"Dediler ki; Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur.." / Mevlana.
Görmek önemli bir eylem ama sadece görerek sevilmez insan, sadece gördüğünde sevmez. Sevmek zaten var olsada olmasada hep onu görmek demektir. Gözlerim açık veya değil, kör olayım veya olmayayım, sevmek her daim görmektir, çünkü sevmek artık gözle ilgili bir şey değildir. Göz gördü gönül sevdi derler ama gönüldedir bütün mesele. Eğer gözün gördüğünü sevmek olsaydı bütün mesele o zaman herkes severdi herkesi, her güzel olarak gördüğünü. Ama öyle değil, tam tersi; gönülün sevdiği kişiyi göz güzel görür, bende olduğu gibi, gerçi zaten güzelsin o benim kalbimle ilgili değildir ama bu biraz daha anlatmam için yeterli.
Geceyi bekliyorum yazmak için, o karanlıkta yüzünün aydınlığını daha fazla farkedebilmek için. Dünya ne kadar kararırsa sen o kadar aydınlatıyorsun, güneşim, dolunayım ve umut ışığım.
Gece çöküyor yine, daha doğrusu çöktü bile. Sesin geceyi böldü bir an, geceyi gündüz yaptı sonra soldu. Neden kesildi sesin, benimle kalsa olmaz mıydı? Sen bütün gece konuşsan olmaz mıydı? Kesilmek zorunda mıdır her gece sesin böyle? Onu tutmak istiyorum, ben sesini tutayım ve bu karanlık gecede onu bir meş'ale gibi elimde taşıyarak; korkusuzca, karanlıktan korktuğu için kimsenin adım atamadığı bu yollarda, sokaklarda, caddelerde, kimsesizliğin bağrına doğru yürüyeyim. Sadece sesini meş'ale yapayım ve sesin gecemi gündüz etsin. Sesin hiç azalmasın, uzaktan gelmesin, kısılmasın, sesin gerek bana yaşayabilmem için. Senin sesinden besleniyorum. Sesin olmadan yaşayamam hayır, bunu kabul edemem, sesinle büyüyorum, sesinle senden mahrum kalamam. N'olur sesin hiç kaybolmasın, anlık parlamasın, yürüdüğüm her adımda ateşini dahada arttırsın, şiddetlensin. Ben sürekli körükleyeceğim elimdeki sesini. Tuttuğum bu ses giderek daha büyük bir alev halini alacak. Cancağzım, sesini duyayım daima, susma, hep konuş. Kısa cümlelerle, uzun cümlelerle, virgülü vurgulayarak parça parça cümlelerle, farklı yollar ile konuş benle, konuş ve susma. Konuşman için elimden geleni yapacağım. Gece parlayan bir yıldız sesin, o yıldız kaydı bugün, yarın yeniden gökteki yerini alsın ve bu sefer kaymasın. Lütfen sesini tut ve bana gel. Sesinle gel ve kulağıma fısılda, bana sesini anlat.
Gece güzel midir? Ben hiç geceyi yaşamadım. Geceyi gece olarak yaşamadım. Geceyi gece maiyetinde yaşamadım. Gece karanlıktır, korkudur, yalnızlıktır, yalnızlığın yeni adı sensizliktir, vurgudur.
Uyuyacağım, şu an uyanığım ama bunun bir anlamı yok. Belki bir gün geceleri uyuyarak öldürmek yerine uyumayıp ona bakabileceğim kadar paha biçilmez bir şeye -o şey ki yaşamın sırrı- sahip olurum. O gün gelsin istiyorum, geceleri nefes alış verişlerini takip edeyim, göz kapaklarının seyrine dalayım, saçlarının tellerinde dolanayım. O gün gelsin istiyorum.
Bu gece rüyalarım çok uzun sürdü, anlayamadım. Sanki bir haftadır uyuyor gibiydim uyandığımda. Rüyamda 30 ders Osmanlıca dersi gördüm, sürekli Osmanlıca görüyordum sabaha kadar ve o kadar uzun sürüyordu ki. Sonra nedenini bilmiyorum içime bir korku girdi. Beni ele geçirdi.
Ne olduğunu bilmediğim bir korku. O korkuyla uyandım nedense. Sanki seni kaybetmiş gibi korktum, seni kaybetmekten korktum. Sabah sesinle uyanmayı çok isterdim, beni yine uyandırsaydın çok bahtiyar olurdum. Arama hakkımda yok maalesef, zaten bu da arama ile çözülecek bir durum değil.
Korkum devam ediyor hala ve geçecek gibi değil. Korku ele geçirdi beni, birkaç gündür içimde bu korku var. Korkuyorum, buna engel olamıyorum.
"Sen benim içimdeki, benim bile ulaşamadığım yerlere dokundun." (Ya Sonra)
Gerçektende bende dokunmadığın bir köşe kalmadı, her yerimde sen varsın.
Beklemek romantizmin cenaze törenidir. Çünkü duyguların kök salacağı gönül zeminini erozyona uğratır. Bir centilmenin şerefi dakikliğine bağlıdır.
Murat MENTEŞ, Korkma Ben Varım
"Mutluluğu sende bulan senindir, ötesi misafir."
Mevlana
04/10/2013 tarihinde 19:40 sularında, korkuyla dolu bir yalnızlıkta, sevgili yalnızlığımla, her zamanki gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder