Günce II
-Hangi Gün?- XXVII.IV.MMXIV
Günlük. Günlükler, güne dair olmaktan çıktı çoktandır, herhangi bir âna ait olmaktan da çıkalı çok oldu. Günlükler yıllıklara da dönmedi, içine kapanık yazılar olarak kaldı. Bu da günlükten ziyade içine kapanık bir yazı olacak. Günlüğe benzer tek yanı da günü gününe yazılmış olması olarak kalacak.
Bugün günlerden neydi, nedir, ne olmalıydı; anlamsız. Günü gününe not almakla bir yere varılıyor mu, ben varamıyorum, ben hiçbir zaman hiçbir yere varamıyorum. Yolunu şaşırmış bir vatozum, okyanusta dolanır dururum. Peki, neden vatozum, aklıma ilk o geldiği için. Ben bir garip avareyim, dolanır dururum, kendime kendim de akıl sır erdiremem.
Nisan, bereketli geçmedi. Giderek daha da kurudum. Susuz kalan İstanbul barajlarına döndüm, üzerime bir damla rahmet yağmadı. Gide gide kurudum ve işte şimdi ben, kurak topraklarım. Nadasa da bırakılmadım, daha gür boy vereceğim şüphelidir. Ben bu Nisan'da, kendi içimde kurumakla meşguldüm.
Günüm, güne oldukça geç başlayarak geçiyor. Günün sonunda güne merhaba diyorum, güne merhaba deyişim güne elveda deyişleriyle karışıyor. Benim başladığım şeyi onlar bitiriyor, onların bitirdiği şeye ben başlıyorum, beraberce bu zıtlığı paylaşıyoruz. Bazı cümleleri tersten iki defa kuruyorum, sonra üşenip silmiyorum.
Hangi gün bugün, hangi gün olmalıydı, günler birbirine hiç bu kadar benzemiş miydi? Anlamsız ve cevapsız soru zincirlemelerini daha fazla örmemeliyim.
Günlüğümü sonlandırırken bu kurak günümde, af dilemek istiyorum tüm son güne bıraktığım sınavlarımdan. Beni bağışlamasını temenni ediyorum, kendim gibi olmakla suçladığım garibim vatozdan. Huzurla yaşa sevgili vatoz, okyanuslar senin olsun, ben kendi bir kaşık suyumda huzursuzlukla boğulurum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder