8 Şubat 2016 Pazartesi

Kırmızı Saçlı Kadın'a Mektuplar

veyahut Gülcihan'a Mektuplar
Gülcihan, ben içinde olduğum bu karmaşadan kendimi bir türlü çıkaramazken senin nasıl olup da çok uzaklarda bunları halletmiş olabildiğini anlayamıyorum ve peşinden sürüklendiğim bu efsaneler, hayatlar, kaderler, anlatılar, sözler, eylemler arasında ne yapacağımı bilemiyorum zira artık neyin gerçek ve neyin bir hülya olduğunu ve neyin başıma gelip neyin hayal gücümün bir oyunu olduğunu anlayamıyorum ve gerçekle hayal arasındaki bağım giderek daha da kopuyor ve sen bana bu süreçte hiç yardımcı olmuyorsun ve yıllar sonra bir ânda bir oğula sahip olduğunu öğrenmenin anlamını kavrayamıyorsun ama farketmiyorsun da bunun eski Yeşilçam filmlerinden bir melodram olmadığını ve beni yıllarca hep okuduğum ve gizliden gizliye kendimi hazırladığım efsaneler zincirinin içine fırlatıyorsun ve bunun içinde Ayşe bana hiç yardımcı olmadığı gibi arkamdan ağlarken işin içine maddi şeylerin de girmesiyle sanki dünyadaki yerim bir insan olmaktan çıkıp bir iş adamı olmaya doğru evriliyor ve yattığım mezarda bu beni çok rahatsız ediyor Gülcihan ve sen niye arkamdan ağıt yakmıyorsun ve niye kimse beni anmıyor bilmiyorum ama oğlumun her şeyi anlattığını söylediği o romanda bile benim ağzımla yazmış olmasına rağmen ve pek çok bilgi edinmiş olmasına rağmen benim hayatıma dair hâlâ pek çok eksik var ve bunlar hiçbir zaman tamamlanamayacak ben öldüğüm için ve bir gün cennette her şeyi anlatacağımı söylesem de cennette kimse benim söyleyeceklerimi dinleyecek kadar duraksamayacağı ve mutluluklarını bölmeyecekleri için sanki sonsuza dek susuşun içindeyim oysa ben yıllarca hep alttan alta bilerek kendimi buna harcadım ve seninle yattığımız gün aslında içinde büyüyecek şeyin farkındaydım ve aslında sen gittiğinde oğlumun yıllar sonra gelip beni bulup sana getireceğini ve sonrasında hayatım boyunca kaçtığım efsanede hangi seçimi yapmak zorunda olacağımla beni baş başa bırakacağını biliyorum ve kimse bilmiyor aslında benim Oidipus'u seçişimin anlamını ve kimse bilmiyor aslında oğluma can verişimi ve herkes sanıyor ki ben Rüstem'dim ama asla, hayır, Rüstem olabilecek güce sahipken ben bunu reddettim ve oğluma bir hayat bahşettim ki yaşadığı hayattan bambaşka zenginliklerle dolu ve ben bir kuyunun dibinde ölürken Mahmut Usta da hiç ayrılmadı yanımdan ve ben ne yapacağımı bilmez o kuyunun dibinde ölümün beni kucağına alıp götürmesini beklerken hep seni düşündüm Kırmızı Saçlı Kadın'ım ve artık görmeyen gözlerime ihtiyaç duymadan seni gördüm ruhumun açılan gediklerinden ve eğer oğlumu hapse atarlarsa ve hatta ölene dek orada tutarlarsa bile bilin ki beni öldüren benden başkası değildir ve bu tamamen benim seçimimdir çünkü ben oğluma hayat vererek sana da hayat verdim aslında Kırmızı Saçlı Kadın'ım ve soyumuz devam etsin istedim kıyamete kadar ve ne Rüstem ne de Sührab olmayı seçtik ve ne Oidipus ne de babası olduk ve biz hepsinden sıyrılarak yaşadığımız bu tuhaf coğrafyada ikisinin tam ortasında yıllarca bilinçle hazırlanarak kurgulanmış ve içime işlenmiş, kader kitabına da yazılmış bir efsane doğurduk ve bunu yazmak da benim ağzımdan oğluma düştü ve dünyanın herhangi bir yerinde insanlar bu efsaneyi okursa, sakın roman demeyin buna veya hikâye veya başka bir şey, bu olduğu gibi efsanedir çün, bilsin ki bu efsane tamamen benim içimde hayat bulmuş ve gerçekleşeceği zamanı beklemiştir, bazan kendimle baş başa kaldığım soğuk gecelerde, bazan babasızlığın bazan sensizliğin bazan eşsizliğin bazan yalnızlığın bazan kimsesizliğin ve bazan da anlamsızlığın acısını yaşarken kendimi yalnızca bu efsaneye odaklayarak dünyaya bağlandım zira zaman geçtikçe beni hayattan koparan şeylerle karşılaştım ve dünyaya her kement atışımda o kendisini bir şekilde bu boyunduruktan kurtarmaya başladı ve ben de zamanla kemendi kendi boynuma dolayıp son ilmiği atacak kişiyi, bunun özellikle oğlum olmasını istedim, bekledim ve artık çok yorgun ve bir efsaneyi gerçekleştirmenin ferahlığıyla bir kuyu dibinde yatarken, bu mezar denilen şey de bir kuyu dibinden farklı değil sonuçta, her şeyi olmasa da çok şeyi anlatan oğlumu ve seni düşünerek o soğuk gecelerdeki gibi düşüncelerim, hayallerim, umutlarımla ısınıyorum ve Gülcihan'ım, Kırmız Saçlı Kadın'ım hep seni düşünerek yaşıyorum, yaşıyorum evet zira bana ölü demeyiniz, bazan bir mezarlık kıyısında yürürken bazan minareden bağıran müezzinin sesini duyarken bazan ölümü haber veren ilanları okurken bazan ağıtları dinlerken hep o ânda ne hissedeceğimi düşünürdüm ama anladım ki canımıniçiciğim asıl korkutan şey ne ölüm ne yok oluş ne kayboluş ne bilinmezlik ne de başka bir şey, asıl korkunç olan ister sonsuza dek olsun ister bir süre için, senden ayrı kalış, senden ayrı kalmaktır beni korkutan yegane şey Kırmızı Saçlı Kadın'ım ve bil isterim ki, ilk âşkım, ilk göz ağrım, ilk yangını yüreğimin, ben bu hayatta yalnız seni sevdim, yalnız seni, seni ve izin vermedim senin Sührab'ın annesi gibi oğlunun başında ağıtlar yakmana ve sana da hayat verdim biraz, oğluma da, kendi hayatımdan kopararak, türeterek, çoğaltarak ve unutma Gülcihan'ım, ben yalnız seni sevdim, soğuk kış geceleri gibi kar yağan.
Abdullahcem
#KırmızıSaçlıKadın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder