19 Nisan 2015 Pazar

Saati Unuttuğum Gün Saçmaladıklarım

         Saati unuttum, öyle yazıyorum. Zamanı unutmak istiyorum biraz. Sonra, zaman kendini gene gösterir. Kaçamam, bilirim.
       Hayat, giderek hızlanmakta. Biz zamanı ne kadar bölersek o, o kadar hızlanır. İnsanalara yetmeyen o koca bir bütün hâlindeki günü bölük pörçük ettik, şimdi bize yıllar bile yetmez. Belki de insanlık tarihinin en kötü icadıydı saat, zaman. Hiç hesaplamamalıydık vakti ve belki de hayatımızı böyle tanzim etmemeliydik. Sadece yaşasaydık olmaz mıydı? Düzenin içinde kaybolduk, en azından ben kayboldum. Büyük bir kurmacan metnin içinde yaşıyorum, belki tipim belki de karakter, ben yazmıyorum, yazılanı oynuyorum. Kurmaya çalıştığımız bütün düzenler, düzensizliğimizin doğallığını da beraberinde götürdü sonunda. İsa öncesinden bugüne, bölük pörçük olmuş bir zaman kaldı, birde bununla beraber vakti ne kadar bölerse kendisi de o kadar parçalanan insan.
       Zaman, intikamı ertelemez. Onu bölenleri bölmeyi sever. Zaman da sever... Sevmez olur mu dünyaya gelmiş olan... Sevgisiz yaşanır mı ki zaman da yaşasın? Zaman, en çok insanı sever; belki biraz da kıskançtır, ertelenmeye gelmez. Benim kadınım, sevgili zaman, ilk günkü kadar yeknesak. İşte şimdi yazıyorum seni, hem de hiç bölmeden, gözüm saate takılmadan, dakikaları ve saniyeleri ve saliseleri bile unutup sadece uzayıp giden sonsuzluğuna göz atarak. Sen ki başlangıcını görmediğim ve sen ki sonunu bilmediğim ve sen ki başlı başına takılı kaldığım.
       Önce saati sonra zamanı unutmak istiyorum. Şamanlar gibi davranıp zamanın ilk bölündüğü âna gitmek istiyorum, belki de geri dönüp ân kelimesine koyduğum şapkayı geri almak, saati bulan kişinin yanına, hayatımızı ilk kez tanzim edip daha sonra doğacak bozuklukları başlatan kişinin yanına, kimin yanına?
Saati unuttum, aslında hiç bilmiyordum. Bilmeyişim unutuşumdandır, demek istiyorum eğer basitleşmeyeceksem. Oysa kimse bir çiftçiyi hep aynı buğdayı ektiği için basitleşmekle suçlamaz. Nasıl suçlasın? O çiftçinin öyle bir buğday ekişi vardır ki... Alnında boncuk boncuk su damlacıkları, gözlerinde güneş ışıkları... Onun öyle bir ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder