10 Ağustos 2016 Çarşamba

Yadsıyışlar VI

Hayatın neresinden başlıyor bu kaos? Dalga dalga büyüyen bu düzensizliğin içinde geriye yalnızca koyu bir boşluk kalıyor. Dünyanın/insanların tam ortasında koca bir boşluk. Nereye elimi atsam hep aynı kaos. Dünya batıyor. Göz göre göre. Her şey yeni kalıyor ve eskimeyen bunca şey insan için yalnızca maddi bir şeye dönüşüyor. Ruhaniyetin bile maddeleştiği günde neyden bahsedilebilir; eskilerin çamurla/kille/taşla yonttukları tanrı putları şimdi insanların zihninde daha başka şekillerde putlaştı; herkes bir şekil verdi tanrıya, herkes bir biçim, işte bu gerçek seçim. Öyle ki bunlardan sıyrılamayacak hâle geldik artık. Her şey ölürken biz de dalga dalga onlarla batıyoruz "en" dibe doğru, dibin "en"i olursa. Artık neyden bile korkulacağını bilemez hâle geldi insanlar -belki de hep böyleydi-. Bütün duygular kaosa doğru yuvarlandı. Bir gün Sisiphos artık taşını Olimpos'a taşımayı bıraktı ve o taş üstümüze doğru yuvarlandı. Şimdi biz o boşluğu doldurmaya çalışırken birileri de Zeus'un boşluğunu doldurmaya çalışıyor. İnsanlar ise burdaki seçimi görmüyor, Zeus mu yoksa Sisiphos mu olacaklarına karar verenin kendileri olduğunu anlamıyorlar. Kaos daha büyük kaoslara dönüşüyor ve giderek genişliyor. Herhangi bir şehirde ortaya çıkan bir fikir bir ânda dünyanın öbür ucunda yankılanıyor ve fikirler birer bayrak gibi dalgalanmaya başlıyor. Oysa fikirler insan zihnide/dilinde/erdeminde var olup çarpışacakken bir ânde insan eyleminde/gücünde/kuvvetinde kendini göstermeye başlıyor. Moskova'dan doğan bir fikir Washington'da karşılanırken Pekin'e yanıtı Berlin veriyor, her şey daha da karmaşıklaşıyor. İstanbul karşılığını Kahire'de, Tahran'da, Riyad'da buluyor, reddediliyor. Dünya batıyor. İnsanın bulduğu her sistemin onu daha da köleleştirdiğini/yoksu(n-l)laştırdığını düşünüyorum. Her sistem bizi dibe daha da yaklaştırıyoruz. Bunun nedenini aradığımdaysa karşıma yalnızca insanın doğal içgüdüleri çıkıyor. Herkes en çok kendisiyle meşgul, yasası her şeyi belirliyor. İnsan kendinden hiçbir zaman sıyrılamaz. Öyleyse nasıl bütün bir insanlığı kuşatabilir? İnsan kendini bile tamamen anlayamaz. Öyleyse nasıl bütün bir insanlığı anlayabilir? İnsan kendisi için bile bazen yeterince zeki/duygusal (v.s.) olamazken nasıl bütün insanlardan bunu bekleyebilir; nasıl bütün insanlar aynı olabilir? Her insanın hamuru aynı topraktan yoğrulsa da her insana aynı biçim de verilmedi aynı öz de, aynı olan yalnızca bir nefes, geriye kalan ne varsa yalnızca ayrıksı/aykırı/ayrıştırıcı. Artık bu kaosun içinden kafamızdaki tüm putları yıkmak istercesine bağırmak istiyorum, oysa sesim o kadar cılız ki, bazen ben kendimi duydum mu, diyorum. Dünya batıyor. Zihnim dağılıyor. Uyuşuyor tüm düşüncelerim sanki bir düşün içindeymişçesine. Her düş bir kişi için ve hepsi bakir. Aynı rüyayı bir başkasının da görmesini beklememek gibi aynı davranışları/cevapları/soruları/sözleri de bir başkasından beklememek gerek. Bir başkasının herhangi bir şey beklememek gerek. Zihnim daha da dağılıyor, bir cam kâsesinin yere düşüp parçalanışı gibi etrafa saçılıyor zihnim. Kaos yerini düzene bırakacak tekrar bir gün, her şey ebediyen sonlandığında ve biz mutlu olacağız, belki azınlıkta insanlar olarak, belki de çoğunlukta, ancak bir gün düzene kavuşacağız çünkü eğer bir düzen yoksa, çünkü eğer bir cennet yoksa, çünkü eğer ötesi yoksa, dünya için bunca acı fazla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder