5 Kasım 2013 Salı

Nar'ın Günü

Bir nar var, bir çocuğun kucağında.
Narın üzerinde onun elleri.
Gözünün içinde narın hissettirdikleri.
Zihninde narın hatırlattıktıkları.
Bir nar vardı bir zamanlar.
İçerisindeki her tanesine koca bir gün sığdırılmış gibi.
Nar parçalandıkça daha çok gözüküyordu.
Her gün bir asır oluyordu.
Geçmek bilmiyordu zaman adeta.
Kan gibi koyuydu rengi.
Hatta bazen dudakları kadar koyuydu rengi.
Dudakları iz bırakıyordu narın üzerinde.
Nar saklıyordu dudaklarının izini.
Başkasına göstermek istemezdi, kendine saklardı.
Nar suyunun rengine karışıyordu.
Karıştıkça koyulaşıyor, durdukça mühürleniyordu.
Gözlerinden nar ağacını görebilirdiniz.
Ruhu şeffaftı, gözünden gözükürdü.
Onun ruhu nar gibiydi, öyle çok, öyle tek.
Hem tek hem çok.
Tekliğin içinde çokluk, çokluğun içindeki teklikti.
Ne tek derdin ona, ne de çoksun; o hepsini taşır gibi.
Narın içine taşmıştı düşündükleri.
O kadar çok, o kadar çoklardı.
Nar gibiydi sevgim.
Dışı kadar büyük, içi kadar çok; her fasılda çok, en çok.
Narın günüydü o gün, nar narlığını biliyordu.
Ağacın dalından uzanarak bana geliyordu.
Gövdesine bağlı en güçlü dal uzanıp geldi yanıma.
Her yaprağı öylesine bağlıydı kendisine.
Nar nar gibiydi en çok, narı sevmek gibi sevdim.
Öyle bağlı, öyle meşakkatli, öyle mahçup, öyle içten.
Nar'ın günüydü dün, bugün, yarın uzak, çok uzak.
Nar, narım, narımız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder