23 Mayıs 2016 Pazartesi

Kumral Gece


Hadi sen uyu sevgilim. Uyumadığın zamanlar, başkalarını düşündüğün gibi tuhaf düşüncelerim var.
Ali Lidar

"Kimseyle konuşmuyorum. Böyle daha iyi oluyor sanki. Bir anlamı olduğundan değil. Konuşamadığımdan da değil. Canım istemiyor sadece. Aslında canım isterse bir saksı bitkisiyle hava durumu hakkında bile konuşabilirim. Ama hiç canım istemiyor işte. Sahiden de hiçbir şey söylemeden susarsam ne demek istediğim anlaşılabilir mi ki ?"
Ali Lidar

Neyi anlatacağım şimdi, kime ve nasıl? Yalnızca düşünüyorum. Ne olacak yarın. Bilmek istiyorum ve cevapları kendi içinde buluyorum. Başlayacak ve aynı yenilgiyle sonlanacak yarın da. Özlem giderek çoğalacak, bilinmezlik, gizem ve hüzün. Her şey günden güne çoğalır bu dünyada, bir kez başlamayagörsün.
İnsan önce kendini yargılamalı. Kaçınıyoruz oysa. Yargılanacak neyimiz var, derken her şeyi saklıyoruz. Saklıyorum daha doğrusu. Çokluktan tekliğe düşmeliyim, genelden özele geçmeli ve aslında şimdiki gibi laf kalabalığını bırakmalıyım. Sözler çoğalınca gerçekler azalır, tüm romanlarda gizli olan da budur. Sayfalar uzadıkça yazarın en baştaki fikri giderek küçülür, azalır, saklanır.
Beni bu geceye benden başka hapseden yok. Ben de kendimi bile bile bu hâle sürüklüyorum. Hiçbir şeyi unutmak istemiyorum ve bunun bir bedeli var, bunu ödüyorum. Hiçbir şey unutmamanın cezası her şeyin yükünü taşımaktır. İşte her şeyim bunun üzerine kurulu. Belleğim ne kadar dolu ve daha ne kadar dolacak yaşamım boyunca, belirsiz. Geçmişimden ne kadarını unuttum ve geleceğe ne kadarını taşıyacağım, belirsiz. Hatırladıklarımı hatırlayan kaç kişi olacak ve biz nerde buluşacağız, belirsiz. Bunca belirsizliğin üzerine kendi zihnimizde inşa ettiklerimizle gidiyoruz ve neyi elde edeceğimizi bilmeden dönüp duruyoruz. İşte bu da belirsizlik. Benden saklananlar, varsa eğer, bir gün dökülmeli yoluma tıpkı bir erik ağacının meyvelerinin yolda yuvarlanışı gibi veya yola savrulan dutların ayaklar altında ezilmesi gibi. Bir gün bildiğim ne varsa gideceğim onlarla, hayâliyle yaşıyorum, hiç kimseye bir şey anlatmamış ve hayatım boyunca kendi dünyamdan dışarı su sızdırmamış olarak. Koca bir dünya taşıyarak omuzlarımda, bana göre. Ki herkesin dünyası kendine göre büyük, insanlara göre küçüktür. Bu da insanlara bir başka temel yaklaşım noktasıdır aslında. Her şeyi belli metotlara indirgerken aslında onların özüne ulaşmaya çalışıp insanlara bir şeyler anlatmak istiyorum. Yine de insanlar ne kadar ve ne anlıyor, belirsiz. Zaten çok az var, anlayan, anlayacak, anlama ihtimali olan. Onlar da çok, çok uzaklarda, ulaşılamayacak...
Şimdi gündüz olsa, aydınlık. Olmaz. Hayâl kurmalı mı, hayır. Sabah olacak, bunu herkes biliyor. O zaman olacağı kesin olanın hayâlini kurmak? İnsan yalnızca olmasında zorluklar olanın hayâlini kurar. İhtimaller dahilinde yakın olduğu ona çok çekici gelmez. Hayat üzerindeki temel olgulardan birisi daha. Uzakta olan daha güzeldir ve çok az insan uzağı yakın etmiştir. Buna kimileri şeytan der, kimileri günah, kimileri hayatın anlamı; ancak herkes bilir ki tüm bunların çekici bir yanı vardır insanı büyüleyen ve insanda her zaman bunlara dâir bir ilgi vardır, yaratılışı gereği. İnsan, yönelendir. Tek mesele, neye yöneldiğidir. Verilen hakka göre, dilediğine yönelebilir. Bunlar, inançlara göredir. Ama herkes yönelir bir şeye ama herkes yöneldi diye yönelmez kimse.
Saat ilerliyor. Varsın ilerlesin. Ne çıkar? Uykularım çok tatlı bu aralar. Uyumak çok tatlı. Bunu düşünmek de öyle. Gece yazmanın güzel yanı işte burda başlıyor şimdi benim için, birazdan uyuyacağımı bilmek, belki rüyâda özlenenle buluşmak, ki çok zordur bu, üstelik ona hazırlıksız yakalanmak da istemem.
Geceye kumral dedim. Oysa ne değişkendir insan teni ve ne gizemli. Önüme hiç bilmediğim bir kitap açtım ve seni okumaya başladım ordan: Sevgilim, kumral bir geceydi her şey başladığında, tepemizde göğün çıplaklığı ve sesler, aksini kulaklarımızda duyduğumuz, kumral bir geceydi...
Tüm rüyâlar kaçak ve uykum kararsız dönüp duruyor çevremde. Kâh gece kâh gündüz avlıyor beni, tıpkı senin gibi, tıpkı. Hep senin gibi, doluyken de boşken de. İnsan, her ân dolmaya hazır bir kadeh. Doldur beni ey gece! ve sevgilim sen, iç beni! Buluruz ruhumuzun sarhoşluğunda birbirimizi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder