14 Aralık 2013 Cumartesi

Kuzunun Biri Kurda Aşık Olmuş

       Kuzu sürüsünden ayrıldı, artık yollara düşmesi gerekiyordu. Uzun bir yol vardı önünde. Kuzu uzun yeşilliklerde uzun süre bekledi, havayı kokladı, sessizliği dinleyerek toprağın tadına baktı. Yemyeşil otlar ne kadar bereketliyse bu ıssız dağlarda o kadar bereketlidir. Dağın zirvesi toprağın kahverengisinden daha koyu bir renkle sanki hiç bilmediği bir alemin göstergesiydi. Uzun yıllarca bu otlaklarda gezinmiş, bilmediği yerlere hiç ayak basmamıştı. Onu diğerlerinden ayıran hiçbir farklılığı yoktu, bugüne kadar.
       Kuzu bir gün ayrıldı sürüsünden. Ne çoban yokluğunu farketti ne de diğer koyunlar. Kuzu, koyunlar gibi olmayacaktı; onu farklı kılan bir şey olmalıydı. Kendisine kuzu demesinin sebeplerinden biri de buydu. Bereketli otlaklardan sanki rahmetin elini eteğini çektiği ıssız tepelere doğru yol aldı. Hep gözünün takıldığı o dağ ve onun çıplak zirvesi belirdi -olmayan- aklının bir köşesinde. Adımları oraya doğruydu. Ne çok hızlı ne çok yavaş. Aylar önce bir gün bir şey görmüştü o çıplak tepelerin birinde, topraktan daha koyu renkte, daha keskin bir şey. Bir kurt görmüştü tepenin birinde, gözleri gözlerini görmüş, onun keskinliğiyle kendinden geçmişti. Çoban girmişti aralarına sonra da diğer koyunlar. Hep birlikte sürülmüşlerdi başka otlaklara. Koyun o gün verdi kararını, o gün ayrılacağını anladı, tüm bu ona benzeyen ve kendininde onlara benzediği sürüden.
       Kuzunun biri yollara düştü. Biraz yorgunluktan biraz susuzluktan, bir tepenin kıyısındaki bir nehre uzandı boynu. Uzun yudumlarla su içti, kana kana. Çatırtılar geliyordu, çıplaklığın daha giyinik olduğu tepelerden; ağaçlarla dolu olan tepelerden. Bir ses geliyordu uluma gibi ıssız deliklerden -mağaralardan-. O keskin gözlerle karşılaşacak, o keskin gözlerle anlaşacaktı, öyle olacağını umuyordu. Ne olacağını anlamaya karar verdi bir kuzu, bir günü bir gününden farklı değilken.
Kuzunun biri bir mağaranın önünde soluğu aldı. İçerde hoş bir koku vardı -aslında ölümün kokusu, taze kan kokusu, bilmediği için kuzuya hoş gelen bir koku, bilinmeyen hep hoş karşılanagelmiştir-. Soluğu içeride aldığında karşısında o gözler vardı. Keskin bir çift göz. Kuzunun biri kurda aşık olmuş.  Gördüğü son şeydi bu, bir kuzu bir kurda aşık olmuştu. Aşk, ona hiç bilmediği yolları aştırıp hiç bilmediği bir delikte onun canını almıştı. Kuzu, sonunda diğer koyunlardan ayrılan bir yanı olduğunu anlamıştı. Herkes ölüyordu, tüm koyunlar bir kurdun dişleri arasında son nefesini veriyordu. Ama hayır, işte o ayrılmıştı diğerlerinden. Herkes bir kaçış içindeyken kendisi onu bulmuştu. Bir kuzu, bir aşk için, bir can vermişti. Kurdun haberi yoktu kuzunun aşkından, bilmesi gerekmezdi. Kuzu biliyordu, bu ona yetiyordu. Kuzu aşk için canını veriyordu, kurdun karnını doyuruyordu, ölümüylede olsa.
       Aşk, ölüme doğru uzanan uzun bir yol. Ölüm, aşkın son haddesi ve kendini ona teslim etmektir.  Ölüm ile beslemektir gereken aşkı, bir ölüm bir aşka hayat verir ve onu canlı tutar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder