18 Kasım 2014 Salı

Melekü'l-Kudüs

Kudüs, Kudüs, Kudüs,
Çok uzun zaman geçti,
Sıcak bir nefes gibi aksana boğazımdan.
Kaçtım üzerime yağan yağmurdan,
Affet beni Aksa,
Önünde sessizce duruyordum,
Yağan dolularla taşlaşırken bedenler.

Somore yerle bir oldu anlayın artık.
İçinizdeki kentler ölü.
Biz öldük şimdi Kudüs'le.
İşgal altında nefeslerimiz.
Aklımda bir kırbaç şaklaması,
İnen hiç durmadan sırtıma.
Omuzlarım acıyor, sarsana.

Aksa'da sancakların rengi kan,
Benim avucumda tuttuğumdu can,
Giderken ellerimi ısıtan cânân.
Geleceğim, geleceğim ben de Kudüs'e.
Güleceğim Akdeniz kıyısına.
Ağzımda söylenmemiş sözcüklerin tadı,
Bildiğim ne varsa unutacağım.

Süleyman'ın mührünü ben buldum,
Henüz yapılırken ilk mescit;
Sonra onu yuttum,
Kalbimde bir kördüğüm kaldı.
Ey rüzgar tut nefesini, üfleme üstüme doğru.
Tutamıyorum, bırakmak istiyorum kendimi sana doğru.
Artık tamamlamalıyım vademi.

Bak kollarımdan deniz suyu akmakta,
Çünkü deniz gibiydi içim,
Bu hiç bilmediğim bir hayatsal biçim.
Çocukların tek istedikleriydi hayatsal seçim:
Yerle bir olduk, gökle bir olamadık
Toprağa yumulduk,
Gökten kovulduk.

Kızıl çam ormanlarını ateşe verdim.
Şimdi geriye kalan issiz vadiler,
Bir de çorak topraklar, kalbim kadar.
Yangının uğradığı yerde hayat olur.
Benim olduğum yerde gün biter, güneş kaçar.
Şems diye haykırırım oysa;
Ardına dönüp bakmaz o güzel.

Kudüs'teki melek, gözlerime bakmayacak mısın?
Deniz suyunu damarlarıma enjekte ederken,
Hiç silmeyecek misin alnımın terini?
Oysa ben bırakmıştım ardımda Kudüs'e gelirken
İstanbul çok uzak, içimde bir yerlerde.
İçim bana benden daha uzak, dar.
Beni duymayacak mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder