Dergahtan izlemek farklıydı İstanbul'u.
Bulduk onu.
Bastığım yerlere toprak diyerek geçmedim, tanıdım.
Atalarımın ayak izlerini gördüm.
Sarıklarının kıvrımlarında geçmişlerini gördüm.
Siyah mezar taşlarında bembeyaz bir aydınlığı gördüm.
Ağaçların her yaprağında sonbaharı gördüm.
Maneviyat ağacının kokusunu içime çektim.
Derinleşen bir kuyunun içinde buldum kendimi.
Geçmişin varlığı gelecek kadar beklentilerle dolu.
Ufacık sokaklarda adım adım yürüdüm.
Bir adımın diğer adımından hızlı olsa birine çarpacak kadar dar yollar.
Ama yolların darlığı içimi genişletecek kadarda önemli.
Hissiyatım giderek kuvvetleniyordu.
Söylenen her söz altın değerinde önemliydi benim için.
Hasodabaşının perçemleri kadar uzun uzadıya düşünmek geldi içimden.
Silahtarağa kadar ağır adımlarla ilerlemek istedim.
Üstad'ın şiirlerinde kendimi kaybetmek geçiyordu içimden.
Duaların içinde gözlerimi sımsıkı kapatmak.
'Diriler ölülerden daha tehlikelidir.' dediler, düşündüm, taşındım, onayladım.
Mezarların içerisinde ahşap bir evim olsun istedim.
Orada yatanlar yatmayanlardan daha güvenilirdir dedim.
Acaba oranın ev sahipleri benide misafir olarak kabul eder miydiler?
Banklarda sabah olana kadar yatmak istedim.
Her ne kadar bankta uyumanın adabını bilmesemde.
Sabahın esintisinin getirdiği o kapı tıkırtılarını dinlemek geldi içimden.
Fuzûli'nin ismi dolanıyordu zihnimin bir yerlerinde.
Orada geceden gündüze açılan kapıyı çıplak gözlerle görmek istedim.
Uzun uzadıya fevkalade bir gündü aslında.
Her ne kadar içimizde burukluklar olsada.
Başlayan her şey biter.
Bugünde bitti.
Hoş bir seda ile.
'Dönüyoruz.'
Günlüğüme Karalamalar;
18.10.2012 Bir Perşembe Sabahı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder