9 Kasım 2013 Cumartesi

Dipsiz Bir Gecenin Güncesi

Benzer bir geceden.
2013 Haziran / Temmuz arası.


01:22
Özlemi kendi kelimelerimle, kendimce, kendi bildiğimle, kendi dilimle anlatmaya kalksam, onun senden yoksun olmak duygusu olduğunu söylerdim. Sevgiyi kendi hissettiğim şekilde, anlatabildiğim kadarıyla, ruhumdan dilime vurduğu kadarıyla sana söylemek kalksam, onun senin ruhuna bizzat dokunabilmek duygusu olduğunu söylerdim. Seni kendi fikriyatımla, düşüncelerimle, varlığım ve yokluğunla, değeriyle ve etkisiyle anlatmaya kalksam, anlatamam. Çünkü ben ne seni anlatacak kadar çok kelime biliyorum ne de öyle bir dil. Sen çokluksun benim için. Çokça bir şeysin. Çoksun işte yani. Dahası yok, dahası olamıyor, sensiz olmuyor.


01:24
Gece çöktüğüne bende karanlık bir köşeye çöktüm. İçime sensizlik çöktü, bende çöktüm. Sensizlik tattığım zehirler içerisinde en acı olanı muhakkak. Bilim adamları yanılıyorlar, Androctonus australis akrepleri sensizlik kadar zehirli olamazlar. Sensizlik benim vücudumda çok hızlı yayılıyor, beni çok çabuk yok ediyor ve kanıma hızlıca karışıyor. Ne olduğumu bile anlayamadan sensizlik zehirliyor beni.


01:30
Şimdi bu sensizliği düşündüğümde -ki düşünmek bile beni binlerce kez bıçakladı, öldürdü- içimdeki bütün yaşama hissi kayboldu. Bütün sinirleri alınmış bir canlıya dönüyorum sanki, hiçbir şey hissetmiyorum, hissetmeyi hissetmek dahi istemiyorum. Yaşamanın anlamı neydi? Yaşam, nasıl yaşanır? Yaşamak fiili nasıl türetilir? O kadar çok soru birikiyor ki zihnimde, zihnim artık sorularla dolu bir kova haline geldi. Ben yaşamayı sadece seninle olmak olarak biliyorum. Benim ömrüm çok kısa, bir kelebek kadar bile değil, daha hiçbir günün sabahından ertesi günün sabahına seninle olamadım. İşte benim ömrüm, saatlik, anlık ve sonrasında yokluk. Yokluğa batmış durumdayım, kelebek kadar ömrüm yok. Tutmuş birde sen varlıktan bahsediyorsun. Senin yokluğun diğer varlıkları öldürüyor zaten. Sen nasıl bir varlıksın ki diğer varlıklar senin varlığında başka bir hal alıyor, deniz seninle şarkı söylüyor ve dolunay tepeye tırmanıyor ve rüzgar uğulduyor ve gözlerin beni yeniden doğuruyor. Canımıniçi, canımın içinde hiç kimsenin ulaşamayacağı bir yerdesin, bende bir sen var ki senin varlığın orada huzurlu ve güçlü. Göğsümde uyuyorsun hep, gönül çukurumda. Sensizlikti konum, konumlandıramıyorum oysa. Senin ait olduğun yer ben olmalıyım sadece, aidiyetin sadece bana olmalı, daima, daim olarak. Aidiyetim daima sana oysa benim, hep sana olacak, sadakatle. Sadakat, insanlığın unuttuğu bir değerdir oysa. Ben sadaketle bağlıyım, sadakatin yenilgisi ağırdır çünkü.


01:42
Bu sefer satırlarım çok uzun değildir sanırım, ama özlemimi anlatmak için kuracağım cümleler epeyce uzun olacak, olmalı, başka türlü anlaşılamayabilir. Yazmak, sadece sana yazmak, sana yazamazsam çıldırmak var. İçimde herkesten sakladığım cümleler var, kendime dahi söyleyemediğim sözcükler, kimsenin henüz duymadığı sesler. Sen ki benim için bir cihanı temsil ediyorsun madem, sen ki benim içim madem bir gezegensin bir gök cismisin, göklerdesin, o hâlde artık güneşe ihtiyacın olmadığı gibi güneşte senin etrafında senin yörüngende dönsün. Sevgi, her şeyin önünde gelir. Diğerleri onun arkasındadır saf saf. Sevgiyi bilmeyen korkaklaşır, onu tadan ise sarhoştur daima. Bir kadeh yudumlamak isiyorum dudaklarından, sevginden. Sevgi, en önde giden lider gibidir. Önündedir insanlığın. Önce sevgiyi yaratmıştır ALLAH (a.c.). Sonra yarattı; özlemi, korkuyu (kaybetmekten). Önce sev diye emretti insanoğluna, Yaratıcı'mız O ve bizde uyduk O' ebedi eve ezeli olanın kelamına. Ne diyordu Efendimiz (s.a.v.) "Bütün insanların hepsinin iç âlemleri, vicdanları, gönülleri, kalbleri Allah'ın iki parmağı arasındadır. Bir kişinin kalbi gibidir. Yâni bunları yönetmek, kişilerin çokluğu Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne asla zor gelmez. Bütün insanların kalbleri onun parmaklarından iki parmağının arasındadır, gönlü nereye isterse o tarafa döndürür. O tarafa çevirir. Yâni sevdirir, ısındırır, birleştirir, insanlar arasında sevgiler meydana getirir. Yâni gönüllere hâkim olan Allah'tır. Gönülleri sevkediyor, bir istikàmete, bir fikre, bir fikir etrafında toplanmaya sevkediyor. Kàdirdir. " (Hadis) Bu benim kaderim, kaderimde sen yazılıydın, sen henüz ben ete bürünmeden önce çıkarıldın karşıma, şimdi de olmalısın yanımda, daima.


01:47
Şimdi senin olmadığını düşündüğümde bir anda bütün çiçekler soluyor gibi geliyor bana. Oysa ben hep senin benimle olduğunu düşündüm. Bir gün bir yerden çıktığımda arkamdan bana el sallayan bir sen olmalısın, gözlerim baktığında seni bulmalı, ellerim uzandığında o sadece senin ellerini tutmalı. Bir ev olmalı ki içinde yalnız sen olasın, sadece sen, sen, sen. Senden gayrısı yoktur, olmamalıdır. Bir yol olmalı ki ancak seninle yürünmeli, yoksa o yol olmamalı. Şimdi bir yola girdik, bu yolda beni bırakmamalısın, ölüm korkutucu değil sensizlik kadar. Sensiz olduktan sonra ölüm bir habercidir. Bir ayrılıştır bu diyardan. Ama sonunda sen olmadıktan sonra ölüm bile eksik. Cennette sen olmalısın, hep. Sen yoksan eğer o zaman nasıl yaşayabilirim, nasıl sevgiyi taşıyabilirim? Yapma, yalnız bırakma, yürüyelim yolumuzda, cihan gelsin peşimizden.

01:54
Yazıyorum, yazmazsam çıldıracağım. Beni bir ben biliyor, birde beni Yaradan. Sen beni biliyor musun? Biliyorsan neden bir şey yapmıyorsun yoksa bilipte bilmemezlikten mi gelirsin yoksa sen beni bilmez misin? Hangisidir bilmem, ama ben beni bilmeni ve artık beni ben yapmanı dilerim, isterim, canı gönülden. Yazıyorum ki, anla diye, anlat diye, yap diye, yapasın diye, yaşamı anlamdırasın diye.


02:05
Sana dair hikayeler yazmalıyım, seni masallarda barındırmalıyım aslında. Ama hiçbir roman senin kadar güzel olmaz diye yazmıyorum. Aslında seni bir cam fanusa hapsederdim sihirli güçlerim olsa, seni kimse görmesin sadece ben göreyim isterdim. Ya da böyle seni parmak çocuk yapar omuzumda taşırdım ve hep yanımda olurdun sonra böyle saçlarımın arasında dolanırdın felan hatta daha öncede dediğim gibi cebimde taşırdım. Belki de seni avucumda taşırdım, sonra seni ufacık ufacık mamalarla felan beslerdim ve hem böylece öyle yemek, giysi felanda zor olmazdı. Nasıl olsa ufacıksın ya kolay olurdu. Sonra sihirli güçlerim olsa senin kanatlarını görünür yapardım, kanatlarını görmek isterdim. Acaba hangi renkte kanatların? Üzerinde nasıl bir motif var? Neyse ki sen peri kızı değilsin, peri kızı olsan ben peri erkeği felan olamazdım galiba, bildiğim kadarıyla masallarda öyle bir şey yok o açıdan iyi yani. Ama işte benim senin gibi kanatlarım olmadığı için uçamıyorum. Oysa sen hep yukarılardasın. Aslında belki sihirli güçlerim olsa iki tane özgür kuş olurduk. Bir o yana bir bu yana gidip gelirdik ama biz kesin mevsime göre felan hareket etmez istediğimiz gibi gezerdik. Herkes göç ederken biz öyle laylay lom gezme derdinde olurduk, yani kuş olmayı bile farklılıştırırdık. Bence güzel olurdu. Öyle Londra'dan uçarak geçerdik. Sahi aslında şimdi geldi aklıma, madem senin kanatların var neden beni kanatlarında gezdirmiyorsun ki? Gerçi beni taşıyamazsın sen o yüzden ikimizde kuş olsak daha mantıklı. Ya da böyle kedigillerden aslan felan olsaydık sen hep beni kovalardın kesin, hem onlar güçlüler ya istediğin gibi kavga ederdik. Birde aslanlar felan severim ben senden iyi aslan olurdu bence, güçlü dişi bir aslan. Hemde çok kıskanç. Kesin başka aslanları yaklaştırmazdın bana, sonra kesin ben başka aslan görmeyeyim diye avlanmaya felan tek gider gelir beni öyle hiçbir yere salmazdın, ilginç olurdu. Ya da balık olsak nasıl olurdu dersin? Mesela ne balığı olsak bilemedim, ben hamsi felan sevmem, lüfer, palamut felan zaten olmaz biz senle okyanuslarda yaşamalıyız. Buldum. En iyisi biz iki tane kocaman balina olalım. Mavi koskoca iki balina. Beraber dünyayı yerinden sallarız garanti. Okyanuslarda seyahat ederiz, hem zaten çok balina yoktur, yoksa kıskanırdım öyle salıvermezdim okyanuslara seni. Öyle balinada olsan benim yanımdan ayrılamazsın, kuşta olsan aslanda. Asla benden uzaklaşamazsın. Bırakmam, bırakamam.


02:11
Zihnim yine senin hayalinle dolanıyor iyice, karmakarışıklaşıyor, bulanıklaşıyor. Bütün hücrelerimi istila ettin. Resmen korsan gibisin ya, beni hep ele geçirdin. İşgal ettin her yanımı, sağımı solumu en çokta içimi. Rahat rahat yüzüyorsun gönül sularımda. Nasıl olsa hepsi benim diyip rahat rahat yakıyorsun içimi, canımı. Oysa bende bir korsan olmak isterdim, atlayıp bir gemiye açılmak denizlere. Sonra bir adada olmak sadece seninle. Adanın derinliklerinde belki bir Robinson Crouse macerası yaşardık. Zenciler felan yamyamlar olur onlar bizi ararlardı ben sizi korurdum saklanırdık. Silahlarımızda olmadığı için bu saklambaç oynamak gibi olurdu. Küçükkende bu tür romanları okumak hep eğlenceli gelirdi bana, galiba saklambaçı sevmemde etkili olmuştur, çünkü saklambaç oynamayı severim sonra kaçmayı sonra saklanmayı. Bence eğlenceli, belki oynarız. Ya aslında hem adada olsak bir ateşin yanına uzanırdık, ben balık sevmem ama siz o ateşte kızartırsanız zorla döverek felan yedirirdiniz bana. Sonra içecek olarak bir şey bulamazdık ama madem adadayız en azından hindistan cevizi vardır onlardan bulurduk. Gerçi ağaca kim çıkardı bilemezdik ama belki beraber çıkabiliriz. Ağaçların tepesinden adayı seyrederiz.


02:12
Neyse ben çok uçtum gene, sen yokken senli hayallere daldım. Ya sen gelmezsen? O zaman neylerim bilmem. Bir an önce gel ki, kurtar beni bu üzerime çığ gibi düşen yalnızlıktan. Gel artık cancağzım, gel ve kal.

Dipnot: Yine öyle bir geceden, bu sefer ki sona daha yakın, başlangıçtan çok uzakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder