27 Haziran 2014 Cuma

Bilinmezin Kıskançlığı

       Bilinmezi kıskanmak diye bir şey var mıdır, bilmediğim bir şeyi kıskanmak? İçimde anlaşılmaz kıskançlıklar mevcut, kıskançlık krizleri. Nereden geldiği, neye dâir olduğu, ne zaman gelip ne zaman gideceği belli olmayan krizler. İçimde böylesine yer edinmiş kıskançlıklar var. Yoksa bir garip vuslat, hasret? Özlemin de bu türlüsü mevcut belki de, garipsi, bilinmezimsi, gölgemsi.
       Kıskançlığın önü arkası yok. Hep daha ileriye gidiyor, geriye durmayı bilmiyor. Şimdiki zamanı da geçmişi de geleceği de sarıyor. Kıskançlık... Her yanı kıskançlık bürümüş, giderek içime kapatmak istiyorum her şeyi. İçimde bir oda inşaa etsem, dört kara duvardan oluşan, tek penceresi olan ve o tek pencerenin de bana baktığı. Bana bakan tek pencereli içimdeki bu karanlık duvarlardan müteşekkil odaya kıskançlığımı hapsetsem.
       Bilinmezlikler beni çıldıracak noktaya getiriyor, yaşam bir bilinmezlikler bütünüyse eğer, benim bir parça bilinmeze dahi gücüm kalmadı. Gücümü buraya gelene kadar tüketmiş olmaktan korkuyorum. İçimdeki bu korkunun nedeni yine kıskançlık. Elimi nereye atsam altından bir parça kıskançlık çıkıyor. Herhangi bir şeyi kıskanmak. Bazen neyi olduğunu tekrar ve tekrar bilmeden kıskanmak. Kıskanmak işte, niyeyse. Beni bu bilinmezlikler mahvediyor biraz da, yine de vazgeçmiyorum. Vazgeçersem bilinmezle beraber bilinenler de kaybolacak.
       Şu içime inşaa etmek istediğim oda sanki bir mezar. Öyle geldi. Belki de içimde ölen şeylere dâir bir mezar. Belki de içimdeki kıskançlık kendisinden gayrı olan her şeyi bu mezara kapatmak ve emniyetini sağlamak için de o tek pencereden aralıksız içerisini gözetlemek istiyordur. Parmaklıklarla örülü bir pencere, ne içirisi ne de dışarısı tam olarak kestirilemeyen.
       Özlemin de kendi içerisinde bir kıskançlığı var. Özledikçe daha çok kıskanıyorum. Kıskançlık bende yeniden ete bürünüyor, özlem gibi, aramak gibi, yaşatmak gibi. Yaşatmaya çalıştığım her şey gibi kıskançlık da beni talan ediyor, tutsak kalıyorum. Sonunda bu tutsaklık gide gele bende derinsel unsurlar olarak kalıyor. Özlem de kıskançlık gibi, giderek artıyor; bunların ortak yanlarından biridir aynı zamanda, artmaları.
       Ben bilinmezi kıskanıyorum. Biraz da bilmediğimden ötürü kıskanıyor olabilirim. Her cümlemde de 'kıskan-' ifadesini de kullanmamalıyım, bu cümle de dâhil olmak üzere. Evet, ben biraz da bilinmezi kıskanıyorum. Bilmediğimden dolayı onda kıskanılacak bir şey buluyorum. Kıskandığım o kadar çok şey var ki, kendimi de o odaya kilitlemeliyim. Her şeyimi alıp kendi içimdeki odaya taşınıp tek penceresini de en kalın perde ile kapatıp kapıyı üzerime kilitleyip orada kalmalıyım. Kurtuluş olmasa da bu bir yoldur. Bir yol mevcut.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder