18 Mayıs 2016 Çarşamba

Zerdali Gecesi

Anlardım aklından geçenleri
Sustukça konuştuk sanki
Sevdaymış meğer bu içimizde
Yıllardır uyuyan deli
Sessizlik sensin geceleri

Kim kimi anlar artık zamanın bu karamsar vaktinde? Gece, sözlere inip hayat bulur şimdi benimle. Odam karanlık ve gecem sessiz. (Sessizlik sensin geceleri)
Hüsnü Arkan'ın son günlerde en çok dinlediğim şarkısı "Zerdaliler". Meğer, aramasam da aradığımı hissettiren bir şarkıymış, bulmaya çalışmadan bulduğum. İyi şeyler çok bekletmez insanı, bir ânda olur; deyişi gibi Oğuz Atay'ın, bir ânda buldum bu şarkıyı, Abbasağa Parkı'ndaki küçük bir konserde. Geçen yıl da yine böyle bir şarkı müjdelemişti bana bir konser, deniz kenarından arta kalan.
Zerdali (armeniaca vulgaris) veya yabani kayısı. -Latince isimleri hep sevmişimdir, biyolojiyi de.- Yabanîlik içimden taşıyor son zamanalarda. Kendimi giderek daha da ayrıksı hissediyorum. Üzerinden geçtiğim deniz içime doluşuyor, Kız Kulesi bir de bakıyorum orta yerimde yükseliyor. Ben denizi hiç böyle bilmezdim, demek isterdim, diyemem.
Üsküdar'da denizin yeşile çaldığı noktada, bütün renklerden ayrıldım. (O kül gibi deniz)
Zaman dar değil ama yine de yazamıyorum. İnsan çok düşününce yazamıyor, gerçi ben düşünmeden de pek yazamıyorum. Yazamıyorum genelde. Sadece öyle yapmaya çalışıyorum. Yazarken ne kadarını anlatmam gerektiği konusunda hep kararsız kalıyorum. İnsan her şeyi anlatmamalı, düşüncesindeyim. Oysa kendim için ise, hiçbir şeyi anlatmamalıyım, kanısındayım. Kendi hayatımı kendim omuzlamalıyım. Bir yardıma, bir paydaşa ihtiyacım yok. Hayatı tek başıma sürdürebilirim. Herkes yapabilirdi bunu, eğer herkes böyle düşünseydi, ki artık herkes kendi başına, bunun farkında olmayarak.
Yaz geliyor-du, bugün tekrar sanki kışa döndü. Yağmur, Şişli dolaylarında. Kapüşonumu çektim başıma, gri, yıllardır hiç çıkar(a)madığım. Kokusu sinmiş geçmişimin, uzun yıllar sinmiş, aslında şimdi bakıldığında giderek kısalan. Geçmişe ne kadar bakılırsa o kadar kısalır sanki. O yüzden bakmayayım, diyorum. Zaten bakılacak bir şey de yok. İnsanın geçmişine bakması yalnızca görmek istediklerini aramak ve görmemek istediklerine rastlamakla geçer. Ayrıca daha çok gencim ardıma bakmak için, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun "hasta genci" değilsem eğer. Ayrıca ölürken bile arkama bakmak istemiyorum, diyorum kendi kendime. -Kendi kendime söylediklerim tüm dünyaya söylediklerimden fazladır.- Ancak yaşlılık ve ölüm döşeğinde geçmişiyle yüzleşen biri olabilirim. Belki o zaman, geçmişimde bakılacak şeylere ilgi duyarım. Bilirim ki yalnızca ölüm döşeğinde ardıma bakmalıyım düşüncesinde olursam şimdiyi yaşayabilirim. İnsanın sürekli arkasına bakması bugünün önünde bir engel. Bazı şeyler, terk edilmeli. Geçmiş gibi.
"Ancak söylenmemiş aşk, aşktır." der ya W.Blake, o yüzden tükenen şeylere şahitlik ederiz. Bu yüzden artık modern çağın içinde en zorudur âşık olmak ve âşık kalabilmek. Her şeyin dile geldiği dünyada aşk insanı terk ediyor. Gece yine beni aşkla çarpıştırdı.

Fincana kahve koydum gel, âh
Bu gün şeytana uydum gel
Ay doğdu dağın üstünden, aman aman
Dallarda beyaz çiçekler

Ne dallarda çiçek görüyorum ne de ağaç. Her yer köksüz. Her yer beton. Ağaçların boynu vurulmuş. Gecenin kör karaltısında ellerimden başka bir şey görmüyorum. (Kandım gecenin karasına)
Dinlediğim şarkı kanıma karışıyor.
Kahvem yok. Kahvem tükendi. Beni bekler. Kahvem yok ama gene de gel. Şeytan yamacımda, hadi gel. Ay tepemde dikiliyor, gel. Dallarda açan çiçekler döküldü, gel.
Hiç görmedim zerdalileri. Görür müyüm yabani kayısıları ölmeden, görmek isterim. -Bunca yıl sonra yine aynıyım.-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder