19 Aralık 2014 Cuma

Yokoğlu Yok

       Yok, var olduğu günden beri varın da üzerinde. Hiç tekrara düşmeyen varlık, her ân içimizde hissettiğimiz. Babadan oğula kadim miras, dededen toruna, büyük dededen küçük toruna, Âdem'den sevgili soyuna.
    Adı 'Yok' olan büyük baba ve adı 'Yok' olacak torun, işitin sesimi. Gelenektir bize atadan, doğacağa adını vermek ölenin, gelenle gideni yaşatmak, en büyüğün adını en küçüğün taşıması; unutulmamak ve unutulmaya müsaade etmemek, unutulmamak için. Yok'un oğulları, unutmayın yoklukta çekilenleri, varlık hapsetmesin sizi, özünüzden kopmayın.
      Bir kopuşun izinden gidiyoruz. Herkes bir kopuşun neslidir, kendi içinde. Kendi içimizde doğurup öldürdüğümüz ruhlar, henüz bir bedene kavuşamadan ayrıldı. Daha kalemi alıp yazmadan silgiyle boş sayfayı silmek.
       Daha yemek yeyip dudakta lekesini bırakmadan yüzü yıkamak.
       Daha denize varmadan soyunup kumda yüzmeye çalışmak.
       Daha soru sorulmadan cevabı düşünmek.
      Yokoğlu Yok, söze gerek bırakmaz. Yok'u anlatmak için bu kadar mücadele etmek belki de onu 'var' kılmak için çalışmaktır. Benim yaptığım görülmeyi görülür kılmak, yazılmayanı yazılmış kılmak, seçilmeyeni seçildiğine ikna etmek, sonsuza hiçlik demek, benim yaptığım hangisi?
      Bir nesil türedi ardında hiçliği besleyecek. İntihar, katliam, infaz. İçinde sadece yokluğa geçiş var. Var olanlar hiçbir zaman kendilerine böyle sarılmadı. Yok olanlar hep keskin saflarla ayırdılar kendilerini, ölüm hiç kendini gizler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder