30 Ekim 2012 Salı

Benim bir fincanım var !

Benim bir fincanım var !
İçinde bi dolu dünya var.
Deniz fenerinden çıkan ışığı aydınlatır yolumu.
İçimde güneş ışığı değmemiş uzuvlara ilişir parlaklığı.
Dudaklarım her temas edişinde ona,
İçime yayılan sıcaklık yakar içimi.
Ne Bizans'ın çinileri erişebilir ondaki motiflere,
Ne Aztekler'in kabartma oyunları,
Ne de Mısırlılar'ın hiyeroglifleri.
Onun içinde dünyanın tarihi yazılıdır.
En güzel şiirler, çocukluk masallarım vardır onda.
Her yudumda yeni bir mutluluk dolar içime.
Ondan içtiğim kahvenin kokusu farklıdır.
Sessizce bir şarkı söyler kulağıma.
Eğilip kulak veririm ona,
Zihnimi berraklaştırır her yutkunmamda.
Odak noktam oluverdi bi anda.
Bi yudum kahve pekçok şeyi değiştirebilir,
Eğer içtiğin kahve o fincana temas etti ise.
Duyguların ak bir hâl alabilir,
Eğer onun süzgecinden geçti ise.
Maddesel şeyler manevi açlıkları doyurabiliyor.
Eğer doğru anlamları yüklemeyi becerebilirsek.
Yıllar geçsede ömrümden, bir adada uzansam çimlere,
Önümde yüksekçe bir fener,
Selam verir gibi seslense karbeyaz gemilere,
Elimde fincanım, içimde mutluluk ve kahve kokusu.
Ciğerlerim aşina olsa buna,
Ellerim fincanımın sıcaklığından yansa.
Zaman geçiyor, fazlaca hızlı olarak.

Duymayan kalmasın, heeey.
Benim bir fincanım var !
İçinde bi dolu dünya.

İthaf olunabilecek en değerli kişiye.
Fincanın manevi sahibine.

Saçlarımın arasında dolaşan o,
Venüs'ün elleri.
(Dipnot: Kendisiyle düet yapıyormuşcasına bir şey.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder