6 Aralık 2012 Perşembe

Güzellik Kavgası: Bir Nergis Çiçeği

Narkissos'un Hikâyesi - Narkissos'dan Nergis'e.

Yüzyıllar boyunca süregelen körkütük bir savaş olmalı bu. Nedense güzellik denildiğinde akla farklı alanların farklı güzellikleri geliyor ve her insan kendi güzelliklerini gözler önüne sermek için dönüşü olmayan yollara sapıyor. Bu sapmalar insanın bilincini oyalıyor ve kendi büyüsüne kanmasına neden oluyor. Aynada kendini gören insan güzelliğin sadece kendinden ibaret olduğunu düşünür. Ki aynalar bu nedenle insanın başını döndüren bir bulmaca gibidir. Onun büyüsüne kapılmamak zor olsa gerek, bu kadar insan onun büyüsüne kapıldığına göre. Narkissos'lar giderek çoğalıyor dünyamızda. Her Narkissos kendi bedenine dokunmak için can veriyor. Bu yüzdendir nergislerin sayısı giderek çoğalıyor ve yeryüzünün dört bir yanını nergisler kaplıyor. Onun kokusunu Fizan'dan dahi alabiliriz. Göller denizlere dönüşüyor ve sular her yeri seller içerisinde bırakıyor. Göllerde kendi güzelliğinin peşinde. En güzel balıkların kendi sularında olduğunu söylüyor, en güzel günbatımının kendi sularında gözlendiğini iddia ediyor ve insanın içini ısıtacak en güzel suyun kendinden geldiğini söylüyor. Güzellik kavgası bitmez tükenmez bir endişe ile devam ediyor. Ne Narkissos'lar azalıyor ne de bundan ders çıkaranlar. Oreas bile bu aldanışa tanıklık ederken bunu insanın yüzüne sert bir tokat olarak indirmiyor. O dahi bu aldanışa seyirciyken doğanın güzelliği sarıyor çevremizi. Oreas'ın yüzyıllardır uykuda olanları uyandırma vakti geldi artık. Uyanılmalı bu ölüm uykusundan. Güzellik gözlerimizin gördüğüdür (içinde), aynanın gösterdiği değil. Ve her güzellik gizini içerisinden taşır. Güzel görünen güzel olmayabilir. Aldanmak için ayna yeter, aldanmamak için ise görmek değil bakmak gerek, dokunmak gerek, seyredalmak gerek. Nergis mevsimi yine gelir bütün şiddetiyle. Nergis kokusuyla uyanmak gerek.


Narkissosun, kendi güzelliğini hergün bir gölün sularında seyretmeye giden bu yakışıklı delikanlının efsanesini biliyordu simyacı. Bu delikanlı kendi görüntüsüne öylesine vurgunmuş ki, günün birinde göle düşüp boğulmuş. Onun göle düşüp boğulduğu yerde bir çiçek açmış, bu çiçeğe nergis adı verilmiş.
 Ama kendi yazdığı öyküyü böyle bitirmiyordu Oscar Wilde.
 Tatlı su gölünün kıyısına gelen orman tanrıçaları Oreas'ların onu bir acı gözyaşı kavanozuna dönüşmüş olarak bulduklarını yazıyordu, Oscar Wilde.
  -Neden ağlıyorsun? diye sormuş Oreas'lar.
  -Narkissos için ağlıyorum, diye cevap vermiş göl.
 -Ne var bunda şaşılacak, demiş bunun üzerine orman tanrıçaları. Bizler ormanda boşu boşuna onun peşinde dolaşır dururduk, ama onun güzelliğini yalnızca sen görebilirdin yakından.
 -Narkissos yakışıklı bir genç miydi? diye sormuş göl.
 -Bunu senden daha iyi kim bilebilir ki? diye cevap vermiş iyice şaşıran Oreas'lar hergün senin kıyılarına gelip sularına bakıyordu.
 Göl bir süre sessiz kalmış, sonra şöyle konuşmuş;
 -Narkissos için ağlıyorum ,ama onun yakışıklı olduğunu hiç farketmemiştim ben. Narkissos için ağlıyorum, çünkü sularıma eğildiği zaman, gözlerinin derinliklerinde kendi güzelliğimin yansımasını görebiliyordum.
[Paulo Coelho-Simyacı]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder