27 Mayıs 2017 Cumartesi

Grace'e Mektup

Grace'e;
Söze nereden başlamak gerekiyorsa ben oradan başlamıyorum Grace. Grace, ne güzel ölüyorsun Grace, dayanamıyorum. Ne kadar dayanıksızım ve hemen eriyorum. Çaya değdirilmiş bir küp şeker kadar çabuk eriyorum. Ne güzel ölüyorsun Grace, gördüğüm en güzel ölüsün. Daha önce pek ölüm görmedim ama gördüğüm en güzel ölüsün. Kırmızıya değiyor beyaz, mendilin ne kadar güzel. Mendil olmasa da o ne fark eder, ben onu mendilleştiriyorum. Sesini işitemiyorum ölümünün yıldırımlardan ama ne güzel hissediyorum damarlarıma sızarcasına. Ölümün kanıma karışıyor Grace ve ben seni dolaştırıyorum damarlarımda kan diye. Uçan balıkları tutup besliyorum, en güzel yemleri önüne koyuyorum, bir tanesini evimizin kapısına bağlıyorum, balıkları sevmesem de senin için katlanıyorum. Söz vermiştin, tutmadın ama anlıyorum seni. Gerçekten anlamak mümkün değildir ama anlıyorum seni. Grace ölümü anlıyorum ve dayanamıyorum. Küpün değdirildiği çay gibiyim ve eritiyorum bana dokunan ne varsa. Ölüm içini ısıtıyor mu, fazla üşümüştün yaşarken. Ben hangi ölüye aitim veya hangi canlıya, ben niye hiçliğe aitim Grace, tutamıyorum. Hiçliği tutamamak beni çıldırtıyor Grace, belki içimde dokunamamanın hasreti var. "Hasret" değil "özlem" benim kelimem ama hasretim demek geliyor içimden çünkü kelimelerime kadar sirayet ediyorsun. Ölünce yazdıklarımız da peşimizden gelecek mi, söylediklerimiz geliyor-muş. Ölünce her şey peşimizden gelmesin, burada taşıyamadıklarımı ötede taşımak zorunda bırakılmayalım. Yeter Grace, yeter ama ölmek ne kadar sürer; bir ân mı saniye mi dakika mı saat mi yıl mı ömür mü? Bir ölüm ne kadar sürer anlat bana sen biliyorsun ben hiç öğrenmedim bunu. Yaşarken zor öğrendim hep parçalandım ve parçaladım ve bütünlük nedir hiç bilmedim. Parçalanmışlığımı al Grace, bana yalnızca kendini ver. Nedir en zor alışveriş, insana en pahalıya mal olan şey nedir Grace; ben seni almak için ne verebilirim, lirim yok, lirim yok, sen gitmişken nasıl döndürebilirim? İnsan en zor aşkı mı alır yoksa ölümü mü, ikisi birbirinden ayırt edilebilir mi, nedir bu dümenin suyu nerden gelir, anlat bana bir bir. Hayatım gibi rüyalarım da boş, gel ve anlat bana. Her şeyi yansıtan zihnim neden seni alıkor, ben nasıl değebilirim sana Grace, anlat bana. Senin anlattıklarına öyle çok ihtiyacım var ki. Çayla küp şeker arasında kalmış çay bardağıyım, sadece seyirci. Grace dur, Grace dur, söz vermiştin! Söz vermiştin anlasana. Bir ân duruş ve bakış. Bana mı yoksa boşluğa mı; insan ölmeden önce zihninden en son neyi geçirir, bu önemli değil; sen ölürken en son ne düşündün, bu önemli; anlat bana ihtiyacım var sana. Yüzünü silen mendil olayım Grace, yüzünü silen bez parçası, dokunayım sana, bırak dokunayım sana, içimde dokunamayışların yarası açıldı, derim dökülüyor dokunamamaktan. Bu yıldırımlar, yıldırımlar, yıldırımlar, şaklayıp duruyor karşımda bu yıldırımlar. Hep ölümü mü haber verir bu yıldırımlar. Korkuyorum vurdukça evimin üstüne durmadan. You promised. Ben iki dilli değilim, sana her şeyi kendi dilimde anlatsam yine de anlar mısın Grace? Biraz süt ver bana ama dudaklarından. Mutfaktayız ve ölmene daha çok var-dı. Ölmene daha çok varken öleceğini düşünmeden ölümün gerçekleşeceğini bilmek, ne tuhaf şey şu ölüm ve sen ne güzel ölüsün. Biraz süt ver bana ama dudaklarından, ancak böyle eriyorum. Hiç yaşlanmayacak olmak ne demek bunu ancak sen bilebilirsin ben çürürken. Ritmimi kaybediyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder