Sana bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber; henüz ölmedik. Kötü haber; hâlâ yaşıyoruz. -Anton Çehov
Ne ölebiliyoruz, ne de yaşayabiliyoruz.
İki arada bir derede dolanıp duruyoruz.
Ben senin çevrende dolanıyorum her an.
Sen ses çıkarmadan bakıyorsun bana.
Ölüm ne zaman gelir bilmem.
Yaşam ne kadar yaşanır bilemem.
Ve ölümü bekleyerek daha ne kadar yaşayabilirim?
İnsan ölümün koynundaki yaşamı nasıl tanır?
Yaşam, ölüm düşünülmeden yaşanabilir mi?
Sorular girdabında savruluyorum.
Ve ölümü bekleyerek daha ne kadar yaşayabilirim?
İnsan ölümün koynundaki yaşamı nasıl tanır?
Yaşam, ölüm düşünülmeden yaşanabilir mi?
Sorular girdabında savruluyorum.
Her soru içinde başka bir soruyu taşıyor.
Ben cevapları buldukça cevaplardan sorular çıkıyor.
Derine indikçe yukarı çıkıyoruz sanki.
Cevapladıkça, cevaplayamadığımız sorular artıyor.
Cevaplar birer birer artarken, sorular ölçülemeden artıyor.
Böyle bir çıkmazın içerisinde yaşıyoruz.
Ne cevaplarla yetinebildik, ne soruları tüketebildik.
İlk insandan son insana kadar hapsolduk.
Her soruda beynimizi tükettik, bir yere varamadık.
İyi haberle mi karşılaştık kötü haberle mi bilmiyorum.
Ölüm çok yakın, en az yaşam kadar.
Ne kadar yaşıyorsak o kadar ölüyoruz.
Her gece fragmanını yaşadığımız gibi.
Her gün içerisinde hayat ve ölümü taşır.
Gündüzü hayat gibidir, gecesi ölüm.
Birisi daha sıcaktır, birisi daha soğuktur.
Tıpkı zıtlıkta birleşen iki duygu gibi.
İkiside birbirine galip değildir, aynı yerdedirler.
Birinin boşluğunu diğeri dolduracaktır.
Bu eşit bir durumdur, ikiside diğerinin varlığının altını çizer.
Böyle sürer bu ömür, böyle tükendiği gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder