1 Ağustos 2016 Pazartesi

Yadsıyışlar II

Şimdi gece ve ben neyi anlatacağımı bilmiyorum bu ıssız saatte. Saatlerin daha da yalnızlaştırıp koyulaştığı vakitteyim. Tüm şehir uyumuş sanki. Oysa bir yerlerde hayat hiç durmadan akmaya devam ediyor olmalı. Gece ilerleyecek, ilerleyecek ve sonunda bir günle nihayetlenecek. O zaman ben belki uyumuş olacağım, belki de uykunun alaca çağında. Şimdi geceyi yadsısam ne çıkar, kelimelerimi benden başka kimse anlamlandıramazken. Gece çok düşündürür/yalnızlaştırır/acıtır derim ben. Gündüz insanlara çalışsınlar diye verilmiş sanki, gece de düşünsünler. Gündüz insanlara yaralansınlar diye verilmiş sanki, gece de yaralarını sarsınlar diye. Oysa benim için tam tersine işliyor zaman. Aslında tam tersi de değil, daha karmaşık. Gece yaralanıyorum, gündüz yaralarımı sarmaya çalışırken kendimi herkese göstermiş oluyorum. Aslında tam böyle de değil. Yaralarım o kadar belirgin ki ve o kadar daimi ki hep olduğu gibi. Geceyle gün arasındaki fark bu anlamda ortadan kalkıyor. Geceyi yadsımak da bu ânda ortadan kalkıyor. Sanki yadsınacak bir şey değilmiş gibi oluyor. Oysa o da diğerleri gibi, en az diğerleri gibi. O kadar berraklıktan uzak ki her ne kadar yıldızlar gözümüzün önünde olsa da. Elimi uzatsam toplayabileceğim yıldızlar aslında binlerce, milyonlarca ışık yılı uzakta. Gece bunu saklıyor benden. Onu bana yakın göstererek kandırıyor beni. Her şeyi kolayca avucumun içine alabileceğimi sandırıyor. Oysa ne kadar da yalancı. Gerçekte hiçbir zaman avcuma alamayacağım bir şeyi bana o mesafedeymiş gibi gösteriyor. Bu büyük yalanı kim, nasıl ortadan kaldırabilir sanki. İşte o zaman gece de yadsınacak bir şey oluyor benim için. Türlü türlü hayaller kurduruyor. Gündüz masallar anlatılmaz hiç, gece beklenir, uyku çağı. Çün, inanç geceye özgüdür belki de gece gibidir. İnançla gece iç içe geçer. Yakınla uzak keşfedilemez, farkedilemez, seçilemez. Bu onu doğurur. Gündüz, her şeyi açıkça gösterir. Oysa inanç, her şeyin açık olmaması ilkesine dayalıdır, bu yüzden "inan"ç denir (tabi kimilerine göre. İbni Arabî'nin dediği gibi belki de; gerçek açıkça ortadadır, yalnızca bazılarının gözleri onu göremeyecektir çünkü onlar, akıllarının tutsağıdır.). Şimdi gece vakti, geceyi inançla mı tamir etmeliyim. Bu gece onarılmalı, sökükleri dikilmeli gökyüzünün/rüyâlarımın/hayallerimin/arzularımın. Bir dolunay gecesi hatırlıyorum. Lanetli falan değildi. Büyüleyiciydi. Ay çok uzaktı ama çok güzeldi. Ona elimi hiç uzatmadım ama onu avcumda hissettim. Parmaklarım onu gölgeleyerek önünden geçti. Sustu o, benim gibi. Dolunayla karşılıklı sustuk biz. İlerde rüzgâr ırmak dibindeki kavak ağaçlarını hışırdatır, öte dağlardan gelen sesler taş evlere çarpıp yankılanırken. Her ne kadar geceyi yadsısam da şimdi olduğu gibi ona karışıyorum. Ben geceye karıştıkça o beni daha da belirgin kılmak istercesine güne doğru daha hızlı hareket ediyor. Durma, koş gece, daha yadsıyışım bile bitmeden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder