10 Haziran 2016 Cuma

Şimdi Yarıçıplak Uyuyorsun Sevgilim

Şimdi üstün yarı açık uyuyorsun sevgilim. Uykun baskın, uyanıklığı sevmezsin. Rüyâlar daha fazla hayata bağlıyor insanı gerçeklerden. Böyle olunca da insan her uykusunun sonsuzluğa uzanmasını istiyor. -Belki ölüm düşü burda başlıyor insanlar için.-
Şimdi üstün yarı örtük uyuyorsun sevgilim. Elin belirsiz kıpırdanışlarda, göğsün inip kalkarken kimseye hesap vermeden.
Şimdi ben, oturmuş bir başıma, eski şiirleri ve sözleri karıştırırken zihnime yalnızca seni dolduruyorum, sanki bir boyacıymışımcasına her yanı senin rengine boyuyorum. Ne yapacağım da kurtulacağım bu renklerden, insan kaç renge bürünür hayatı boyunca, ben her renge boyansam da renk vermeyeceğim sevgilim.
Yarıçıplak yatıyorsun. Gece sıcak senin için. Oysa sıcaktan çok kurak benim için. Her insan ıssız ve çorak bir toprak. Bomboş yatağım. Bir ölüyü bekliyor sanki. Cümlelerim kısaldıkça anlamları daha bir keskinleşiyor ama bununla beraber sanki beni daha bir hızlı solup alıp vermek zorunda bırakıyor. Uzun cümleler yazdığımda nefesimi daha kolay kontrol edebildiğimi düşünüyorum sevgilim. Sen ne dersin, bilmek isterdim. Gece sıcak, bir yandan diğerine dönüyor, uyumaya devam ediyorsun...
Bir İskandinav filmi olsaydım şu saatte. Sorunu kendi içinde başlayıp nihayetlenen. Oysa ne filmi olduğumu bile bilmiyorum. İnsan gece vakti ne olduğunu daha bir şaşırıyor sanki. Oysa gündüz olsa, ben şuyum, derdim gözümü kırpmadan. Zihnime doluşanlar ve gözümün önüne gelenler beni hep geri itiyor. Bu gecenin eli, çok sert ve kırıcı. -İnsan korumalı kendini geceden.-
Victor Hugo okuyup İskandinav filmleri izliyorum, birinde rastlantıların zenginliğinde ve romantikliğinde, diğerindeyse sorunu daha da dışarda arayan bir gözde dolanıyorum. Ne anlatmak istediğimi ben de bilmiyorum, o yüzden cümlelerim anlaşılır mı emin değilim. Oysa bu yazdıklarımı TDK'nın okumayacak olması rahatlatıyor beni veya bir sınav kâğıdım olmadığını bilmek, hatta bunları senin bile okumayacağını bilmek. Şimdi sen uyuyorsun...
Şimdi yarıçıplaksın. Yarıçıplak nasıldır tenin, bilmiyorum. Gece, ilham verir, unutma... Gece açar tüm kapıları. Cinler geceleri mi sırları çalarlardı göğün kapısından kapatılmadan önce, hatırlamıyorum. Unutur mu zihin her şeyi? Reddediyorum.
Ellerin yaşlandı mı, beliren damarlar rengini koyulttu mu, tırnakların hâlâ aynı mı, diye gelir peşinden sorular ilkinin ardından. Hepsinden sıyrılıyorum. Tenini porselenleştireceğim aklımda. Ona hükmedebildiğim kadar.
Gece gidecek böyle peşinden beni de sürükleyerek. Bak, cümleleri devrikleştirince de soluk almam için bir parça daha vaktim varmış gibi hissediyorum, sonra bazı kelimelerin aslında cümlenin içine tam oturmayıp onu değiştirmem gerektiğini hissettiğimde ama bunu yapmayarak da vakit kazandırıyorum kendime. Kendimle oynuyorum, kedinin yumakla oynayışı gibi, fareyle oynaması sert biraz, bu yazının teninin porselenliği kadar "naif" olmasını istiyorum. "Naif" kelimesini seviyor ve ona sığınıyorum.
Şimdi üstün yarı açık uyuyorsun. Örtmek isterdim üstünü. Üşüme, gece ne kadar sıcak olsa da aldatıcıdır. Her şey bir aldanışın parçası.
Sessizlik. Her zamanki gibi. İnsanlar ölü doğar, yaşamı içinde bulur bazıları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder