Havva'ya;Günler giderek uzuyor mu anlamıyorum artık, oysa mevsim güz, kısalması gerekmez miydi Havva?
Bu ılık havada, güneşin batışı giderek ağırlaşırken, beraber seyretmeliydik kızıl semayı.
Mevsimlerden sonbahar, yağmur bol olur, yağmurun altında beraber ıslanmalıydık aslında.
Sürgünde olmasak, koca bir kışı beraber geçirirdik Havva, karın altında beraber yürürdük.
Doğa beyaz örtüsüne büründüğünde bende sana bürünürdüm, her yanımda sen olurdun.
Yağmur, sevginden kavrulmuş bedenime değse ben onu hissetmem artık.
Yalnızken yağdığında zaten pek mahzun olur, dayanamam, yağmur yağmasın Havva, sen yokken yağmasın.
Sahra çölüne dönsemde sen yokken yağmur tanesi düşmesin, sürgün çöl gibi olsun, çöldeyim zaten.
Şimdi bulutlar gezinirken semada, ben onlara bakamam, başımı kaldırıp gökyüzünü seyredemem, uzandığımda yüzümü kaldırıp onları seyredemem.
Bütün bulutlar senin olduğun yere seyahat ediyormuş gibi geliyor bana, hepsi sana gidiyor bulutların, beni yalnız bırakıyorlar, artık bulutlarla da kavgalıyım.
Gün gelecek bütün doğa sana doğru hareket edecek, ağaçlar ayaklanacak ve sana doğru yürüyecekler.
Betonlar alıp başını benim yanıma gelecek, sen doğayı seviyorsun diye ben betonlarda sen yeşilliklerde yaşayacaksın.
Beni terkeden o kadar çok şey var ki artık bende olan bir şey kalmadı.
Gökyüzü o kadar sen gibi ki, öldüğümde benim yüzümün gökyüzünü görmemesi için yeryüzüne çevrili olması gerekiyor.
Gökler, çok uzaktalar, elimi uzattığımda dokunamam ona, bulutlara değemem, yıldızları avuçlayamam, dolunayla konuşamam, seninle olamadığım gibi.
Yeryüzüne dönük olsun yüzüm, toprakla bağdaşayım, eriyeyim, etimle toprağa karışayım, dönene kadar eve.
Bir fidan çıkar belki benim olduğum topraktan, eğer bedenim gibi çölleşmez ise toprak.
Korkuyorum ki mezarım dahi çölleşecek ve bu kuraklık dünyaya bir lanet getirecek.
Lanetli olmalıyım ki, bazı sırlar kendilerini kaybettiriyor.
Kışı görmek istemiyorum ben, bir kış günü doğsamda, bir kış daha görmek istemiyorum.
Gözlerim olsun yine, ancak kışı görmesin ömür, ömür törpüsü törpülesin yılları.
Havva olmadan tükenen Adem, yağmur üzerine yağmadan, kış gözlerine gözükmeden sürgünde kaybolsun.
Sürgün nasıl olsa sürecek sonsuza dek, nasıl olsa bitmeyecek.
Madem ki öyle o vakit, vakit hızlı da geçse yavaş da geçse, pek anlamı yok, bunun bir sonu yok.
Gökyüzü kadar enginsin sen ve uçucu, ben ise yeryüzü kadar tutucu ve dibe bağımlı.
XIII
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder