Akrep dolaşıyor gecenin içinde. Sessiz kırbaç damlaları zamanın. Kim kimin efendisi ey zaman? Sen mi benim ben mi senin? Hangimiz galip olacak ben öldüğümde? Sen mi kendini taşıyacaksın sonsuzluğa ben mi? Kuş cıvıltıları duymayalı ne kadar olduysa güzel şeyler duymayalı da o kadar oldu, yalnızca zaman geçti, ben olduğum yerde dururken ve yalnızca insanlar öldü zaman kendi kendine seksek oynarken. Bir taş attım ve kendimi vurdum. Ne gökten üç elma düştü ne de yeni masallar yazıldı yüzyılımda. Yüzyılım ölü, can çekişmekte. Ne savaşın tadı kaldı ne de barışın. Ne insan anlamı buldu ne de kayıp anlamların peşine düştü. Bildiğim ne varsa kül. İntiharın eşiğinde yüzyılım. Yirmi birinci asır, en korkunç dönemi zamanın, demek isterdim bilmeseydim her yüzyılın birbirine benzediğini. Oysa her şey ne kadar da benziyor birbirine. Tüm yenilgiler, galibiyetler, avanaklıklar ve dehâlarla.
Gecenin kırbaç izleri omuzlarımda. Beyaz tenimde kara çizgiler. Kim kırbacın efendisi, zamanın kölesi miyim ben ki bu duruma düştüm. Yaşlanmayacağım ben, zaman geçecek yalnızca; ak düşmeyecek saçlarıma, bilgelik ekilecek tenime yalnızca; kimse buruşmuş görmeyecek beni, yeni hayatlar ekilecek oyuklarıma yalnızca. Ben insan doğdum ve insan öleceğim, ben doğarken zaman yoktu, öldüğümde de olmayacak. Ben sonsuzlukla müjdelenen, ben zaman olmadan da olan ve ben zamanın efendisinin şerefiyle şereflenen, ben her şeyin özünden öz alan ve ben, ben ve ben. Benliğimden sıyrılmaya niyetli. İnsan ne kadar "ben" derse o kadar uzaklaşır kendinden. "Ben" de uzaklaşıyorum.
Zehrin boşalışı akrebin kuyruğundan insan bedenine. İçimde gezinen akrepler dilime zehrini verir ve yakar sesler bulduğu her şeyi. Alev alan kelimeler gördüm, insanı yakan sesler duydum. Hayat kelimeleri yazanlar ve onları anlamlandıranlar arasındaki farkı, iletişimi, benzerliği anlama mücadelesiyle geçerken bir şeyler ekledim onlara. Bilinen ne varsa kül.
Yutmak istiyorum hayaletleri. Rüyama giren ve rüyamda var olan, gerçek hayatta küle dönen. Gecenin kelimesi "kül", gecenin kırbacı, dilimde çarpılan seslerin fısıldadığı kül.
Gecenin kırbacı şaklıyor ufkun donduğu yerde. Sağırım ama duyuyorum, körüm ama gelişini görüyorum. Efendim, söyle bana, yazdıklarımla yaşadıklarım arasındaki farkı ve içimle dışım arasındaki mesafeyi. Efendim, neyin gerçek ve neyin yalan olduğunu bunca anlatmaya çalışmama rağmen her şeyden mahrum insanların içinde kalışımdaki anlamı anlat bana. Elinde tuttuğun kırbaç iner mi omuzlarıma ve yaralar mı gönlümü de bedenim kadar? Sanatın her zaman yaşanan bir hâl olmayıp kendi içinde işleyen kuralları olduğunu ve yazılan her şeyin illa ki yaşanan şeyler olmadığını söylemek ve yazan ile yazdığı arasında her zaman doğrudan bağlantı olmadığını söylemek ve yine de anlatamamak. Efendim, anlaşılmayışımız sonsuza dek sürecek. Efendim, seni seviyorum.
Yazılan şeyler yaşanmamış olabileceği gibi yaşanmış şeyler yazılmamış da olabilir. Sanatçı ile sanat arasında bir mesafe her zaman vardır. Her şey belirsizdir, insan dâhil.
Gecenin kırbaç izleri omuzlarımda. Beyaz tenimde kara çizgiler. Kim kırbacın efendisi, zamanın kölesi miyim ben ki bu duruma düştüm. Yaşlanmayacağım ben, zaman geçecek yalnızca; ak düşmeyecek saçlarıma, bilgelik ekilecek tenime yalnızca; kimse buruşmuş görmeyecek beni, yeni hayatlar ekilecek oyuklarıma yalnızca. Ben insan doğdum ve insan öleceğim, ben doğarken zaman yoktu, öldüğümde de olmayacak. Ben sonsuzlukla müjdelenen, ben zaman olmadan da olan ve ben zamanın efendisinin şerefiyle şereflenen, ben her şeyin özünden öz alan ve ben, ben ve ben. Benliğimden sıyrılmaya niyetli. İnsan ne kadar "ben" derse o kadar uzaklaşır kendinden. "Ben" de uzaklaşıyorum.
Zehrin boşalışı akrebin kuyruğundan insan bedenine. İçimde gezinen akrepler dilime zehrini verir ve yakar sesler bulduğu her şeyi. Alev alan kelimeler gördüm, insanı yakan sesler duydum. Hayat kelimeleri yazanlar ve onları anlamlandıranlar arasındaki farkı, iletişimi, benzerliği anlama mücadelesiyle geçerken bir şeyler ekledim onlara. Bilinen ne varsa kül.
Yutmak istiyorum hayaletleri. Rüyama giren ve rüyamda var olan, gerçek hayatta küle dönen. Gecenin kelimesi "kül", gecenin kırbacı, dilimde çarpılan seslerin fısıldadığı kül.
Gecenin kırbacı şaklıyor ufkun donduğu yerde. Sağırım ama duyuyorum, körüm ama gelişini görüyorum. Efendim, söyle bana, yazdıklarımla yaşadıklarım arasındaki farkı ve içimle dışım arasındaki mesafeyi. Efendim, neyin gerçek ve neyin yalan olduğunu bunca anlatmaya çalışmama rağmen her şeyden mahrum insanların içinde kalışımdaki anlamı anlat bana. Elinde tuttuğun kırbaç iner mi omuzlarıma ve yaralar mı gönlümü de bedenim kadar? Sanatın her zaman yaşanan bir hâl olmayıp kendi içinde işleyen kuralları olduğunu ve yazılan her şeyin illa ki yaşanan şeyler olmadığını söylemek ve yazan ile yazdığı arasında her zaman doğrudan bağlantı olmadığını söylemek ve yine de anlatamamak. Efendim, anlaşılmayışımız sonsuza dek sürecek. Efendim, seni seviyorum.
Yazılan şeyler yaşanmamış olabileceği gibi yaşanmış şeyler yazılmamış da olabilir. Sanatçı ile sanat arasında bir mesafe her zaman vardır. Her şey belirsizdir, insan dâhil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder