17 Ekim 2016 Pazartesi

Sait Faik Abasıyanık’ın “Bir Hastalık” Adlı Hikâyesi Üzerine

Abdullah Ezik
20130113044

Sait Faik Abasıyanık’ın “Bir Hastalık” Adlı Hikâyesi Üzerine


Sait Faik Abasıyanık’ın “Bir Hastalık” adlı hikâyesi 1954 yılında Alemdağ’da Var Bir Yılan adlı kitabının içinde yer alan bir metindir. Varlık Yayınevi tarafından kitap basılmıştır.
Hikâyede temel olarak anlatıcının “milletvekili hastalığı” olarak tanımlanan bir saplantıdan söz edilmektedir. Milletvekili hastalığı, ruhi bir hastalıktır ve bu hastalıktan kurtulmak oldukça güçtür. Sıklıkla tekrarlamakta ve tam olarak kurtulunamamaktadır. Hikâyenin ana karakteri Rahmet Hoca, bu hastalığa kapılmış ve bu yolda gerektiğinde bütün parasını pulunu da harcamıştır. Hikâyenin yazıldığı dönem de düşünüldüğünde bu tür vakalar bilinmektedir. Metin, bu hastalığın işleyişi göz önünde tutulduğunda önemli bir hiciv eseri olarak da algılanabilmekte, günümüz için de ele alınabilmektedir. Makam mevki peşinde koşan insanların durumu, bu uğurda her şeyi yapabilmeleri, sonunda bunun giderek insanı yolundan çıkaran bir saplantı hâline dönüşüşü önemlidir. Rahmet Hoca da zamanla insanların şişirmelerine, kendini kandırmalarına, dalkavukluklarına göz yumarak sonunda bu hastalığa kapılmış ve hiç kurtulamamıştır. Kaymakamın, köylülerin kendine söylediklerinin etkisi altında kalmıştır. Hemşehrileri de sonunda onu milletvekili seçildiği yollu birşakayla trene bindirip Ankara’ya yollarlar. Sonunda tüm bunların altında kalan Rahmet Hoca gerçek ile yalan arasında kendini yitirir ve metnin sonunda nerdeyse bir deliye döner, herkesin eğlencesi olur. 
Hikâyede milletvekili hastalığının dışında kasabalı-köylü, istanbulin-frak gibi çeşitli zıtlıklarla da dönem farklılıklarına, hayatın değişimine göndermeler de mevcuttur. Bu küçük ipuçları sosyal hayata dâir de çeşitli anlamlar taşır.
Her hikâye kuruluşuyla belirli kodlar, metnin inşa edildiği belirli yapıları aydınlığa kavuşturur. Bunun üzerine pek çok araştırma yapılmış, kuramlar geliştirilmiştir. Bunlardan önemli olan bir çalışma da Gérard Genette’e âittir. Gérard Genette, Anlatının Söylem[1]i adlı kitabında yeni bir teknikle hikâyelere yaklaşmaktadır. “Anlatı ve söylem” özelinde gelişen bu metot ile metinlerin kurguları üzerine çıkarımlarda bulunmak ve onları anlamlandırmak öne çıkmaktadır.
“Anlatı ve söylem” üzerine çalışmaları yapılanan Gérard Genette 1930 doğumlu Fransız eleştirmen ve edebiyat kuramcısıdır. Kuramıyla dünya edebiyatlarını incelemek adına önemli yollar göstermiş, ufuk açıcı çalışmalarda bulunmuştur. Sorbonne Üniversitesi’nde Fransız Edebiyatı dalında profesör olmuş ve buradaki çalışmalarıyla önemli yerlere gelmiştir. Edebî metinlere kuramsal yaklaşımıyla öne çıkmaktadır. Geliştirdiği sisteme eleştiriler de yapılmıştır. Metnin kurgusal düzeye indirmesiyle anlamı silikleştirdiğinin söylenmesi öne çıkmaktadır.
Bu yazıda Gérard Genette’in kuramından yola çıkılarak “Bir Hastalık” hikâyesinin kurgusu üzerinde durulmaya çalışılmıştır.
“Bir Hastalık” hikâyesinin mesafesi “dolaysız söylem”dir. Her şey olayların tanığı ve aktarıcısı karakter tarafından anlatılmaktadır. Burada karakter ile yazar iç içe geçmiştir. Olaylara yaklaşımıyla adını bilmediğimiz karakter tüm yaşananları aktarmaktadır, tabi bu bir yanıyla da yazarın kendisidir.
“Doğduğum şehrin bazı köyleri kasabaya çok yakındır.”[2]
“Onun hastalığının başlangıcına ben rastlamadım.”[3]
“Korkunç sıfatıyla sıfatladığıma bakmayın!”[4]
Cümlelerden de anlaşılacağı üzere olaylarda kullanılan dil de dolaysız anlatımı destekler niteliktedir.
Metnin anlatı perspektifi “yardımcı karakterin ana karakterin hikâyesini anlatması”dır. Metinde söz konusu olan Rahmet Hoca’dır ve asıl karakter odur. Anlatılan onun hayatı, onun hastalığıdır. Dışardan bir başkası onun durumunu hastalık olarak tanımlamakta ve aktarmaktadır. Bu süreçte görüşlerini de olayın içine dâhil etmiştir. Hikâyeyi anlatan kişi adını zikretmese de olayların bir kısmına tanık olmuş, bir kısmını başkalarından duymuştur.
Hikâyede kullanılan teklik birinci şahıslı yapı da olayları kaleme alan yazarın dilidir. Yardımcı karakter durumunda olan ve Rahmet Hoca’yı anlatan yazar, kendini metinde göstermektedir.
“Onun hastalığının başlangıcına ben rastlamadım. Pek küçükmüşüm. Benim yetiştiğim zamanlar Birinci Dünya Harbi patlamıştı. Harbin içindeydik…. Hayal meyal hatırlarım. …”[5]
Bu kısımdan sonra hatırlananlarla beraber metin akmaya başlamaktadır.
Hikâyede odak olarak “içsel odaklanma” kullanılmıştır. Metin, belirli bir şahsın, aslında yazarın bakış açısıyla anlatılmaktadır. Olaylara ve kişilere yaklaşımda belli bir tutum gözetilmiştir. Yazar, herkese karşı objektif değildir. Onun bu yaklaşımı metni içsel odaklanma üzerine temellendirir. Bakış açısında belirli bir şahıs olduğu için de bunu söylemek mümkündür.
“Rahmet Hoca en çok nüfus müdürüne içerlerdi.”[6] dedikten sonra anlatıcı, olayı aktarmaya devam etmektedir. Onun bu kısa cümlelerle karakterleri ve onların çevresindekilere bakış açısını vermesi de söz konusudur.
Metnin kişisi “homodiegetik anlatı”dır. Anlatıcı, karakter olarak metnin içindedir. O da Rahmet Hoca’nın yaşadığı köyden/kasabadan biridir. Metnin başında da bunu belirtmiştir. Hatırladığı kadarıyla savaştan sonra onun köye gelişiyle beraber tekrar dirilen duygularını vs. de anlatmaktadır. Dolaysız söylemin de gereklerinden biri olarak homodiegetik anlatı kullanılmak durumundadır. Bunların hepsi iç içe geçmiştir.
Anlatıcının metnin içinde olduğuna dâir pek çok cümle vardır ve yapıları itibariyle hepsi bunu desteklemektedir.
Metnin anlatma zamanı “sonradan anlatma”dır. Her şey yaşanmıştır ve metin kaleme alındığında Rahmet Hoca’nın durumu ortadadır. O artık deli gibi sağa sola koştururken her şey baştan anlatılmaya başlanmıştır. Hikâyenin dilinden de bu ortaya çıkmaktadır. Her şeyi bilen aktarıcı geçmiş zamanlı cümle yapısını tercih etmiştir. –DX’lı cümle yapısı bunun içindir. Metnin ana cümle yapısında bu özellik göze çarpmaktadır.
“Usturayla tıraşlı kafasına pek bol geldiği için bu şapkayı hiç giymezDİ.”[7]
“NormalleşirDİ. Bir korkudur alırDI kendisini.”[8]
“Biz, mektep çocukları, belediye otelinin bahçesinin parmaklıklarına dizilirDİk.”[9]
Metnin düzeni “analepsis”tir. Anlatıcı, önceden olmuş bir olayı anlatmaktadır. Her şey başlayıp nihayetlenmiştir. Metni okumaya başlayan kişi sonu bilmese de her şeyin daha önceden yaşandığını anlamaktadır. Sonradan anlatmaya uygun olarak da analepsis kullanılmıştır. Metin bütünlük içindedir. Yazarın anlattığı zamanla yazdığı zaman arasında kullandığı dil uyumludur. Yazılan zaman sonrayı işaret etmektedir.
“Bir Hastalık” hikâyesinde Sait Faik Abasıyanık süre olarak farklı yöntemlerden yararlanmıştır. Duraklama, sahne, özet ve eksiltiler hemen göze çarpmaktadır. Kullandığı bu yöntemlerle metni daha zengin bir hâle getirmiş ve kurgusunu güçlendirmiştir.
Rahmet Hoca’nın hayatını şu üç beş cümleyle özetlemesi olaya hızlıca geçmesi bakımından değerlidir:
“Rahmet Hoca bu köylerin birindendi. Okuryazardı. Şiir söylerdi. Saz çalardı. Namaz kıldırır, aşır okurdu. Zeki, sevimli, canlı bir gençti bundan otuz yedi-otuz sekiz sene önce.”[10]
“O da kasaba kahvelerine, kasaba çarşılarına gün ağarırken düşer, öğleüstü pideli kebap yer. Öğle namazını “Orta Cami”de kılar, ikindiüstü eşraftan Hacı Hasan Bey’in yazıhanesinde lafa karışır, hararetlenir, kudretten pembe yüzünde fırıl fırıl dönen yuvarlak kahverengi gözleriyle ateş gibi bir köylü delikanlısı olurdu. Saf saf konuşurdu ama doğru konuşurdu.”[11]
Özetlerle beraber duraklamalar da metnin ilerleyişinde önemlidir. Yazar, duraklarda başka cümle yapılarına geçerek de farklılığı yer yer işaret etmektedir. Örneğin bu özetlerin arasına girerek kendi görüşlerini belirttiği de olmuştur.
“Okumuş yazmış bir köylü gencinin harmanlardan sonra kasaba bu kadar yakınken köyde pineklemesini kimse doğru bulmaz. İnsanın babası bile.”[12]
Yer yer deolayların akışı kesilip anlatının fikirleri devreye girer. Tanımlar yapar.
“Artık bu hastalığın ismi anlaşıldı: Milletvekili hastalığı.”[13]
Yazar, özet ve duraklamaların haricinde sahneden de yararlanmıştır. Sahneler özellikle diyaloglarda kullanılmaktadır. Burada aktarım zamanı ile aktarılan zaman eş olmaktadır. Ancak her diyalog da sahne değildir. Burda ise yazar aradan çekilerek kişileri baş başa bırakmış, araya girmemiştir. Böylelikle sahne oluşmuştur.
“-Ormanı beyhude yere kesilmekten, tahtipten kurtaracağım.
-Bravo! Yaşa!..
-Kel tepeleri ağaçlarla süsleyeceğim.
-Yaşasın mebusumuz!
-Sakarya taşarsa tarlalarımızı basmasın diye setler yaptıracağım.
-Eyvallah!
-Boş araziyi köylüye taksim edeceğim.
-Ambarlar yaptıracağım.”[14]
Metnin sıklığı “tekil anlatma”dır. Yazar/anlatıcı her şeyi kronolojik olarak anlatmaktadır. Aynı olayın tekrar anlatılması, başka gözlerle anlatılması, tekrar gündeme gelmesi söz konusu değildir. Bu da tekil anlatmayı oluşturmuştur.
Sait Faik Abasıyanık’ın “Bir Hastalık” adlı hikâyesi Gérard Genette’in “anlatı ve söylem” yönetimiyle incelendiğinde kurgusu bu şekilde belirmektedir. Yapı olarak birbirini destekleyen uyumlu öğeler kullanılmıştır. Metin eldeki verilere bakıldığında tutarlıdır. Kurgu olarak sağlam, önemli veriler bırakan bir hikâyedir.


[1] Gérard Genette, Anlatının Söylemi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, Haziran 2011.
[2] Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Ekim 2012, syf: 108
[3] A.g.e. syf: 109
[4] A.g.e. syf: 107
[5] A.g.e. syf: 109
[6] A.g.e. syf: 110
[7] A.g.e. syf: 113
[8] A.g.e. syf: 112
[9] A.g.e. syf: 109
[10] A.g.e. syf: 108
[11] A.g.e. syf: 109
[12] A.g.e. syf: 108-109
[13] A.g.e. syf: 107
[14] A.g.e. syf: 111

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder