31 Temmuz 2015 Cuma

Yokluğuna Mektup

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
...


Zaman ölümsüz, Yaratan'ın kum saatinde ve insan mahkûm, tükenmeye santim santim, tükenmişliğe yürümeye adım adım. Zamandan bahsediyorsun, sanki yüzyıllar öncesinden, zamanın ötesinden ve yıllar tıkıştırdığın çuvalında kaybolup gidiyor, seninle beraber. Zaman gibi eskiyorsun, dilden dile geziniyorsun, sözden söze yitiyorsun. Ne kadar dile getirilirse o kadar büyüsü bozulur varlığın. Yokluğunu kutsuyorum, o kalıyor senden geriye.
Ölüyorsun, dirilmiyorsun. İsa değilsin, diriltemiyorsun.
İsa'sı olacağım ben insanoğlunun, yükleneceğim tüm acıları ve yürüyüp gideceğim şafağın sökmediği, kedilerin tüylerini dökmediği, göğün insanın üstüne çökmediği bir yere doğru. Bir gün ben de varacağım kanımdan damlalar taşıyan kâsemin olduğu yere, dudaklarımla mühürleyeceğim kanımı.
Yokluğuna mektup yazıyorum, varlığının yansımasına. Kaderden bahsetmek istiyorum, kaderi yadsıyan kaderden. Utanıyorum kaderden. Tüm güzel masalların sonunu değiştiriyorum artık. Çağı doldu mutluluğun. Kıyamet çok yakın, eli kulağında, çığırdı çığıracak, mızrağı elinde, göğsüme sapladı saplayacak. Kaderim yazıyor kıyametimi, okuyorum, giderek silikleşiyorum. Kaderimin ne olduğunu bilmiyorsam eğer, ona saplanıp kalmamın anlamı nedir ki? Her gün biraz daha bıraktım kaderi. Kaderimi terkettim. Ben yaşıyorum, yazılanlar umurumda değil.
İsa'yım ben. Çarmıha ne güzel gerildim. Görmüyor musun? Üstümde acıdan çentikler. Omuzlarımda elemden gemiler, yüzdürüyorum göğün sularında.
Göğsümde bir medeniyet daha kayboluyor. Mezopotamya gibi lanetlisin, her medeniyetin birkaç asırlık ve hep bir savaş, şehirleri insan cesetlerinin üstüne kuran. Ne Babil'in asma bahçeleri, kuleleri, ne Bağdat'ın evleri ne de Kudüs'ün sürekli el değiştiren surları, burçları. Bayraklar görüyorum, indirilen dikilen.
Hayatım hep bir düşüşten ibaret. Hayat denilen şey hep bir düşüşten ibaret. Düşüş, diyorum sonra, ne güzel bir kelime, yokluğa doğru, yakın, atalardan miras kalmayan, kendi dilimde bulduğum.
Medeniyetler soluyor gönlümde. Kurduğun tüm şehirleri yıkıyorsun. Pompei'yi yakıp yıkan Yaratan. Gönlümü tarumar eden sen. Zihnimi darmadağınık bırakan ben. Kendi teslisimi kuruyorum ben de. Roma'yı fethedeceğim bir gün. Gerçi çok geç. Bir kalp fethetmişliğim bile yok, kaldı ki şehirler...
Şehirler kuruyorum, kendi bedenim üstüne. Kendi kanımdan karıyorum tuğlaları, kumları. Kanımdan denizler, canımdan nehirler, mutluluktan mezarlıklar.
Yokluğuna yazıyorum. Hep bir yok oluştan ibaret.

Göğsümde sürgünlerini kutsayan bir şehir vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder