Uzun soluklu bir gün daha sona erdi. Sona erdi. Her gün sona eriyor nihayetinde. Günler günleri kovalıyor, kediler fareleri, hayat ölümü, bende seni. Hiçbir kovalayan kovaladığını yakalayamıyor. Yakalamak yok aslında, belki o burada yaratılmadı, yahut başka bir biçimde yaratıldı. Kainatta her şey farklı formların içinde. Özünde hepsi aynı, ancak özün görünüşü hepsinde farklı.
İnsan temel olarak bir biçim sorunu aslında. Biçimi üzerine yeni bir biçim inşa ediyor. Yapılan bütün binalar aynı görünümde olamaz. Onu etkileyen coğrafî, beşerî, dünyevi sebepler vardır. Hiçbir insanda büsbütün birbirine benzemez. Onu etkileyen birisi, bir nazar vardır, bir biçim vardır, bir ses vardır.
Parça parça sana doğru yol alıyorum. Kainatın sırrından başladım, sesindeki sırra doğru yol alıyorum. Her sırrı çözmek için en küçük sırdan başlamak gerekiyor. Kainat en küçük sır mıdır ki ben ondan başladım, bilmiyorum ama başlamak için o da bir sırdı. Sesindeki sır gibi.
Ses, en küçük gramer birliğidir, diye yazıyordu bir kitabın ilk sayfalarında. Ben senin sesini bu kadar kısa bir tanımla tanımlayamıyorum. Sesin giderek kendi içerisinde karmaşık bir yapı oluşturuyor. Bütün gramerler iç içe geçmiş, aklıma dolanmış, dizlerimi bağlamış, kelimeleri birleştirmiş, ben hepsinin için mahsur kalmışım. Sesin muazzam, ben onun muazzamlığı yanında donup kalıyorum.
Sesini öpmek istiyorum, bunun için hançerene kadar uzanmam gerekir mi bunu araştırmalıyım. Hançeren kadar derin bir yere inemem. Ama senin sesine şekil veren sadece ses tellerin olamaz, kalbinden gelen o ritimdir sana biçimini veren, ruhundan kalbine sızan o dokunuştur. Ben senin kalbini öpmek istiyorum. Kalbinin kırmızılığında bulmak istiyorum kendimi. Kendim, kendim olmak için kendini sende bulmalı. Sen kalbini çıkar ben onu öpeyim. Sonra ses tellerini öpeyim. Sonra sesine şekli veren dudaklarını. Ben ses tellerini özledim.
Sesine bir biçim ver, ben artık onu görebileyim. Onun da havada dalgalanışı farkedeyim, ağır ağır kulağıma doğru yol alışına şahit olayım. Kim bilir ne güzel bir görüşünü vardır sesinin, dalga dalga yayılırken. Sesinin bir formu olsa, o form tıpkı sen gibi mi olur? Bir musiki gibi kulağıma geliyor sesin, onun bir biçimi olsa, ben onu görsem. Sesini görsem, sesinle olsam, seninle. Onu görsem, sesini görsem, seni görsem.
Ben sesini özledim, sesin kadar güzel bir sesi. Rüzgâr gibi, yağmur gibi, toprak gibi, çığ gibi, deprem gibi; sarsan, üşüten, korkutan, titreten, içine alan sesini. Ben sesinden başlıyorum özlemeye. Sesin özlemek için yaratılmış. Duymam için yaratılmış. Sarhoş olmam için yaratılmış. Ne şaraptır o, ne de bir afyon. İçinde ne ola bilmem amma göğe erişmem için yeterli. Nef'î gibi uçuyorum belki semalarda, sesini duydukça.
Sesini özledim, sesini görmeliyim, sesine şekil veren seni. Seni görmeliyim, senden ötürü, senin muazzam yaratılışından dolayı. Yûsuf'u değil, seni görmeliyim, senin sesinden ötürü. Züleyha değil, sen gereksin bana, senden ötürü. Sarhoşluğumdan ötürü.
Sır, başka bir sırrı kovalar. Başka bir kainat yok, hepsi içinde gizli. Sesim senini kovalar. Başka bir ses yok, hepsi sende gizli. Ne sır kalır geriye, ne bir ses, senin sesinden gayrı. Sesini özledim, sesin gibi, ses.
Bu yazı kime ait?
YanıtlaSilBana ait?
SilSesini kovalayan diğer sesleri de merak ediyorum not aldım başka yazılarınız varsa okuruz
YanıtlaSil