1 Ağustos 2016 Pazartesi

Yadsıyışlar I

İçine girdiğim yadsımanın içinde sana anlatmak istediğim bir şey bulamıyorum. Yadsıdığım tüm gerçekler günü geldiğinde tepeme üşüştü, bir yılan nasıl çöreklenirse çölde bir kuyu ağzına, öyle sindin zihnime. Her ne kadar gerçeklerden/senden sıyrılmaya çabalasam da hâlâ olduğum yerdeyim, o günkü yerdeyim, ilk olduğum yerde. Neyi yadsıyorum ben burda, kime karşıyım ve ne yapacağım? Yalnızca kendimin yabancısıyım. Herkes aynı birbirinin. Tüm sesler, soluklar kadar benzer birbirine. Yalnızca kendimin yabancısıyım.Yürüyorum ardıma bakmadan ve önümde ne olduğuna göz atmadan. Önüm de ardım kadar boş ve anlamsız. Yalnızca yürüyorum hiç bakmadan. Bir, iki, üç. Taşlar bozuk ve yerinden oynamış. Bir, iki, üç. Adamın kundurası eskimiş. Bir, iki, üç. Her tütün bir acıya bedel olsa dünya tarihi baştan yazılırdı. Yalnızca yürümek kolay mı bu devirde. Her devir benzer birbirine. Savaşları, acıları, kayıpları ve ölümleriyle. Hiçbir şey iyi değil ve olmayacak. Kafatasımda bir engereğin kıpırdanışını hissediyorum. Yalnızca yürümek mümkün mü? Mevsimlerden en çok kışı seviyorum. Kalın giyinmeyi ve örtünmeyi örtünebilecek ne varsa. Kapanmayı seviyorum içten içe her şeyin giderek açıldığı bu amansız çağda. Her şeyi bir kayıp/acı/yitiş/tutunamayış olarak niteleyen insanlar arasında da olsa, her şeyi bir eğlence/sevinç/dünya olarak kabul eden insanlar arasında da olsa, hayatı baştan var etmek anlamsızlaşıyor. Daha kaç kere yeni baştan oluşturacağız dünyayı? Üstelik bu sadece zihnimizde. Neron, Roma'yı istediği gibi düzenlemek için nasıl yakmayı göze aldıysa, ben de kendimi şekillendirmek için önce yok etmeliyim eskiye âit ne varsa. Oysa belleğim izin vermiyor hiçbir şeye ve (bence) zehirliyor beni içten içe (kendi derdinin çaresi her ne kadar kendi de olsa). Şimdi kendimi yadsıyacağım, sonra bir başkasını, hayatı, dünyayı, şeytanı ve bu böyle sürüp gidecek. Yadsıyışların sonu hiç gelmeyecek çünkü bu dünya dönmeye devam ettikçe sürüp gidecek. Anlamını anlamaya çalıştığım ne varsa önüme dikilecek. Nasıl ki insan gözünün önündekini en zor/geç/son görürse öyle kavrayacaklar bunu da. Bir gün kendimden de geçeceğim, bunun bilincinde yaşayacağım. Silinen tüm bilinçleri kendimde/kendimle var edeceğim. En küçük sesleri bile, söylendiğinde yutulan sesleri bile nasıl hesaba kattığımı yazmayı sileceğim. Silmesem de ya farketmeyecekler ya da unutacaklar. Unutmaya yazgılı bir yüzyıl. İnsanlar kaybediyor belleğini de bilincini de ve bu sonunu hazırlıyor insanoğlunun. Kendi kehanetimi kendim yazacağım ve Nostradamus'u ardımda bırakacağım. Bilinç, bellek ve seçimler silindikçe her şeyden daha da uzaklaşılacak ve insanlar gitgide birbirine daha da benzeyecek. Her şey anlamsız, silik, zamane bir biçime indirgenecek. Bunun altından bir inanç yükselecek. Asırlar ve asırlar geçecek. Ben ve yadsımalarım o zamana dek silinmiş, unutulmuş ve yok olmuş olacağız. Eğer o vakit geriye benden bir damla kan veya bir nefeslik söz kalırsa yeni bir Nostradamus olacağım veya Nostradamus eski bir Abdullah olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder