Sisten göz gözü görmüyordu, benim zaten görmeyen, görmekten de anlamayan gözüm ise hiçbir şeyi görmüyordu. Bu sisli günde yürürken iki çocuğa, üç kadına ve dört adama çarptım. İçlerinden en çok dördüncü adama çarptığımda farklı duygulara yuvarlandım Hakim Bey. Zaten onunla çarpışmamdan sonra başka kimseye çarpmamamın nedeni budur. Beni bu çarpışmada en çok etkileyen, onun da en az benim kadar bu çarpışmayı umursamamış olmasıydı. Öyleki, dönüp ardına bile bakmadı Hakim Bey. Sarsılıp kakmıştım. Bir insan, ancak kendisinde olmadığı vakit bu türden şeyleri önemsemez. O da kendisinde değil gibiydi, ben zaten kendimde olmadığımdan onun bu hâlini sonradan farketmiştim. Eğer, kendimde olsaydım onu takip ederdim. Hangi sokaklarda yürüyor, bir adımı kaç karış geliyor, gözü kaç saniyede bir seğiriyorsa hepsini not alırdım. Aslında bence tüm bu sayıların toplamı, kâinattaki altın sayıyı verir Hakim Bey. Altın sayı denilen şey, kendisini gizli ipuçları arasında gösterir. Bana kalırsa tüm gizler, sevgilide saklıdır, insanın kendisini unuttuğu yerde. Bir insan kendisinde değilse, muhakkak ki kendisinin olduğu yere gider, cinayet mahaline önünde sonunda giden katiller gibi. İnsanoğlu, genelde kendisini bir kadında unutur, almayı da unutur, bazen de tam tersi. Unutkanlık, tüm gizli kapıları açan bir anahtar. İnsan, kendisini unuttuğunda kendisinin olmayanı hatırlıyor, daha çok da kendisini unuttuğu kişinin unuttuklarını hatırlıyor. Kıyıdan köşeden Hakim Bey, daha önce farkedilmemiş güzellikler fışkırıyor. Bende kendimi unuttuğum yere dönmeliyim Hakim Bey, vakit oldukça geç oldu, size iyice kendimi anlatamadan gitmeliyim. Kendimi unutu-yor-um.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder