22 Ağustos 2014 Cuma

Gönlümün Prag'ında Yaşayamamak

      Prag'da veya herhangi bir yerde yaşayamamak, çünkü hiçbir yere ait olmamak ve bunun bilincinde olmak. İstanbul ile Prag arasında ki şey nedir bilmiyorum, şehirlerin insanlar üzerindeki etkisini görüyorum. Giderek yükselen binaların altında kalan insanlar, sıvası kan karıştırılarak yapılan inşaatlar. Bir şehir inşa edilirken bir halkın onun altına gömülmesi, temel olarak -insanı temel almak sadece bunu karşılıyor-.
      İstanbul'da yaşayamamak, binaların arasında kaybolmak, beceriksizce dizilmiş tuğlaların beceriksizce dökülmüş betonun ve beceriksizce hazırlanmış mezarlığımızın içerisinde bulunmak. İnsan, öldüğü yere defnedilecek, o gün gelecek, defnedecek kimse de kalmayacak. Tüm şehirler tek bir şehir olacak, bir isimden yoksun.
       Ölü bedenler için tüm şehirler birdir, dünya tek bir kıtadır. Denizlerin sesi, kuşların cıvıltısı, balıkların nefes alışverişi, ulaşmaz bir ölüye. İnsan, ölümünden beri bir şehrin esiridir, kalkıp gidemez, kalsa da nefes alamaz, susayamaz, konuşamaz ve var olamaz. Prag veya İstanbul, arada keskin bir fark yoktur, ölüm her yerde aynı.
       Prag'da Kafka olmakla İstanbul'da Abdullah olmak, belki bir başka coğrafya içinde bir başkası olmak; isimlerin silinip sadece hislerin kalması, boğulmak, boğdurulmak, boğazlanmak. Şehirler birbirine giderek daha fazla yaklaşıyor, oysa insanlar birbirinden daha da fazla kaçıyor. Kaçan insanlar ve kovalayan şehirler. Hızlanan trenler ile yavaşlayan insanlar; ray üzerinde akıp giden su misali, toprak üzerinde sürünen kaplumbağa misali.
    Gönlümün Prag'ında ben de yaşayamıyorum. Herhangi bir yerde yaşamaya dair bir belirti de duyumsayamıyorum. Yaşamak için gerekli şartları karşılayacak durumda da değilim, ölmek için ise sanırım henüz vakit dolmadı. Zaten hayat da bir süre sonra bir şeylerin vaktinin dolmasını beklemekten başka bir şey değildir, bunu en iyi yaşlılar bilir. Zaten hayat da bir süre önce bir şeylerin vaktinin dolmasını beklemek değil, o şeyin kendisini bir ân önce gerçekleştirmektir, bunu da en iyi çocuklar bilir. Hangisi daha hayat dolu?
       Prag, İstanbul veya herhangi bir yerde yaşayamamak. Gönlümün Prag'ını düşlemek. İstanbul'u yıkıp yeniden inşa etmek, belki o zaman ruhum gerçek huzuru bulacaktır. Şimdi betonlar arasında mezarımda dönüp duruyorum. -Benim mezarımın üzerine elma ağacı yerine gökdelen diktiler.- Bu yüksek binalar sadece gökyüzümü kapatıyor, içim daha önce kapanmıştı. Beni karanlıkta bıraktılar, aydınlığı sevenler. Ben, gönlümün Prag'ında da yaşayamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder