7 Ağustos 2016 Pazar

Yadsıyışlar V

Kabul var mı gerçekten de yeryüzünde? Bir yürek gerçekten de bir başkasını sarmalayabilir mi yalnızca sevgiyle; ama kanmadan gözlerin gördüğüne, kulakların duyduğuna, ellerin saydığına, hazların sarmaladığına; bir yürek gerçekten sadece sevdiği için kabul eder mi? Bu bozuk düzenin içinde sağ salim kalabilmiş midir yürek, varabilmiş midir limana, bunca yoksunlaşmanın içinde o gerçekten de kendini kurtarabilmiş midir, her şeyin bozguna uğramasına izin veren Tanrı onu kayırmış mıdır? Gizler geçiyor yüreğimden, dile gelmeyen, sadece geçen ve giden. Yalnızca bir el sallayış kalıyor insana yürekten gelip geçenleri gördükçe. Zaman her şeyi yıpratıyor. Kimisi toz olup savruluyor kimisi ise yalnızca yıllanıyor. Üzüm şaraplaşıyor, çöpü ayıklanıyor ve fark ortaya çıkıyor. Herkes düşmanı birbirinin, oysa cennette yeteri kadar yer var. Herkes katili/zalimi birbirinin, oysa yeryüzünde yeterince maktül/mazlum var. Mezarlıklardan taştı ölüler, musalla taşlarında ölüler yıkana yıkana harap oldu, bedenler eridi bir kar tanesi gibi, kilise avlularında leşler sergilene sergilene aşındı, diller yıprandı bir su damlası gibi. Herkes düşmanı birbirinin ve herkes arzuluyor cehenneme gitmesini bir başkasının, korkuyor cennetinin küçülmesinden, ufkunun darlığından. Yoksa nasıl izah etmeli tüm bu cinayetleri, tacizleri, saldırıları, savaşları ve köleleştirmeleri. Geçip giden her kuşak ardında daha büyük bir enkaz bırakıyor, büyük bir mirası devrettiğini sanarak. Miraslar birer katile dönüşüyor oğullar için ve insanlar eziliyor bu yükün altında. Bu çalıp çırpmaları kim buyuruyor bunca insana, nerde yürek ve niye suskun. Yürek bu kadar suskunsa, bu kadar sessiz kalabiliyorsa, gerçekten hâlâ atar mı yalnızca sevgi için? Siyah lekelerle o kadar kaplanmış ki yürekler, artık görünmüyor ne içi ne de dışı, görünmüyor ne hangi renkte olduğu ne de hangi renge boyandığı. İçimiz birer kara çalılığa dönmüş, her adımda daha da parçalandığımız, ayaklarımızı kestiğimiz, ellerimizi çizdiğimiz, ilerleyemeyip kalakaldığımız. İçimiz birer kara çalılığa dönmüş. Gerçekten kabul yok artık, gerçekten sevmek, gerçekten inanmak yok artık. Zamanı geçti ve geçti zaman. Kimse farkında değil ve herkes bir zaman için ancak. Yol durmadan bir başka yolla kesiliyor ve âdemoğlu yolunu hep bir başka yol için terk ediyor. Dönüyoruz etrafımızda hiç durmadan ve sarhoş olmuşuz üzümden değil de dolanmaktan bir daire etrafında. Başımız dönmüş içmekten değil de yalnızca içmenin hayalinden. Dört dönüyoruz etrafımızda ve görmüyoruz kendimizden başka bir şey. Yürek kurumuş ve kararmış bir et artık. Uyan insanoğlu, derdim, insanoğlu yaşasaydı. Ne gerçekten kabul var artık ne de varsayış. Âşk kesiliyor insanların kendi ürettikleri engellerle ve yaşayamıyor bu dünyaya âit olmayan hiçbir şey, ki uzanıyor âşkın tarihi bu dünyadan da öncesine, oysa hafızamız kitlenip kalmış şu sayılı zamana, sayılabilecek kadar kısa zamana, on yıl, yirmi yıl, yüz yıl, bin yıl, bir milyon yıl, on milyar yıllık bir zamana. Küçülmüş ve kısalmışız zamanla. İşte yadsınıp kalmış yürek. Kim inkâr edecek? Nefret değil bu sevgi olmadığı gibi. Gerçekleri allayıp pullayarak düşleştirmekten yorulmadı mı modern zaman, insanoğlu süslenip boyanmaktan yorulmadı mı; boyası aktı artık yüzlerin ve ortaya çıktı etler, ki kurtlanmış et sarkıyor her pencereden. Bunca suskunlaşmış yüreklerde kabul yok artık. Kim inkâr edecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder