24 Ocak 2015 Cumartesi

Ölüme Giden Yol

Ölüme giden yol kaygan ve üzerinde durmaya çalışmak ip cambazının yaptığı şeyden çok daha zor; her ne kadar cambazın işi o ipin üzerinde durmaksa da insanın görevi hayatta kalmaya çalışmak olmamalıdır. Ölüme giden yolun kayganlığından insan yalnızca muza basmadan yolu geçmeye çalışan bir mahlûk olmaktan öteye geçmeli. Hitler ve Mussolini'nin arasında duran komünist veya Lenin'le aynı masada oturan faşist gibi yaşamamalı insan ve sonu da sayılanlar gibi olmamalı. Hayat, daha geniş kapsamlı ve kapılara ihtiyaç olmayan, çünkü duvarları bulunmayan bir yapı olmalı. Duvarsız bir evdir hayat, kocaman bir inşa edilmişlik. Ölüme giden yol, hiçbir zaman yüzeyselliğin içinde kaybolup gitmemeli ve kişi, bu yolun hakkını vermelidir. Sona doğru giderek yükselen bir acı ve her ân öncekinden daha koyu ve giderek daha da koyultan bir duyu birleşimi. İnsanlık tüm duyguları tükettiğinden olsa gerek hangi yolda olduğunu farketmemeyi seçti, oysa ölüme giden yol belirlilik ister, kararlılık, seçim, keskinlik. Hayatın içinde farklı olan her şeyi kesen o keskinlik böyle zamanlarda devreye girer. Sürekli arada kalmak, belirsizliklerin içerisinde yüzmek, sis duvarlarıyla çevrili yaşamak, geleceği bulanık bir sudan okumaya çalışan falcı rolüne yatmak hiçbir zaman bireyi bir yolun enginliğine ve bu arzunun getireceği dorukluğa ulaştırmaz. İnsan, daima bir büyük hedefin peşinde olmalıdır. Yaşamanın kendisi veya iyi bir hayat sürmek asla bir hedef olamayacak kadar basit şeylerdir. Hazlarla, keyifli ânlarla, tarifi yazıya dökülemeyecek kadar büyük zevkler olduğu kadar acılar, elemler, sınırsız sıkıntının getireceği çaresizlikler de onun içerisinde olmalıdır. Yalnızca hazlarla veya sadece acıyla yoğrulmuş ve bunun üzerine binası kurulmuş hayat eksik bir yapıdır; sözümona tavanı olmayan ev, topal bir aslan, kurt avına çıkmış bir keçidir. Her duyu kişinin kendi benliğini bir başka varlığa götürür. İnsan, değdiği her varlığı, ulaştığı her düşünceyi, dokunduğu her nesneyi kendi içinde ayrı bir şeye evirir ve bu devrim sırasında da kendi yolunun eksenini belirler. Bir yol ne kadar uzun ve genişse onun etrafında şekillenenler de o kadar büyük olur. Yol köprüler üzerinden devam eder ve altta bir deniz var olur, bir tünelin içinden geçen yol dağlara kendi izini bırakır, çölün içinden veya kutuplardan geçen yol oralara kocaman bir çentik atar ve yukarıdan bakan yolda bir işaret görür. Yola bir işaret bırakmak işte kişinin yaşayışının göstergesidir. Ölüme giden yolda herhangi bir iz bırakmadan silinip gidenler hiçbir zaman çıkmaz sokaklarından dışarıya adım atamamışlardır ve onlar hiçbir şey yaşayamamış oldukları gibi onların adını bilen herkes de bir bir onları bırakıverecektir, zira insan, yalnızca büyük etkilerin odağında olduğunda kendi varlığını bulur, bu nedenledir ki ölüme giden yol, tüm varlığın birleştiği eksendir. Ölüme giden yol hazlarla, çılgınlıklarla, akıl tutulmaları ve bilincin uyanışıyla, kederler ve acılarla doludur; yalnızca tüm ruhuyla bunu kavrayabilmişlere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder