyeceğim.
Bu bizim sırrımız olacak.
Yalnızca bizim bildiğimiz bir yeşil olacak bu.
Bir renk düşün ki sadece gözlerinin renginde olsun.
Senin gibi olsun, eşsiz.
Bir başka sen yok.
Ne yeryüzünde ne başka bir yerde.
Bir başka sen olmayacak hiçbir zaman hiçbir yerde.



26 Temmuz 2013 Cuma

Aforizmalar III

  • Gökte dolanan yıldızlar var. Şimdi bir yıldız olsan seni tutmak için dünyayı dolanırdım. 
  • Dergaha kabul edilmeyi bekleyen dervişler gibiyim aslında. Gönül dergahına kabul edilmeyi bekliyorum. O kapının önünde bekliyorum, sabahlıyorum, içeri al beni. 
  • Ay saklanmış burada, ortada yok. Sen yoksun diye bulutlara gizlenmiş. 
  • Seni özlemekte güzel ama sen daha güzelsin. 
  • Düşünüldükçe daha da çoğalıyorsun. 
  • Uyusam rüyamda, uyansam hülyalarımdasın. Her daim bendesin. 
  • Sen benim paha biçilmez sanat eserimsin. 
  • Beni sadece sen uyandır, başka kimse uyandırmasın. Ben sadece sesinle uyanmak istiyorum. Ve her uyanışımda seni yanımda bulmak, dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle. 
  • Özgür ol. Ben duvarlardan hoşlanmam. Gökte duvar yok, uç bana doğru. Bırak geride ne kalırsa kalsın. 
  • Onlarca kitap okudum. Meğer hepsi sana dair güzel bir şeyler söyleyebilmek içinmiş. Anlamını şimdi anladım. 
  • Senin için güzel olabilecek birkaç cümle söyleyebilmek için yüzlerce kitap daha okumaya hazırım ve yüzlerce film izlemeye ve yüzlerce şiir ezberlemeye ... 
  • Kulaklarımda sesin çınlıyor. Uzun zamandır yakından duymadığım sesin. Musikinin en güzel tonundaki sesin. Sevgili sesin. 
  • Her şeyin vakti geldi. Seninde bana gelme vaktin gelsin. Gelsin, gecikmesin, sağda solda oyalanmasın, gelme vaktin gelsin hemen. 
  • Cennetin fethi yakın. Sen gelince fetih tamamlanacak. 
  • Gökyüzünde bir sürü yıldız vardır şimdi. Ama hiçbiri sizin kadar aydınlatmaz içimi. Sen güneşten daha aydınlıksın ve sıcacık ve sevgi dolu. 
  • Sevgimin kaynağı sensin, sen çok büyüksün ki sevgimde senin için büyük.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Adem'den Havva'sına VI

Havva'ya;
Uzun bir gece, çok uzun soluklu bir gece Havva. Soluk alamazken soluksuz bir gece.
Kapkara bir gece, görülmemiş karanlıkta bir gece, vahşi bir gece.
Sessizlikle kaplanmış bir gece Havva, sensizlikle dolu bir gece.
Umarım korkutmuyordur bu gece seni, karanlıktan korkmuyorsundur.
Seni ele geçirmiyordur bölük pörçük acılar, sonlanmaz düşünceler.
Vahşi bir canavar karanlığın içinden çıkıp her gece beni kovalıyor.
Sürekli peşimde, bana saldırmakta, onu senden uzak tutmaya çalışmaktayım.
Bu karanlık gece seni korkutmasın Havva, yalnızlık seni dağlamasın.
Kuytu karanlıklarda saklanmış o canavarı bekliyorum.
Tıpkı onun beni beklediği gibi, her gece pusu kurmakta.
Savunmasızım ben, savunma isteğim yok, savunmaya değer elimde bir şey yok.
Beni koruyan kanatlar üzerimden kalktığından beri gücüm yok.
Sabah olana kadar boğuşmaktayım onunla, o canavar nerede yaşarsa.
Karşıma çıktığı an belirmiyor, ayırt edilmiyor. Sanki zayıf anlarımı biliyor.
Gerçi artık hiç güçlü anım yok Havva, hep zayıf, hep savunmasızım.
Ruhumu yırtıyor o canavar, bedenimi delik deşik ediyor.
Aklımı zehirleyip etimi dağlıyor.
Giderek daha da büyüyor, Gulyabanileşiyor.
Her saldırısında nefreti daha da büyüyor, daha acımasızca saldırıyor.
Beni koruyan kimsem yok, yanımda hiçbir iz yok.
Ne bir söz ne bir göz.
Nerede olduğunu bilmediğim halde bana saldıran bir canavar var sadece.
Uzun gecelerde sürekli aklımın köşelerinde beni arayan.
Bütün düşüncelerimi gözümün önünde ateşe atan bir eli var, simsiyah.
Vahşi bir gülüşü var, ağzında sivri dişleri, yüzünde acımasız bir insanın yüzü.
Ateşi düşüncelerimle harladığı bir gücü var, küllenemeyen bir fikir.
Beni benden eden biri var, beni bensiz koyan.
O canavar kim bilmem, necidir, ne ister, ettiği ise sensizliktir.
Gece uzun, sensizlik uzun, karanlık uzun.
Korkmayasın sakın Havva, karanlıklar ele geçirmesin seni, sen hep aydınlık kal.
Uzakta da olsan aydınlat, hep dolunay gibi kal, bulutların önüne geç.
Ben boğuşurum canavarla, sen hep öyle kal.

İçimde bi dolu karanlıkla, canavarla boğuşmaktayım, daha çok sensizlikle savaşta.
VI

21 Temmuz 2013 Pazar

Adem'den Havva'sına V

Havva'ya;
Yaz dönümü başladı buralarda Havva, günler giderek kısalıyor.
İçimi kaplamış o karanlık artık bütün dünyayı kaplıyor.
Gece benim içimden doğuyor, ben izliyorum. Ellerim bomboş.
Ağaçlar çürüyor, çiçekler soluyor, gün bitiyor, ben kalıyorum.
Gökyüzünde yüzen bir gemiye takılıp gitmeliyim oysa, kalmamalıyım.
Esaret altındayım, kımıldayamıyorum ve sessizce bekliyorum.
Gece giderek uzarken her gece dolunay beliriyor tepemde.
Bembeyaz bir yüzü var onunda senin gibi, nur gibi.
Aydınlık saçıyor dünyaya, karanlığı bölüyor bir yandan.
Doğacak güneş için nöbet tutuyor zifiri havada.
Yüzümü ona döndüğümde seni görecek gibi oluyorum.
Belki sende ona bakıyorsundur şimdi diye düşünüyorum.
Nerede ve nasılsan bir fırsatını bulup dolunayda kendini görüyorsundur.
Senin kadar eşsiz, senin kadar engin, senin kadar beyaz.
Bir zaman sesin bana ona bakmamı fısıldardı, yüzün belirirdi orada.
Bizden başka kimse dolunayı bilmez derim, sanki onu biz keşfetmişiz gibi.
Ay evrendeki yerini alalı binlerce yıl dahi olsa onu yeni bulmuş gibiyim.
Sen bana onu gösterdiğinde yeniden keşfettim sanki.
O zamana kadar ne böyle bir cisim bilirdim ne böyle bir evren.
Sen geldin ve evrenin merkezinde bana hiç görmediğim gezegenleri gösterdim.
Hiç bilmediğim şeyleri tattırdın, sonra bir kadeh zehirle bıraktın.
Yaz dönümü başlamış, sonbahar gelirken bende solmak istiyorum.
Önce gövdem yavaş yavaş bükülsün.
Sonra boynum çiçeği taşıyamayacak hâle gelen bitkiye dönsün.
Ayaklarım, kökler gibi topraktan dışarıya fırlasın, yeryüzünde tutunamasın.
Benzim yavaş yavaş solsun, günden güne rengini kaybetsin.
Yapraklarım yavaşça toprakla buluşsun.
Rüzgar savursun beni havaya, bende kapılıp gideyim.
Sonbahar, son olsun artık, sonda bitsin.
Günlerle beraber bende kısalayım, eriyeyim, kalmayayım geriye.
Artık arkamda ne adım vardır ne benden bir parça.
Sadece yokluk var gibidir, sadece bilinmezlik.
Sanki hiç yaşamamış gibiyimdir, hiç bilinmemiş.
Bir ot gibi eriyip gitmiş, kaybolmuş, bir ot kadar bile yaşayamamış, yaşatılmamış.
Kurak bir adada çürüyüp gitmiş

Ormanın karanlıklarında, siyah bir köşeye çekilmiş, bataklığın göbeğinde.
V

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Adem'den Havva'sına IV

Havva'ya;
Sen gülmüştün, güller açmıştı gönlümün derinliklerinde.
Bana doğru koşuyordun, rüyalarımda.
Kim sarstı da uyandırdı beni Havva? Hangi ses böldü uykumu bilmem.
Bu ormanın derinliklerinde gene kayboldum ben.
Sürekli kayboluyorum, kaybolmak bana düştü, yolumu şaşırmak.
Sensiz ben nicedir böyle acı çekmekteyim, amansız bir acı.
 Burada sarmaşıklar ağaçların beline dolanıyor, benimde boğazıma.
Hepsi sarılıp boğazıma beni boğmak istiyor.
Bende teslim ediyorum kendimi, ama alamıyorlar canımı bir türlü.
Meğer canım benden uçalı çok olmuş, canım canına karışmış.
Bende değil sendeymiş benim canım, alamadılar.
Kalakaldım burada böyle yalnız anlayacağın, kurtarıcımdan uzakta.
Toprağın üzerinde bir sürü dikenler büyüdü.
Hepsi ayaklarıma batıyor artık ve ben yürüyemiyorum.
Hani sorardın, parmaklarında çok iz var diye, şimdi ayaklarımda da varlar.
Artık o kadar yorgunum ki uzanmak istiyorum ıssız bir ağacın dibine.
Üzerimde çimler bitsinler yorgan olarak.
Ölüme yatmak istiyorum Havva, ölmek, bir anda, sertçe, hızlıca.
Bu yorgunluk artık bedenime hapsoldu ve terketmiyor.
Adım atmaktan acizim artık, ayağa kalkmaktan, yaşamaktan.
Ne olur en azından ölüm becerebileceğim bir şey olaydı.
Buraya o kadar yabancıyım ki hiçbir işi beceremiyorum.
Elimden gelen bir iş yok, yapabileceğim bir şey, bir amacım yok.
Burada böyle kapana kısılmış bekliyorum, neyi beklediğimi bilmeden.
Bu kadar yorgunken hiç uyanmak istemiyorum.
Uyku gibi olsa ölüm, onun kadar yavaşça ele geçirse bedenimi.
Bir ağacın dibinde çürüsem zamanla, ağır ağır çürüse bedenim.
Bedeninden çok uzakta çürüse, kemiklerim öyle kalakalsa.
Senden uzakta kemirseler bedenimi.
Etimi yeselerde çoğalsa doğadakiler, büyüseler.
Hayat bulsalar hayatımdan, güçlenseler, yaşasalar.
Yaşamak, sahi nasıldı ki o? Nasıl becerilebilirdi?
Bu kadar dışındayken her şeyin, bu kadar içinde kaldım yabancılığın.
Havva, cananım, canımdan yoksunum gayrı.
Ölüm gelsin artık misafirim olsun.

Yabancıyken dünyaya, hasretim uykuya, seninle olamamak var ya sonunda.
IV

Değer de sensin değerli de...


yağmurlu bir güne başladı hayat
yağmura uyandı istanbul
sonra sen sonra ben
huzurla doldurdu içimi önce yağmur
sonra düşüncelerin
en güzel anlardan en yalnız anlara
yağmur küçük tanecikler halinde sızıyor.
gri bir gökyüzü karanlık şimdi sokaklar
zıtlıkla içim apaydınlık yine bugün
değerlisin değersin zaten
biliyorum yine bendesin
değerliyim yine sende
ben sende sen bende
değerler artıyor gün gün
yağmur yine pencerede
ıslak gökyüzü görünebildiği kadar
huzur veriyor yağmur da senin kadar
saçaklardan süzülen damlalar kadar
kimsesiz bazen dünya
devam ediyor yolculuk
herkesin bir adımı var döndüğü yönde
kimi ilerleyemiyor bir an
kimi de zaten olduğu yerde
sen de dön sen de yağmur ol
belki küçük bir su tanesi karış toprağa
bu ayrı gayrılık niye
madem ben damlayım sen yağmur
madem ki yağıyoruz yine deli
kış kadar sessiz
ıslak kiremitler kadar soğuk
yaşanmamış hayatlar kadar güzel
hiç görülmemiş yerler kadar merak içinde
bu ayrı gayrılık niye
sen bir damla ol yine
ben kimsesiz bir kıyı
buluşalım hiç bulunmamış maviliklerde....
düşünüyorum bu kadar değerliyken her saniye
değersiz zamanlarda harcamak niye?

Anekdot: 11.01.2013 tarihinde, canımdan bir yazı.

Doğumunla Doğdum

Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde. 
İyi ki geçtin dünyadan. Sahi, ya doğmasaydın?
Nazım Hikmet Ran

Nereye varırdı yolun sonu,
Doğmasaydın, güneş gibi.
Hangi doğuşum ben,
Sen mi doğurdun beni bir başkası mı,
Hangi doğuşum ben?
Doğumun, özgesi kalbin, hep var olan,
Kalbimde büyüyen.
İçime doğan sevgin,
Beni bekleyen sokak başında,
Sıcak bir gülümseme, suskunlarda biriktirdiğim.
İyi ki doğdun dünyama,
Yolunu yitirmiş bir peri misali,
Günden güne âşikâr olan.
İçinden çıkamadığım masallarda yaşıyorum nicedir;
Bir korsan, bir kral, bir derviş;
Yolu ezelden kayıp, ebede.
Senin gelişindir bütün kervanların yolunu,
Göğsümün orta yerinden geçirmesine sebep.
Varlığındır, yıldızların ışığını dünyaya saçmasına sebep.
Senin üzerinden kanatlanan kuşlar,
İyi ki uğradın gönül durağıma, der.
-Sen uğradın diye uğradı bana, yaşam.
Umut, sen geldin diye geldi bana.-
Bir uğrak yeri değildi kalbim,
Kervanların dinlenme yeri,
Susuzların özlem giderdiği.
Bildiğim ve biriktirdiğim,
Her doğum bir mucize taşır içinde,
Seni taşır.
-Sen geldin.-
Doğduğunda doğan insanlar,
Varlığını üfüren, bir kanıt yaşama dair.
(Doğmasaydın yarım kalacaktım.)
-Yarısı kayıp benliğimin.-
Doğmasaydın,
Nerede bulurdum, benliğimi?

İyi ki doğdun.
İyi ki geldin yüreğime.
Benliğimle, doğduğun gün için.
Doğumun kutsal, kalbin görülesi.

Anekdot: Erken bir doğumgünü yazısı, canımıniçi.

19 Temmuz 2013 Cuma

Sen Güzel Uyursun

Seni özlediğimi düşündükçe, gücünü yitirmiş bir derebeyi gibi yalnız hissediyorum kendimi. Sessizleşiyorum. Oysa konuşmayı nasıl da sevdiğimi bilirsin. Gece, en güzel uyku şarkılarını söylerken bile, susamazdım. Bilsen biraz sese nasıl da ihtiyacım var. Sadece biraz ses. Taşıyamıyorum bu yalnızlığı, oysa nasıl da çoğul yaşıyordum seninle her şeyi. Şimdi çıkıp gelsen, işte buradayım, desen. Kendimi iyi hissetmem için sadece gülümsemen bile yeter. Yalnız ruhların kalıplarına sıkışmış sözler yazmak istemiyorum. Yedi cehennem, sekiz cennet olduğunu biliyorum. Bu yüzden, sırf bu yüzden seni bekliyorum. Yoruldum artık. Sözlerimi ayıklayıp, onlarla çoğalmak istiyorum. Gel artık, yalnızlığı sevmiyorum.
Yekta KOPAN, Kediler Güzel Uyanır

Sen güzel uyursun.
Uykuların güzeldir.
Rüyalarına dadanmak ve orada da seni yaşamak istiyorum.
Rüyalarıma girmeni ve beni orada da bulmanı arzuluyorum.
Sen, beni yalnız bırakmayan bir konumda olmalısın.
Her yerde karşıma çıkmalısın.
Yalnızlığın bulutlarını dağıtmalısın.
Şimdi sen yokken yanımda, ben sessizim.
Sessizliğimin kaynağı sensizlik.
Sen olmayınca yolumu bilmeden yürüyorum.
Divaneyim, dolanmakta.
Seninle konuşmak istiyorum.
Sesini duymayı arzuluyorum, hiç susmamanı.
Sen hiç susma bende hiç susmayayım.
Beraberce konuşalım, konuşalım.
Seni özledikçe uyumak istiyorum.
Derin bir uykuda sana dalmak istiyorum.
Sen çıkarsın rüyamda karşıma, seni görürüm.
Sonra uyandığımda henüz gitmemiş olursun.
Gözlerim seni ararkan bulacakmışım gibi hissederim.
Sanki yanımdaymışsın gibi, beni gözetliyormuşsun gibi.
Henüz daha sıcaktır yanaklarım.
Saçlarım dolanmıştır birbirine.
Yüzüm yüzünü ararda durmak bilmez hiç.
Seni bulana kadar durmak istemez gönül kuşum.
Rüyalarımdan özlemini silmelisin.
Özlemek güzel, senin kadar olmasa da.
Birde bu özlemi sonsuza dek bitirsen artık.
Gerçekliğe uyanmak istemem.
Rüyamda senin oluşun tek gerçeklik olmalı.
Ve karşımda seni bulmak olmalı bundan sonraki gerçek.
Başka bir gerçeklik olmamalı, olmayacak.
Rüyalarım sadece seni gördüğümde güzelleşebiliyor.
Yokluğunda her gece karabasanlar geliyor ziyaretime.
İçime korku çöküyor, sensizliğin korkusu.
Hükümsüz bir korku bu, hükmedemiyorum.
Gel, gel ki özlem derin bir soluk alsın.
Kavulaşalım, gel, Kaf Dağı'nda.
Sen güzel uyursun.
Ben yanımda sen olunca güzel uyanırım.
Mutlu bir dünyaya.

18 Temmuz 2013 Perşembe

Denizlerde Yaşatmak

Denizin dalgalarından bir yorgan yapacağım sana.
Üşümeyeceksin, titremeyeceksin artık.
Başında deniz atları gezinecekler.
Deniz kızları sana ninniler söyleyecek.
Saçlarından damlalar süzülürken.
Ve deniz kabuklarından bir yatak yapacağım sana.
Görülmemiş bir uykuda olacaksın.
Huzur, senin varlığından yayılacak çevreye.
Denizi yavaş yavaş ısıtan güneş gibi.
Senden gelen huzurda yayılacak yavaş yavaş denizlere.
İnsanlık huzuru denizde bulacak senden ötürü.
Bir gün sorduklarında denizin neden bu kadar güzel olduğunu.
Seni anlatacağım onlara, senin getirdiklerini.
Sen bunca anlam getirdiğin için denizlerin yükseldiğini.
Balinaları, yunusları aramayacaksın artık.
Onlar senin olduğun denizlere gelecekler.
Hizmetkârın olacak denizde ne varsa.
Hepsi seni görmeye gelecek, buyruğuna uymaya.
Balinaların sırtında seyahat edeceksin, yunusların üzerinde.
Serinleyeceksin istediğinde ferah denizin ortasında.
Deniz yıldızları yanında ışığın olacak.
Dalgaların kıyıya vuruşundan heyecanlanacaksın.
Balık sürüleri yanından geçecek alelacele.
Göç mevsimini kaçırmak istemeyen oltalar yanaşacak sana.
Hepsine balıklar esir düşmüş.
Ağlar atılacak senin olduğun yere.
Çünkü bereketlidir senin olduğun kıyı.
Deniz içinde sen olduğun için çekicidir.
Yosun kokusu kıyıya vururda yanaşamaz denizin derinliklerine.
Atlantis sen içinde olduğun için çıkamaz yeryüzüne.
Nemo, gemisinden ayrılırda senden ayrılamaz.
Poseidon bilemezdi senin güzelliği.
Hiçbiri görmedi seni, göremediler.
Gözleri mille oyulmuş gibi bütün insanlık.
Seni anmak bana düştü, seni yaşatmak.
Sana zambaklardan bir sal yapmak.
Denizleri sende yaşatmak bana düştü.
Kimse bilmeden denize senin kokunu vermek.
Dilekler tutmak için geldiler sana.


17 Temmuz 2013 Çarşamba

Zamanı Sana Adamak

"…ve ben bütün zamanımı ve bütün zamanımdan bin kat fazlasını ve daha da iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için…"

Franz Kafka / Milena'ya Mektuplar


Sana vakfetmek istiyorum bütün zamanı,
Etimle kemiğimle sana adanmak.
Ak bir keçi olup sana adak olayım diyorum,
Dağkahverengisi bir uçurum kenarında,
Gözüm inceden akan nehre dalmış,
Yüzmeyi unuttuğum karada farketmiş.
Seni düşünerek yıllar geçirmek,
İki kişilik nefes alarak havayı solumak istiyorum,
Yıllar yüzyılların peşinde.
Her günü ikimiz için yaşamalı,
Her saniyede seni düşünmeliyim.
Yaşadığım her ânı seni düşünerek yazmalı,
Defterler senden bahsettiğim yazılarla donanmalı,
Bir çimenlikte boy veren kır gülü gibi,
Her satırda sana yazılmış destanlar,
Seni anlatan masallar, şiirler.
Masallar olmalı anlatılacak,
Ki sığdıramam gerçekliğe seni.
Gerçeklerden geçilen başka bir noktadasın,
Gerçeküstüne dokunmuş, bakır sîneye işlenmiş.
Bütün zamanımı bir tek amaç için tüketmeli,
Tüketirken aynı zamanda seni kazanmalıyım.
Dünya yeterli gelmiyor artık bana,
Tanıdıktan sonra seni.
Zaman çok kısa ve yetişmez,
Adını bile hakkıyla anmaya.
Bunca yetersizliğin içinde sana olan sevgim taşkın,
Dicle kadar, Fırat kadar, taşkın ve aşkın.
Çoğalmalı, fırlamalı, zamanı delip geçmeli.
Asırlarca öteye ulaşmalı, gelecekten bize seslenmeli.
Geçmiş seni düşündüğüm anlarla dolu olmalı.
Her ân seni başka biçimlerde görmeli;
Bazen bir geminin kamarasında bazen bulutların üzerinde;
Kâh kuşun kanadında kâh yunusların karnında;
Bir balinanın burnunun dibinde belki.
Sadece seninle paylaşmalıyım eriyen zamanı,
Eriyip tenimden akan.
Zamanı tutmaktan ziyade onu serbest bırakmalıyım,
Ermek için mutluluk denen yüreğine.
Kısıtlamaktan çok özgürleştirmeli,
Esir etmekten çok efendileştirmeli,
Ehlilleştirmeliyiz bize karşı gelen zamanı,
Küçültmeliyiz belki de,
Benden bile fazla.

16 Temmuz 2013 Salı

Saadet

Asıl mühim olan, iki insanın birbirini bulması bu derece güç olan şu dünya da, saadete ermekti. Öte tarafı hep teferruattı.
Sabahattin Ali
Seni bulduktan sonra dönmek mümkün mü?
Dönülecek yolun başında da sonunda da sen varsın.
Dönüşler sana oluyor böylece.
Arada geçen vakitlerin tamamı ölü sayılıyor.
Yaşamayı ancak seninle olunca güzel addediyorum.
Saadet, senin ellerin kadar sıcak bir düş.
O düşe ermek için badeyi içmek gerek.
O bade ki dudakların bir kadehtir.
Akşam dönüşse durmadan sabaha.
Her şey kovalasa birbirini.
Senin peşinde ancak ben olurum, izinde.
Gladyatörler doldururken arenayı.
Senin için ancak ben savaşırım, sularım her yanı kanla.
Sana ulaşmak için gerekiyorsa mücadele.
Savaşılmadık toprak bırakmam, gelirim sana.
Bütün bunların sonlandığı anlarda.
Yine akşam olduğunda, karşımda sen olmalısın.
Yine sabahında her gecenin sen olmalısın odama doğan.
Doldurmalısın evin her yerini.
Her yanda senden bir parça.
Her tablodan her şarkıya senden bir işaret.
Parmak izlerin olmalı resimlerde.
Senin gelişin yok sayar diğer gelişleri.
Sen öyle bir gelirsin ki başka neyin geldiğini görmem.
Belki kıyamettir belki saadet.
Sen gelirsin, gelir senle sonun başlangıcı.
Sonlananlar, başlangıçların başlangıcıdır.
Sende beraberinde getirirsin yeni bir başlangıcı.
Saadete ermektir sana ermek.
Badeyi yudumlamaktır, seni görmek.
Her rüyada ve her hülyada.
Uykuda veya değil, seni görebilmektir yaşam.
Gerisi ölüm, gerisi yokluk.



15 Temmuz 2013 Pazartesi

Aforizmalar II

  • Yalnızlık benim boğazımı sıkıyor.
  • Sessizlikte burnuma buram buram yalnızlığın kokusu geliyor.
  • Nerede olursam olayım, benimlesin.
  • Çok gürültü olunca her şey çok sessiz oluyor.
  • Kalabalıklar içerisinde yalnızlığı barındırıyor.
  • Bunca şey varken, ruhaniyet; nerede?
  • Gün gebe geleceğe.
  • Elim, kolum, burnum, her yerim sevgiye bulandı. Bu kadar sevgiye bulanmışken bunu her yere yaymak istiyorum.
  • Ateşi söndüren sudur. Ben görülmemiş bir ateşte yandığımda, beni ancak sen kurtarırsın.
  • Nerede olursam olayım, yalnızlık benimle.
  • Gün ola hayrola, yüreğime sevgin dola.
Anekdot: Daha sonra üzerlerinde bol bol düşünülecektir.

14 Temmuz 2013 Pazar

İçim Dışım Sen

"Bu evdeki her şey sen koksun istiyorum"dedim. Kaşlarını çattın. Sevmezsin böyle sulu sepken sözleri.Romantik cümlelerin arasına sıkıştırılınca gerçek duygular, alaycı bir gülümseme yerleşir dudaklarına."Her duygumuzu bir söze hapsetmemiz gerekmiyor" dersin. Bu kadar dillenirse içimiz, dışımızın ne özelliği kalır?
Yekta KOPAN, Kediler Güzel Uyanır

İçimde bir yerlerde ele geçirdiğin mevziler var.
Artık senin sözüne amade bir esir.
Sığındığın limanlar var kanıma yakın.
İstediğin zaman yakınlaşabildiğin.
Yakınlaştığında hiç uzaklaşmadığın bir gar.
Dışarıda seni arayan gözlerim var.
Sesine tanık olmak isteyen kulaklarım.
Dilim var adını anmaya hazır her saniye.
İçim dışım sen olmuşsun hiç farketmeden.
Kaşların çatıldığında her cümlenin sonunda.
Güzelleştirebilecek tebessümlerin var.
Her sözünü takip eden gülümseyişin.
Yüzün var, mavi nurdan bir ırmak gibi.
Daima ışığına muhtaç olduğum.
Kevseri tatmış gibi bir hâlin var.
Sana susayışımın kaynağı gelir buradan.
Tuba ağacının meyvelerini yemiş gibi bir durumun var.
Sana acıkışımın nedeni yatar burada.
İçimin dışımın sen oluşunun bir nedeni var.
Her yerde seni isteyişimin.
Sana olan bir bağlılığım var.
Sadakatin zirvesinde bir yerde sana olan sevgim var.
Kanımın içinde adın var.
Yanaştığın limanlarda seni bekleyen bir ben.
Her an arkandan seni kollayan bir dileğim var.
Sözlerim var seni ebediyete taşıyacak olan.
İçimde dışımda bir sen var, her şeyin içerisinde.

12 Temmuz 2013 Cuma

Ayak Seslerin

"Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum." (Nâzım Hikmet)


Tak tuk sesleriyle yürümelisin koridorda.
Odalarıma senin kokun sinmeli.
Sadece senin ayak izlerin olmalı yerlerde.
Ayak seslerini dinlemek istiyorum.
Hiç ses çıkarmadan, nefesimi tutarak.
Aynı melodiyi çalan o sesleri.
Bana doğru yaklaşan ayak seslerini duymalıyım.
Giderek çoğalmalı ses.
Bana doğru koşmalısın.
Yerleri sarsarak gelmelisin bana.
Ayaklarının altında büyük bir gürültüyle.
Sür'atle gelmelisin bana doğru.
Başka yöne gitmemelisin, uzaklaşmamalısın.
Evimin içinde yalnız sana ait sesler olmalı.
Evim, evin olmalı, evimiz olmalı aslında.
Seslerin, seslerim olmalı, sesimize dönüşmeli.
Kimse beni görmemeli artık.
Kimse sana bakmamalı.
Sadece biz olmalıyız, bende seni görmeliler.
Seslerin seslerime dönüşmeli, dönüşümünü tamamlamalı.
Hoş bir endamla atmalı adımları.
Ben hiç ses çıkarmamalıyım.
Uzun uzun senin adımlarından çıkan sesi dinlemeliyim.
Bu ses bile beni mest eder duraksamadan.
Sana ait olanlar beni benden alırlar.
Olmayan bir beni.
Zira ben ben gibi değilim.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Zifiri

Zifiri karanlıklara hapsolmuş gibiyim.
Kurtarmanı bekliyorum burada.
Gelmeni istiyorum buralara.
Zifiri karanlıklardan korkuyorum.
Sensizlikten doğan bir karanlık bu.
Sensizlikten korkuyorum, korkum büyük.
Zifiri bir gece belirdi.
Yıldızlar görünmüyor.
Sığınmışlar bir yerlere, saklanmışlar.
Senin olmadığını bilen herkes bir yerlere saklanıyor.
Bana bir yer kalmadı.
Sadece yanın kaldı benim olabileceğim.
Beni de al yanına, saklanalım senin saçlarının arasına.
Ay bile bulutların ardına gizlenmiş.
Güneş desen doğmuyor ki.
Hepsi yanmış, savrulmuş, kül olmuş.
Yalnız seni bırakmışlar geriye.
Kutup yıldızım seni gösterir mi?
Karıncalar senin olduğun yöne gelir mi?
Denizin dalgaları sana doğru mudur?
O hâlde bende bulurum seni.
Gökteki tek yıldıza bakar yönelirim sana.
Neredeysen gelirim yanına.
Yürürüm bütün yollarda, çıkarım sonunda sana.
Yanında olmanın bahtiyarlığına koşarım bende.
Bu zifiri karanlıktan hoşlanmıyorum.
Siyahı sevmediğim gibi sevmiyorum geceyi de bazen.
Uyku, ölüme doğru bir adım.
Her uyuyuşta ölümü ensemde hissediyorum.
Korkunç olan ne ölüm ne başka bir şey.
Ölümün getirdiği ayrılık korkutur ancak.
Senin olmadığın bir yerde olamam.
Zifiri karanlığı böl ve gel artık.
Gel yanıma, hiç gitme.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Gecenin Karanlığında

Bir gecenin karanlığında doğdun kalbime.
Siyah bir gecede karanlığı bölerek.
Umut kırıntılarından büyük bir umut meydana getirerek.
Karanlığa hapsolmuşken bir el uzandı.
Nereden, nasıl geldi bilmem.
Nasıl kurtuldum bu cehennemden, nasıl kurtardın beni?
Ellerin beni kurtarırken ne kadar güzeldi.
Beyaz parmakların uzanmışken bana doğru.
Gösterdi gökyüzünde ahşap bir köşkü.
Kanatlarından bir tayyareyi.
Kanatlarına tutunmak istiyorum belki.
Onlarla tırmanmak istiyorum gökyüzüne.
Bir sarmaşık yok bulutlara doğru.
Yanına gelebileceğim bir halat yok.
Ancak sen alırsan beni yanına.
Buluşuruz göklerdeki köşkünde.
Bir balonun özgürlüğünü yaşarız beraber.
Rüzgarla beraber yol alırız, süratle.
Ben bir balon olsamda olurum peşinde.
Rüzgara karşı gelir, gelirim yanından.
Sen bir balon gibi dolansanda tepelerde.
Ben yolunu izler uçarım peşinden.
Gecenin karanlığında gelirim sana.
Sen her gecenin karanlığında gelirsin bana.
Peşinde müthiş bir aydınlıkla.
Siyah gecem artık siyaha benzemez.
Ve öncesi gibi değildir artık hayatım.
Sen dahil olmuşsundur artık bana.
Ne ben artık eski bir benden ibaretim artık.
Ne de bahsedebildiğim bir ben vardır artık.
Sen varsın sadece.
Senden başka bir ben yok.
Ben senden ibaretim.
Bir baştan öte başa tamamen sen.
Her gecenin karanlığında.
Sen doğarsın kalbime.
Bir senlik doğar bende.
Siyahları beyaza çevirirsin.
Umudumsun sen benim, hep.
Umut ışığımsın.

2 Temmuz 2013 Salı

Ne Muazzam Şey Seni Sevmek

"Lanet olsun, ne muazzam şey seni sevmek!" (Nazım Hikmet)

Ne muazzam şey seninle olmak,
Yalnızca sana dair duygular beslemek,
Sadece yaşatmak seni, ne kadar mucizevi bir şey.
Seninle beraber yaşayabilmek yalnızca,
Sadece sana yönelmek, mutlak olarak seni aramak;
Her nefeste, her seslenişte, her bakışta.
Sadece seni anmak, konuşmak, anlatmak;
Yok saymak başka varlıkları ve sıyrılmak dünyadan.
Ötelere geçebilmek belki, sen olabilmek muazzam olan;
Sadece sensin, mucizevi olan.
Mucizeyle dünyaya gelen, gönlün mucizesi.
Yaşattıkça büyütmek gerek mucizeni.
Sarmalı dünyayı varlığın, insanlar akın akın gelmeli;
Büyüdükçe içimde, hiçbir yere sığdıramamak var şimdi onu;
Bedene sığmayan sevgi,
Göğüs kafesimi yarıp dışarı çıkmak isteyen.
Sevgin; içimde tutamayacağım kadar büyük.
Sevmek; eylemlerin en büyüğü.
Sen; esaretten özgürlüğe geçiş.
Şimdi dünyanın dört bir yanı mucizelerle dolu olsa,
Her bir yandan ihtişam pırıltıları yayılsa,
Altın tozu üfler gibi bütün insanlık sana yönelir.
-Her nefesin altın saçar.-
Her sözün kendine bağlar, nasıl bağladığı çözümsüz.
Ne halattır bağladığın ne de zincir,
Görülür değil senin iplerin.
Sen ki bu esaretin de üzerini örtersin.
Ne bir büyü ne bir şiddet,
Şiddetli olan sadece sana olan sevgim;
Lanet olsun, ne muazzam şey seni sevmek!*