1 Nisan 2016 Cuma

Ateş Kaval

Yine de payına benimkinden daha fazla mutluluk düştüğünde,
İçimin bir yanı ağrıyacak,
Uzun koridorlarda yakıcı bir kavalın sesini duyarken,
Giderek yaklaşan.
Kölenin kulağındaki inci küpe titreşiyor,
Alev almış kilimler yanıyor duvarlar boyunca,
Sessiz ve buğulu bir yağmur yağmakta baştan ayağa.
Güneş eridi ve doldurdu dişlerinin arasını,
Gülüyorsun, aydınlanıyor gündüzüm.
Kulaklarımdan içeri alevler akarken,
Erimiş sesleri duyuyorum.
Bir çoban, çok uzaktan bana bakarak,
ve ovada keçileri ululayarak kurban ederken,
Abasına sımsıkı sarılmış bir hâlde,
Kavalını üflüyor, ateşten bir kaval,
Dinliyorum, boğuk bir ses;
Gözlerim kapalı ve alışmış yoksunluğa.
Yosun tutmuş ellerimi tuzlu sudan çıkarıyorum,
Damla damla rüzgar düşüyor saçlarından,
Deniz kokusuyla geliyorsun,
Geçmişimden toplanmış yeşil.
Geliyorsun, ki gerçek değil bu,
İnemez cennet dünyaya;
Yine de senin payına daha fazla mutluluk düşüyor,
Benimkinden.
Sürüldüğüm coğrafyaların hüznü yuva yaptı oyuklarıma,
Kovandan çıkıyor acılar.
Bak, görmeni isterim güneş batarken;
Göğe kızıllığını veren âhların,
Bin bir dumanla bürünmüş tepelerin,
Her karışına binlerce din gömülmüş Anadolu'nun,
Özüsün sen.
Koridorlar üstüme gelirken gecenin sonunda,
Yolun sonunu göremiyorum.
Her taraf alevler içinde,
Kavalın sesi yakıyor beni, aman Allah'ım:
Cehennem bir sesten mi ibaret?
Her şey gibi, dünyadan mı ibaret?
Melekler sırtını dönmüş bana,
Sen benim incilimi oku en iyisi:
Ki daha değişken değildir Yuhanna kadar,
Matta ve diğerleri kadar.
Benim incilimi oku ki anlatayım sana,
Bir kavalın bana neler yaptığını,
Dünyayı baştan sona acıya gark eden.
Benim incilimi oku ve ateşten kavalı dinle,
Ki anlatayım sana,
Nice yaralar aldığımı,
Her biri senin elinden.

Iı.ııı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder