15 Eylül 2016 Perşembe

Çin Aslanı

Porselen cam üstüne işlenmiş Çin aslanları arasında,
Bakıp ak örtülü masaya hayâllere dalıyorum.
Her tarafta açan kavak ağaçlarının ince uzun gölgesinde,
Kendimi giderek küçülmüş buluyorum.
Sessizlik benden yana bu sefer,
Avuçlarımda can çekişen kelimeler benden yana,
Ucundan ağır ağır kan damlayan kalem,
Düşler benden yana bu sefer.
Bana yeni sözler fısıldıyor Çin aslanı.
Kırmızıya karışmış turunç,
Ufku delerek Tanrı'ya ulaşmış çınar:
Bana kendini gösteriyor Çin aslanı.
Birleşip çoğalan nehirler gözümün önüne geldikçe,
Dağ başlarında tüten dumanlar belirir resmin öte yanında.
Mağaralar korkuyu çağrıştırdı bende hep.
Oysa karanlık dışta değil içteydi.
-İçimizdi karanlık olan ve ışıksız kalan.-
Soluk renkler geçmişin sırlarını ulu orta dökerken meydana,
Canlanan ipeklere büründü tüm sırlar.
Bir giz perisi gibi ortalıkta dolanırken şeytan.
İnsanı yanıltan gördüğü değil baktığıydı.
Porselen taslardan çayımı yudumluyorum ağır ağır,
Her yudum boğazımdan yavaşça akıyor,
Tıpkı bir yağmur damlasının çatıdan damlayışı gibi.
Çin Aslanı dile gelsin istiyorum bu ovada,
Ak porselenler canlansın ve susmasın,
Akan seslere karışsın durağan yüzler.
Hayâllerimden sıyrılacağım artık güz sonatında,
Bahar bir köşede can çekiştiğinde,
Dile geldiğinde turunç ağaç yapraklarında,
Susacağım dokuz tahta arasında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder